Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Güncel
 

" Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için "

" Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için "
 

29 Ekim ve 1 Kasım yaklaşırken bu yazıyı önce insan, sonra vatandaş kimliğimle yazıyorum. Başka hiçbir şey değilim şu an.
 
Kökenimi, inançlarımı, yaşam biçimimi, aldığım eğitimi, dünya görüşümü, yaşımı, hatta cinsiyetimi, hepsini bir tarafa koydum.
 
Bu ülkede doğmuş, bu ülkede okumuş, bu ülkede yaşayan ve yaşamaya da devam etmek isteyen ancak yaşadıkları yüzünden yüreği buruk, kafası meşgul, duyguları karışık, hayli yorgun biriyim.
 
Hepimiz gibi... Ya da az bir istisna dışında çoğumuz gibi...
 
İnsan nasıl doğduğu ailede bir kader yaşamaya başlıyorsa, ait olduğu coğrafyada ve yaşadığı ülkede de beraber olduğu insanlarla ortak bir kader paylaşıyor ve o kader hepimizi ve daha önemlisi geleceğimizi de şekillenidiriyor.
 
İnsan yaşadığı hayattan öğrenir ama tek bir hayatı olduğu için tanık olduğu başka hayatlardan da ders çıkarması beklenir ki, akıllansın, bir duruş, tavır belirlesin, aynı hataları yapmasın.
 
Bunun  için gördüğü, yaşadığı her olayı  ayna belleyip bakabilmeli kendine ve kendinin de içinde bulunduğu bütünün resmine...
 
Hem ülkemizde hem de yakın çevremizde çok travmatik olayların yaşandığı, kaosun, belirsizliğin, kaygının ve kayıpların had safhada olduğu bir dönemde hem daha zor, hem de daha acil ve önemli bir ihtiyaç şimdi bu.
 
Arap baharı diye başlayan daha sonra sokaklarda insanları iç çatışmayla birbirlerine düşürülen dağılan, parçalanan devletler, yerinden yurdundan edilen, sefalete düşüp ülke arayan insanları gördük.
 
Ülkelerinde evleri, işleri,  normal bir hayatları varken, eğitimli ve halleri vakitleri de bir zamanlar iyi olduğu belli insanların dahi; ailelerini, topraklarını, geçmişlerini,herşeylerini geride bırakıp, kaçmak zorunda kaldıklarını gördük.
 
Kıyıya vuran çocuk cesetlerini,  denizlerimizde yaşanan insanlık dramını, kucağında çocuğu ile yurt aramak zorunda bırakılan insanlara çelme takan, sınırlarından içeriye almayanları gördük.
 
Cehaletle, aymazlıkla, baskıyla yönetilen geri kalmış ülkeleri yok etmek, bölge kontrolünü ve sahip oldukları zenginlikleri ellerine almak, istedikleri gibi dizayn etmek peşinde olan  " büyükler" in, her zamanki taktikle böl-parçala- yok et senaryosunu, bildiğimiz filmin  acı sonunu  yaşadığımız zaman mı idrak edeceğiz?  
 
Senaryo yazılı, aktörler seçili, sahne hazır zaten. 
 
Herşeyin bir bedeli vardır derler ya. Çok bedel ödedik, çok can verdik, çok canımız yandı. Hukuk yok, adalet yok, demokrasi yok, ilim yok, inanç yok, değerler yok.  Her yönden ortaçağ karanlığına, Ortadoğu'nun kanlı batağına sürüklenmek, köşeye sıkıştırılmak isteniyoruz. Gün gibi ortada ve yaşamımızda olan tehlikeyi anlayıp kendimize gelmemiz, bu yolu değiştirmemiz,  kurtuluş için kapı aralamamız yakın olsun. 
 
Birbirimizi işaret eden o parmaklarımızı, sıkılmış yumruklarımızı indirip, el ele verme, el sıkışma zamanının gelmiş olduğunu anlamamız lazım. Başımızdakiler yapamasa da biz bunu yapmak, yaptırmak zorundayız. Yapamayanı ve bunu yapmaya niyeti olmayanları da başımızda tutmamak durumundayız.
 
 
Bu topraklarda yaşayan, Yunus Emre'nin, Pir Sultan Abdal'ın, Mevlana'nın felsefesine, Aşık Veysel,  Neşet Ertaş gibi halk ozanlarının türkülerindeki bilgelik dolu sözlere, Nazım Hikmet'in şiirlerine kulak vermeye daha fazla ihtiyacımız var şimdi.
 
Çerçeveletip astığımız ama söyleneni anlamadığımız Gençliğe Hitabe ve İstiklal Marşı'nın gereğini yapmaya, anlamaya ihtiyacımız var.
 
