Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Yaşasın bugün Cumartesi / Sevgi neydi?

Yaşasın bugün Cumartesi / Sevgi neydi?
 

Düşünmek gerekiyor üzerinde :)


Merhabalar dost düşman herkese;

Emeklilik böyle bir şey işte, bugünün Cumartesi olduğunu öğlen saatlerinde fark ettim. O yüzden bugün yazım geç ulaşacak elinize.

Ancak yazmaya koyuldum. Dün gece oldukça hareketli bir gece geçirdik. Kızım ve arkadaşları ilginç olaylar yaşamışlar vesaire.. Sabah saatlerinde yatıp öğle vakti sonlanırken uyandım. Tek başıma kahvaltı yaptım. Çünkü hepsi gittiler.

Bu hayat oldukça garip, ben hep çağdaş ve modern yaşam özlemi ile yaşadım. Kendi çekirdek ailem daima kusursuzdu ama çevremdeki ailelerin çoğu büyük dramlar yaşıyordu. Bu yüzden evlilik olayına hiç sıcak gözle bakmadım. Nerden bulacaktım babam gibi; nereden olacaktım annem gibi! Hırçın tabiatlıydım, çabuk öfkelenir, zor sakinleşirdim. Benim isteklerim ve benim önceliklerim daima ön planda olmalıydı falan! Kısaca annemle zerre benzemiyorduk. Annem bencil olamayan güçlü ve akıllı bir karakterdi, bende ise duygular ön plandaydı. Sevdim, doğru yanlış bakmadan evlendim.

Aynı benim yapımda bir eş bulup, çocuk özlemi ile evlenmeye karar verince; bir birimize söz verdik: “biz diğer evlilikler gibi bir evlilik yapmayacaktık.”

Özgürlük ve önceliklerimize son anlara kadar hep önem verdik. İçin için tepki duysak ta; biz öyle olmayacaktık ya! Onun klasik evli erkekler gibi benden ona özel hizmet ve özentili hatta abartılı anne şefkati beklemeyeceğini sanıyordum. Öyle değilmiş. Bal gibi her erkek bunu istermiş, bu yaşımda kesinlikle anladım.

Ve yine kesinlikle anladım ki, ben evli bir kadın özelliklerinden hiç nasiplenmemişim. Evlilik çok ciddi bir kurum, bir şirket! Ona emek verirken kendi önceliklerini yeri geldiğinde ardına atmayı bileceksin. Ne ben, ne ayrıldığım eşim bunu beceremedik. Zaten öyle bir amaç geliştirmemiştik bile. Öyle olmayacaktık ki biz!

Sadece evlilik değil tüm beraberlikler kısıtlayıcı ve zorlayıcıdır. Buna rıza gösteremeyenler benim gibi yalnız yaşamayı tercih ediyor. Fakat yalnızlık büyük hendikap! Herkes benim kadar yalnızlığı sevemiyor. Yalnız olamadığı için ve birlikteliği doğru düzgün başaramadığı için son derece üzücü sonuçlar yaşıyorlar. Çevremde ne kadar genç varsa birlikteliklerinde mutsuz. Birbirlerine ateş püskürüp sevmeye devam ediyorlar ve kendilerine saygılarını yitiriyorlar. Kendini sevmek; bu çok önemli işte! Oysa çoğunluk karşısındakini o kadar çok seviyor ki, kendini sevmeyi unutuyor.

Şu yaşadığımız çağ, elmayla armutun toplandığı, dini ve onun karşıtı olarak çağdaş yaşamın zıt kutup olarak sunulduğu dehşetengiz bir durum. Oysa çağdaşlık her şeyin önünde gelmeli ama öyle olmuyor. Geçmişe özlem insanları daha çok büyülüyor. İlişkilerde ise çağdaş yaşayan gençlerin yaşadıkları daha korkunç bir ironi… Birbirlerini tartaklıyorlar falan! Çağdaş olana yakışmıyor ama ne yaparsınız güç savaşı veriyorlar. İşte bu nokta çok önemli, kimse bir diğerini tartaklıyacak konuma gelmemeli. Kendine saygısını özgüvenini kaybetmiş, kaybettirmiş ve aynı ilişkide ısrar eden tutumlar görüyor ve çok üzülüyorum.

Yalnızlıktan kaçan ama iki kişilik yalnızlıklar yaşayan bir sürü evli çift ve beraberlikler var! Peki neden?

Neden kimse ayrılamıyor? 22 yılımı bir kalemde silemedim mesela bende! Eşime acıdım, kendime acıdım.. O bana acıdı falan!

Çünkü şöyle bir şey var; iki kişi birbirine bir kere sevgiyle sarılınca birbirlerinde kök salıyorlar ve ayrılmaya kalkınca emekle boy veren bu kökler koparken, yavaşça bile olsa kalbimizi acıtıyor.

İşte bizi korkutan şey bu köklerin koparken yarattığı geçici acı hissini, sonsuzca sürecek sanmamız.

Oysa her acı bir gün geçer, yerine yenisi geldiğinde eski acıyı hatırlamayız bile. Tıpkı mutluluklarımız gibi.. Onların verdiği hazzı da çabucak unuturuz. Hiç birimiz eski mutluluk ve mutsuzluklarımızı anarken aynı şiddette yaşamayız. Fakat öyle çabada olan çok insan biliyorum. Yaşadığı anılara sıkıca bağlı ve aynı şiddette yaşamak için sürekli yad eden insanlar. Bunların yaşamlarına yazık olmuş diye düşünüyorum ben.

Çünkü duygularımızı doğru yönetmezsek, acılardan hiçbir ders çıkaramayız. Oysa yaşamdaki her acı bir öğretmendir. Burnumuzu sürter ve düşünmemizi sağlar. Düşünmüyor geçmişe kapılıp kalıyorsak, hayatı doğru anlayamayız ve hep “neden ben” diye aptal bir soruyu sorarız.

Yeryüzünde ne kadar insan varsa çeşitli acılar yaşamakta ve bunları geçici mutluluklarla süslemeye çalışmakta.. Ama gerçek mutluluk, verilen her acının köküne inerek onu bir bulmaca gibi çözenlere ait bence!

Elbette bugün ağlıyorsak, yarın güleceğiz ve o da sonsuzca sürmeyecek. Sonsuzca sürmesi gereken bunların karşısında düşünmek olmalı..Şimdi neden çok mutluyum ve bunu nasıl sürdürebilirim veya neden çok mutsuzum ne yapmam gerek gibi! Paylaştığım fotoğraftaki cümle, ilişkilerde çıkmazda olan kişilerce çok beğenilen bir sözcük dizesi. Oysa Cengiz Aytmatov’un bir romanında sözünü ettiği gibi “Sevgi neydi, sevgi emekti”

Doğru kişilere verilen akıllıca emekler yolun birlikte aşılmasını kolaylaştırır. Doğru kişi derken “bizim için uygun olan” anlamında elbette! Yoksa her doğru kişi bize uygun olmayabiliyor.

Çoğumuz “doğru kişi” ama bazıları eşine uygun olamıyor. Ve emeklere yazık oluyor.

Herkese mutlu Cumartesiler, kucak dolusu sevgiler.

Berrin Aksu 

 
Toplam blog
: 171
: 522
Kayıt tarihi
: 18.12.10
 
 

Üniversite mezunuyum. Dekoratörüm. Yazmayı çok seviyorum. 200 kadar şiirim var. Sinema ve tiyatro..