Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ada'dan bir kaç tatsız anı

Ada'dan bir kaç tatsız anı
 

www.aliozdemir.net


2008 yılından beri bir ada ülkesinde yaşıyorum. Burada çok huzurlu günler geçirdiğim gibi çok kötü iftiralara da maruz kaldım. Meyve veren ağaç taşlanır diyen atalarımız sanırım doğru söylemiş.

 

Ada'ya ilk geldiğim yıl yeni tanıştığım insanlara kendi yazdığım kitapların 1-2 tanesinden 30-40 kadar hediye ettim. Hiç bir meslektaşıma para karşılığı kitap sunmadım. Ancak bağlı olduğum kurumun amirlerine takma adla e-posta gönderilerek "kitap satıyor" denilerek şikayet edildim. Amirim beni çağırdı. "Ek iş yapıyormuşsunuz, öğretmenlere kitap satıyormuşsunuz" dedi. Ben de "Evet yapıyorum ama her şeyim yasaldır, devletin haberi vardır. Türkiye'nin her yerinde ve onlarca web sitesinde yazdığım eserler satılıyor. Bu ülkede bulunan kitapçılarda da eserlerim bulunuyor. Ancak hiç bir eğitimciye para karşılığı kitap satmadım. Sattığımı kanıtlayın meslekten istifa edeceğim" dedim. Amir beni dinledi. "Şimdi git. Ben sizi ararım vb." dedi. Aradan 10 gün kadar geçti. Amir beni aradı ve "Sizi tebrik ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Olay kapanmıştır" dedi. İftiradan aklanarak çıkmıştım.

 

2009 yılında çalıştığım kurumdaki 10 kadar eğitimciye "elektronik-bilgisayar" konularıyla ilgili 40 saatlik bir hizmetiçi eğitim kursu düzenlemiştim. Kurs Salı ve Perşembe günleri öğleden sonraları yapılıyordu. Kursa okulun müdürünün onayıyla başlamıştık.

 

Amirim beni yine çağırdı ve "Parayla kurs veriyormuşsunuz. Bize şikayet iletisi geldi" dedi. Ben de "Kursun açıldığı okulun müdürünü arayınız. Tek kuruş almışsam meslekten ayrılacağım" dedim. 10 gün kadar sonra amirim beni yine yanına çağırdı ve teşekkür etti. "Okul müdürünün aradım. Para almadığınız gibi kursiyerlere 3'er tane kendi kitabınızdan ücretsiz olarak vermişsiniz. Tebrik ediyorum" dedi. İftiracının iftirası yine tutmamıştı.

 

Bu yılın Nisan ayının ortasında bağlı olduğum kurumun en üst amiri 150 kadar personelle bir toplantı yaparak sorunlarımızı ve önerilerimizi dinlemişti.

Bir çok katılımcı ekonomik, kültürel, ailevi, özlük haklarıyla ilgili bir şeyler dile getirdi. Ben de naçizane şu görüşümü dile getirdim:

 

"Sayın Amirim,

5 yıldır bu ülkede görevliyim. Şimdiye kadar hiç bir sorunla karşılaşmadım. Türkiye'de 20 yıl haftanın 5 ya da 6 günü 8-17 arası mesai yaptım. Son beş yıldır ise burada haftada sadece 1.5 gün çalışarak iki misli fazla maaş alıyorum. Burada mesai 8 - 13 saatleri arasıdır. Bu kadar az çalışma nedeniyle görevimi tam olarak yapamıyorum. Bilgilerimi karşımdakilere tam olarak aktaracak zamanı bulamıyorum. O nedenle bu ülkede de tam gün eğitime geçilmesinin uygun olacağını düşünüyorum." dedim.

 

Aradan 3-4 gün geçti. Görev yaptığım ülkenin vatandaşı olan bir eğitimci, "Bakanınızla yaptığınız toplantıda bölüm şefinizi, 'görevini yapmıyor' diye şikayet etmişsiniz" dedi. Bunu duyunca başımdan kaynar sular döküldü. Yine bir iftirayla karşı karşıyaydım. Bana bu bilgiyi getiren, dürüstlüğünden kuşku duymadığım eğitimci meslektaşıma bunu kimden duyduğunu sorduğumda "ortada böyle bir söylenti dolaştığını" söylemekle yetindi. Ben de "Bu kurumdan 12 kişi bahsi geçen toplantıda bulunuyordu. Onlardan birisi böyle bir yalanı ortaya dökmüş olmalı. Siz toplantıda bulunan diğer kişilere sorarak amirimize ne konuda görüş beyan ettiğimi öğrenebilirsiniz" dedim. Sanırım toplantıda bulunan diğer arkadaşlara bunu sormuş olmalılar ki ses soluk kesildi. Ama 2-3 gün iftiraya uğramış olmanın verdiği moral bozukluğu yaşama enerjimi alıp götürdü.

 

Bir kaç anımı daha ilerleyen zamanlarda sizlerle paylaşacağım...

 

Ali Özdemir

Web: www.aliozdemir.net

E-posta: aozdemir53@hotmail.com

 
Toplam blog
: 288
: 1733
Kayıt tarihi
: 24.04.11
 
 

Eğitimci - Yazar - Yayıncı. 1968'de doğdu. Marmara Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesini bitird..