Cumhuriyetin değerini bilmeye ve korumaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. 
 
Barış için Ankara'da  bir araya gelen her yaştan, her görüşten, her kesimden insanlarımızın katledildiği gün Cumhuriyet Bayramı'na 19 gün vardı.
 
Yaşasalar,  aynı o gün barış için nasıl o meydanda bir araya gelmişlerse, özgürlük ve insan gibi var olabilmek adına en güzel rejim olan cumhuriyeti de kutlamak için meydanlarda olacaklardı. 
 
Her sene bir sebep bulunur resmi bayramlarda...! 
 
Şimdi de ölen vatandaşlarımız mazaret gösterilerek " Bayram mı kutlanır? " demesin hiç
kimse...
 
Yas ilan edip veya güvenlik nedeniyle  kalabalıklar engellenmesin, bu sefer de güvenlik zaafiyeti( !) olmasın hiçbir şehirde. 
 
Aksine...
 
Tam da günlerdir, aylardır, yıllardır yitip giden tüm askerlerin, polislerin,gençlerin, madencilerin, işçilerin hatıralarına saygı,
 
Kadınlara, erkeklere, hangi inançtan ve kökenden olursa olsun bu ülkede yaşayan  tüm insanlara daha mutlu, daha özgür ve daha güzel bir ülke yaratmak azmi adına,
 
Cumhuriyet tarihinin en görkemli 29 Ekim'i olsun istiyorum ben kendi adıma.
 
Gözümüzde yaş, kalbimizde acı varken kol kola girerek, en büyük coşku, inanç ve kararlılık sergilensin istiyorum. 
 
Bizi tehdit etme, zincire vurma, korkutma cesaretini kendinde bulan, meydanları kana bulayan ve bunlara destek olan insanlıktan nasibini almamışlara en ağır cevabı ve dersi Yunus Emre' nin diliyle  " biz gelmedik kavga için, bizim işimiz sevgi için" diyerek verelim istiyorum.
 
Eğer yöneticiler ve siyasiler de samimi ise ve bundan sonra sorumluluk alacak cesaret ve becerileri varsa orada olsunlar istiyorum.
 
Yok öyle, sırayla ekran karşısına geçip, hamasi söylemlerle acı paylaşıyor gözükmek.  Acıya neden olmamak, çözüm üretmek, problem çözecek iradeyi ve ahlakı sergilemektir onların görevi. Bunun için o makamlardalar. 
 
Gülmesin, bakan olmasın, boş bakmasın bakanlar, başbakan olanlar.
 
Kendine ve fikirlerine tapmasın, hayal peşinde, ikbal derdinde olmasın cumhurun sarayında, memleketin meydanlarında söylemleri ile cumhuru bölmesin, kutuplaştırmasın, cumhurun başında olanlar.
 
Partisini babasının çiftliği bellemesin, aldıkları oy yüzdelerini kişisel başarı hanesine yazmasın, söylediği sözün, attığı adımın millet adına olduğunun ayrımına varsın genel başkanlar.
 
Meclis'te yatıp, lidere biat edip, halkın parasını cebe indirip, semirmesin vekiller. Asıl olana ihanet etmesinler.
 
O zaman inanırım acının ortak, gerçek ve paylaşılır olduğuna...
 
Ben bu ülkeyi seven, bu ülkeyi memleket bilen, çalışan, bu ülkeye vazifesini yerine getiren sıradan ama namuslu milyonlarca vatandaştan biriyim ve insan gibi yaşamak isteyen bir insanım sadece.
 
Bir tek vatandaşın bile burnunun kanamadığı, kargaşanın, ahlaksızlığın, hilelerin yapılmadığı maksimum güvenlik önlemleri ve ciddiyet istiyorum 29 Ekim ve 1 Kasım' da.
 
Vicdanların satın alınmadığı, vicdanların kör olmadığı bir ülkede yaşamak istiyorum.
 
Bunları istemeye hakkım, hakkımız var.
 
Bu bizim kaybettiklerimize borcumuz ve hem onlar hem de çocuklarımız için mücadelemiz olmalı...
 
Hangi masum insanın kanı yerde kalırsa, olanlar unutulur, hiç yaşanmamış gibi yapılırsa hepimizin ayıbı, utancı ve sonu olur.
 
Kavga değil, sevgi için, 
 
Savaş değil, barış için
 
Sağduyu, samimiyet ve niyet gerek! 
 
Bakalım görebilecek ve gösterebilecek miyiz?  
 
Yapmayana yazıklar olsun! 
 
Toplam blog
: 115
: 830
Kayıt tarihi
: 18.11.12
 
 

1967 yılında İstanbul'da doğdum.Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1988 yılınd..