Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '14

 
Kategori
Siyaset
 

AK Parti hegemonyasını anlamak

AK Parti hegemonyasını anlamak
 

Bana göre Akp hegemonyasını anlamak için önce Akp iktidarını önceleyen sürece bakmalıyız. Bu süreçte özellikle Türkiye’de siyasi partilerin gerçek toplumsal çıkarlardan ve temsili ilişkilerden soyutlanıp birer halkla ilişkiler acentasına dönüş olduğunu görebiliriz. Bu yüzden partiler arasındaki ayrımlar önemsizleşti. Akp tam böyle bir ortamda kriz karşısında “organik çözüm” olarak iktidara taşındı. Gramsci’ye göre organik çözüm; bir çok farklı parti bölümlerinin tüm sınıfsal gereksinimlerini daha iyi temsil eden ve özetleyen tek bir parti bayrağı altında geçişi, dinginlik dönemleriyle karşılaştırıldığında ritmi çok hızlı ve neredeyse şimşek çakması gibi bile olsa, organik ve normal bir olgudur. Bu açıklamaya esasen de biz Akp’nin 2002 seçimleriyle birlikte iktidara gelmesinin aslında süpriz olmadığını görmekteyiz.

Akp’nin 2002–2005 yılları arasında yaygın ama kırılgan bir hegemonyaya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunun nedenini ise sivil toplum ve siyasal alanda destek alması ancak devlet teşkilatının önemli organlarından destek görememesi şeklinde açıklayabiliriz.

2007–2010 yılları arasında artık Akp’nin kırılgan yapısının yavaş yavaş ortadan kalktığını devletin kendi kontrolü altına almaya başladığı söyleyebiliriz ayrıca hala yaygın bir hegemonyaya sahip.

2010- ve sonra ki dönemler bu dönemde Akp’nin artan otoriteryanizmi ve çeşitli hegemonya krizlerini görüyoruz.  

Akp’yi bu kadar güçlendiren ve her seçimde oylarını artıran etkenler nelerdi?

Bu soruyu sorduğumuzda aklımıza gelen ilk cevap bana göre “ Neo-liberal Politikalar “ olmalı bana göre.  Peki ya bu neo-liberal politikalar nedir? Neo-liberal iktisadi politikalar, yeni kapitalizmi yönetmek için kurulan bir politikadır. Bu politika Keynesyen refah devletine karşı çıkar ve piyasayı savunur ve piyasayı sürekli olarak destekler. Bunun nedeni piyasayı verimli, devletin ise müsrif olduğunu söylemesindendir.   Güçlü devlet , güçlü hükümet gibi bir stratejiler vardır. Bunun sebebi sendika, öğrenci gruplarının gibi oluşumların politikalarına karışmalarını engellemektir. Hep beraber “ pastayı “ büyütürüz ve bölüşürüz gibi bir söyle içerisinde. Bu politikalar 2 vatandaş tipinden bahseder. Bunlardan birincisi çalışmayı seven, girişimci, grev yapmayan “iyi” vatandaş diğeri ise çalışmayan, tembel, sürekli politikaları eleştiren “kötü vatandaş”. Görüldüğü üzere Neo-liberal politikalar genel olarak fakirliğin sebebini bireylerin kendi hatası olduğunu söyler. Gough’un belirdiği şekilde,neo-liberalizm  egemen sınıflar açısından bir yandan düşen kar oranlarını arttırma,emek maliyetlerini düşürme ve elde edilen artık değer oranını yükseltme arayışına denk düşerken, öte yandan da sermayenin “tarihsel olarak birikmiş sosyalleşme biçimlerini zayıflatarak ya da ortadan kaldırarak ekonomiyi ve toplumu depolitize etme “ arayışlarına da çare üretmektedir.

İkinci olarak Akp’nin günden güne yükselmesini sağlayan bana göre beklide en önemli sebep Neo-liberal sosyal politikalardır. Bu kamu harcamalarının sosyal alanda yardım adı altında yapılması seklinde söylenebilir. Yani ortada verilmiş herhangi bir yok ancak sürekli olarak halka sosyal yardım yapılıyor. Bunu karikatürize şekilde söyleyecek olursak eğer, örneğin yapılan kömür yardımlarında kesilme olsa, kimse bu yardımları neden kestin diye bir şey söyleyemez çünkü bu kömür yardımı herhangi bir hak değil sadece sosyal yardım olarak geçiyor. Bu politikalarda amaç “ sürdürülebilir bir fakirlik “ yaratmak yani amaç fakirliği ortadan kaldırmak değil. Akp’nin en çok övülen sağlık sektörüne bakacak olursak eğer, sağlık sektörüne önemli yatırımlar yaptığını görüyoruz lakin sağlık sektörünü “meta sermaye birikimi alanı” olarak kullandığını görüyoruz. Yani bu sağlık alanlarını birer ticaret haneye çevirdiğini söylememiz mümkün.

Üçüncü etken olarak İslami muhafazakarlığı söyleyebiliriz. Ancak açıkçası bu İslami muhafazakarlığı 2010 yılına kadar çok hissetmiyoruz. Baktığımızda İslami reform olarak nitelendirebileceğimiz hiçbir gelişmede yaşanmıyor. Ancak 2010 yılında yaşanan kırılmadan sonra yani artık devletin kontrolünü tam anlamıyla sağladıktan sonra İslam’ı siyasallaştırmaya başladığını söyleyebiliriz.

Dördüncü etkenin “siyasi reformlarla demokratikleşme iddiası” olduğunu söyleyebiliriz. Akp’nin bu iddiası 2002’den beri mevcut. Akp’ye göre bütün otoriterleşmenin sebebinin merkezinde vesayet rejiminin olması. Ayrıca “devlet elitlerinin”  millet iradesini dinlememeleri yüzünden yüzünden Türkiye’nin demokratikleşememesinden bahsediyor. Bu durum karşısında sivil, demokratik bir Türkiye yaratma iddiası içerisinde. Bunu gerçekleştirebilmek için 2005 yılına kadar özellikle ordunun sivilleşmesi için AB reformlarını kullandığımı görmekteyiz. 2005 sonrası ise önce 2007 Cumhurbaşkanı seçimleri daha sonra 2010 Anayasa değişikliği reformlarıyla bunu sağladığını görmekteyiz. Ancak bütün bunların Akp’nin otoriterleşmesine yol açtığı gözlerden kaçılmaması gereken bir noktadır bana göre.

Beşinci ve son etken olarak AB ve ABD yanlısı dış politika. Bunu dış politikanın sebebi bana göre kendine meşru bir siyasal zemin yaratma çabasındandır.

Son olarak bütün bu 5 etkeni birbirine bağlayan şeyin popülizm olduğunu söyleyebilirim. Bana göre Akp hegemonyasının yükselişinin temel 5 unsuru bunlardı. Sizinde bu konudaki düşünceleriniz nelerdir belirtirseniz çok mutlu olurum..

Deniz AYDIN

ddenizaydn@gmail.com

 
Toplam blog
: 2
: 113
Kayıt tarihi
: 12.06.14
 
 

Merhaba, ben Siyaset bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrenciyim. Burada siyasi, güncel olaylarla..