Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '20

 
Kategori
Felsefe
 

Adalet Mülke Temel midir A 3

Kolektif sürecin niza süreci ile çığırında çıkarılmasıyla gizli kurgu olan El, açık açık konuşmaya başladı. El, gerçek mana da belirtildiği gibi evrenin yaratıcısı olan Tanrı ile aynı kavram değildi.

 

Zaten El de evreni yaratma, evreni tasarım yapmanın iddiası ile ortaya çıkmamıştı. El mülk sahipliği iddiasıyla ortaya çıktı. El kolektif yasalar içinde kolektif yapıyı rızk gibi kader gibi tevekkül gibi, rıza gibi teslimiyet gibi iman edici El yasalarıyla dönüştürmek, özelleştirmek istiyordu.

 

El kolektif işleyişle kolektif yasalara karşı sistemi kurgulayan seçilmiş kişilere mülk sahipliği ihsası yapma nedenle vardı. El nasıl evrenin yaratıcısı olan Tanrı değilse, El 'in “ben verdim” dediği de El 'in verdiği değildi.

 

El’ in kendisine El ilah demesine rağmen El, İlah da değildi. İlah kolektif grubun üreten iradesiydi. Oysa ilah kolektif iradeyi kişi sahipli irade yapmayı söyleyen irade ve yasaydı.

 

Bir katılım; bir katkı; bir kolektif emek vermenin sonrasında, doğada dönüşen büyüsel etkili enerjin süreçlerle ortaklık sağlamalı ortaklık ürünlerine El; “rızk” diyordu. Ama El ‘in rızk dediği de rızk değildi.

 

"Rızkları ben verdim, Kimse nasibinden başkasını yiyemez" diyen El, ortaklığın emek ürünlerine rızk diyordu. Ve kolektif ortaklığın katılımlar sonucu ortaya koyduğu gayret sonuca da “yediğiniz içtiğiniz rızkları ben verdim” diyordu. Böyle olunca El ‘in ortaklık, en büyük şirktir demesin de ne desin?

 

Burada şuna dikkat etmenizi özellikle belirtirim 5 bin yıl öncesine kadar milyonarca sene, yüz binlerce sene; yenene içilene kimse ne “rızk diyordu; ne rızkınızı ben verdim” diyordu. Hata totem grup içinde ilk üretim ilişkisi ortaya konduğunda bile yenilene içilene rızk diyen, ben verdim diyen ortada yoktu.

 

Ne zaman üretim ilişkileri kolektif bir birikim verdi. Kolektif birikim kimin elinin altında olursa ne gibi muktedirlikler ortaya koyabileceği anlaşılmaya başlayınca, bu düşünce kişioğlunun rüyalarını süsledi.

 

Bunun üzerine uzun uzun kurgular, hayaller, beyin jimnastikleri yapıldı. Beyin jimnastiklerinin imgeleri beyne oturdu. Beyne oturan bu düşünce imgeler, gerçekte olup biteni sürekli kendi kurgusuna göre anlama ve anlatmanın, akıl çevrimli dönüşme yansımalarını vermeye başladı.

 

Bu hal ile haleti ruhiye içinde olanlar gün geldi bu akıl oyunlarını ilhamlara, içe doğmalara, birden bire bilip, konuşma olan ağızda çıkan sözcük dökülmelerine; yani vahye dönüştü.

 

Düşünceleri birinci tekil şahıs kimliği ile ikinci tekil şahsın ağzında dökülüyordu. Söyleten de söyleyen de aynı şahıstı. Kolektife aykırı olan, meşru olmayan bu hayal ürünü düşünceyi gizli gizli fısıldıyordu.

 

Köleci süreçle başlayan ve kolektif süreç üzerine oturmakla her şeyi yamultup başka bir karşıt anlamla söylüyordu. Kolektif emeğe ve kolektif emek nesnelerine rızk diyordu. Kolektif anlamlı kavramları kişi sahiplenmesi olan bir anlam altında gizlemenin palavra olması gibi kolektif güç karşısında El, Kolektif emek ve kolektif emek gücü karşısında rızk ta palavraydı.

 

Kolektif anlamları, karşıt anlamla söyleyen El, kolektif bilinçten kopardığı insanları bilgisiz eştirdi. Cahilleştirdi. Bilgisizlik yerine ahdi imanı koydu. Kişileri iman ehli yaptı. Doğada duygu yoktu. Doğada olup biten fark girişimin baskı ve basıncı, benzer biçimde kişide yalıtımlı alanın ölçme değerlendirme yapmasına göre kişilerde duygu olarak yansıyordu.

 

 

Kolektif güç ile kişi arasındaki bir fark vardı. Bu farktan ötürü kişilerde bir coşku bir hayranlık hissi doğuyordu. Doğadaki farktan doğan baskı ve basınç şiddetli bir akı ve akış potansiyeliydi. Oysa kolektif yapı ile kişi arasında doğan duygu şiddetli akı oluştan çok düzenlenebilir dizginlenebilir bellisiz edilebilirdi.

 

Kişi ile kolektif yapı arasındaki farktan, fark kadar gerilimden kaynaklanan eylemi ile kişimiz kolektif güç karşısında duyduğu akıl almaz hayranlığı kendisine bürüdü.

 

Böylece kişinin kendisi, kendi yalnızlık duygusuyla kolektife karşı tıpkı doğaya olduğu gibi hayranlık duyulan bir anlamaya kapıldı. Farktan kaynaklı şiddetli akış yerine sosyal öğrenme içinde düzenli bir boyun eğme, saygı duyma, kurallı olup; kurallara göre davranmanın yansımalarına da kapıldı.

 

Kolektif güç içinde, kolektif güç üzerinde; kolektif yetenek ve kolektif muktedirlikle donanan kişi benci uyanışın duygu seli bambaşka bir kişi muktedirlikti. Tekil dönemdeki kişinin kişi benci davranışlarla bu yetenekleri kuşanması olanaksızdı.

 

Tekil dönemdeki kişinin kişi benci davranışlarıyla olan bir kişi çok çok sizi bir ağaçtan kovardı. Siz de başka bir ağaca giderdiniz. Şimdiki kişi benci egemenlik öyle mi ya? Elinizde alınan kişide olmayan kolektif koruyucu oluştu. 

 

Kolektif koruyuculuktan kovulmakla sizin kolektif emek gücünüz ve çalışma bilinciniz olan ihtiyacınız elinizde giderdi. Kolektif kuşaklı kolektif çalışma, üreten kolektif nesnelerle birlikte elinizde aldı mı bir daha ne o dala ne bu dala sığınabilirdiniz. Kolu kanadı kırık duruma düşmenin zavallılığı ve aczi içinde olurdunuz.  Çünkü kişisi mülk sahipliğin iradesiyle kolektif kuşanmalar elinizde çıkmış olurdu.

 

Sizin kolektif yapı içinde kişi benci dediğiniz sahiplik şuydu. Birini mal mülk sahibi yapıp, kolektif güç ile rızk verdim diye korumacı donatırken;  diğerlerini de mülksüz, kolektif güçsüz, kolektif korumasız kılıyordunuz. Üstelik kolektif himayede yoksun kalan kişilere korku salıyordunuz.

 

Korku salma şöyle oluyordu. Kolektif gücün kişi üzerinde ortaya koyduğu bir fark basınç vardı. Bu fark basınç boşalması doğadaki enerji boşalmasının benzeri olan ilkeydi. Fark basınç boşalması kişideki türlü boşalma yollarından biri olan hayranlığın enerji boşalmasıydı.

 

Hayranlık duygusunun boşalması içinde olan kişimizi mülksüz ve kolektif korumasız tekil yalnızlığı ile korkutmaktı.  Bu korku kişimize El korkusu olarak gelip oturan korku olacaktı. En az enerji durumla (boşalma) olmak kişi üzerinde de akış yapan doğal bir yasaydı.

 

Kişi kaygılarla dolar strese girer. Böylece kişi en yüksek enerji durumla olur. Kaygıların kaynağı temel kritik değerlerin sağlanıp sağlanmaması olan enerji akışıyla ortaya konur. Yığılan süreç kaygıdır. Akan süreç ene az enerji durumla olmanın stresten boşalmasıdır.

 

Sosyal olmuş kolektif kişide kaygıların giderilmesi kolektif süreç üzerinde olmaktadır. Özel mülk sahipliği nedenle kolektif gücün kişiden alınıp seçilmiş kişiye verilmesi kolektif himayede yoksun kişimizde kaygı birikmesi olacaktır. Kişi bu kaygılı durumdan en az kaygılı duruma geçmek için her duruma müsait bir panik içindedir.

 

 Kişi kaygının giderilmesiyle en az enerji durumuna döner. Mülk sahibi olan kişi yüksek güven içinde malı elinde tutmanın dışında stresten yoksundur. Stresli kişinin kolektif değil tekil algıları vardır. İşte güven içindeki kişi, yoksun kişimizin tekil algılarına seslenir.  

 

Bu durumda EL; tekil söylemli mal mülk sahipli mana anlayışı üzerindeki seslenmeyle; kişilerdeki türlü stres algılara; kolektif güç ile ve kolektif yetenekli kolektif kapasiteyle, hükmetmenin seslenmesiydi.

 

Kısacası kişi benci hoşlanma, stres içindeki kolektif ben sahipli özgecilik davranışlarını; kişi sahipliğe indirgenmiş hoşlanmaydı. Kolektif donanımlı gücü kişi benci güce indirgeyen zorbalıktı. Ve kişi benci kolektif gücü, ele geçirme isteğiydi.

 

Yine rızkın, rızk olmasına dönelim. Çünkü bu kavramlar tarihsel bilincin sihirli cümleleridir. Geçmiş içinde olup biten olgu ve olayları ulamlar içinde depo eden, saklayan kavramlardır. Bu ulamların kutsanan söylemleri içinde yamultulan karşı anlamını görüp sezdikten sonra bu ulamlar bilgi, bilinç hazinesidirler.

 

 
Toplam blog
: 418
: 104
Kayıt tarihi
: 26.11.10
 
 

26 yıllık sınıf öğretmenliğinden sonra emekli oldu. Şiir çalışmaları ve deneme türü olan, toplum ..