Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '15

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Akıl oyunları

Akıl oyunları
 

Aklın oyunları


Yaşamda her şey olduğu gibi var. Onu bizlerin algısı farklı yorumluyor. Çünkü hemen var olanı kendimize göre yorumluyoruz.

Yaşam kendisi gibi ama bizler kendimiz gibi değiliz.

Çünkü var olanı bilincimize bakış açımıza göre yorumluyoruz.

Yorumlamak istiyoruz, çünkü yorumlayınca akıl sınıflandırıyor, genellendiriyor ve sorgulama yapma ihtiyacı duymuyor.

İşin kötüsü de aklımız bunu otomatik olarak yapıyor. Kendimizi bilinçli sanırken bir bakıyoruz ki akıl oyunlarımız bizim özgür sandığımız aklımıza ket vurmuş, aklı köle etmiş. Akıl tutulması halinde kendimizi özgür sanarak yaşadığımızı sanıyor olmuşuz.

İnsan aklı evrendeki dualite prensibi gereği zıtlıklarla çalışıyor. Makro kozmosun, mikro kozmosa yansımasının bir hali bu. Akıl sıcak olmadan soğuğu algılayamıyor. Alçak olmadan da yükseği. Yani zıddı olmadan bir kavramı anlayamıyor akıl.

Ve sınıflandırıp genellemek istiyor akıl. Çünkü bilinçaltı boşluk kabul etmiyor.

Böylece akıl geçmiş deneyim, tecrübe, kısıtlayıcı inançlar, bakış açısına göre kendi açısından olayları yorumluyor.

Bu yorum ise öyle bir yorum ki, herkesin kendi geçmişinde yaşadığı iyi ve güzel, kötü ve çirkin her tür tecrübenin özellikle çocukluk döneminde nasıl anlamlandırıldığına bağlı olarak kişiden kişiye değişiyor.

Yani bugünü, bugün olanı eskinin bakış açısı ve duygusal yüküyle sınıflandırıyoruz. Bir nevi geçmişin yükünü taşıyoruz sırtlarımız, aynı “Yüzüklerin Efendisi” filmindeki yüzük taşıtıcı “Hobbit” gibi. Ne zor bir şeydir böylesine cehennem yükü sırtında yaşamak...

Evet.. Her bakış açımız çocukluğumuzda yaşadığımız tecrübeler karşısında aldığımız çocukluk kararlarının bir ürünü.

Değerlerimiz, hayallerimiz, kişiliğimiz....Hepsi geçmişte edindiğimiz şeyler.

Peki o zaman, bizler neden hala geçmişin esiri olalım ki?

Neden fikirlerimizi değiştirip, bugünü, şimdiyi, AN’ı olduğu gibi yargılamadan, eleştirmeden, kıyaslamadan yaşamayalım ki?

Kim engelleyebilir ki bizi bizden başka?

Nietzche’nin “Hayat” adlı şiirinde dediği gibi “kim üzebilir seni senden başka?

O zaman düşünceni değiştir, hayatın değişsin. Ve de kaderin...

Her şey olduğu gibi güzel ve anlamlı. Evrende rasgele diye bir şey yok. Her şey bir amaçla oluyor ve yaşanıyor.

Olanı olduğu gibi KABUL etmeyip, kendimize göre anlamlandırdığımız ve etiketlediğimiz an geleceğimizi geçmişin gölgesinde yaşamaya kendimizi mahkum ediyoruz. Geleceğimizi gölgeliyoruz.

Hayatta tek bir insanın bakış açısı doğrum olsa bunca farklılığa ne gerek var? 7 milyar insana ne gerek var?

Demek; çeşitlilikte sırlar ve hazineler saklı.

O zaman, HEMEN, ŞİMDİ hayatı hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi, hiçbir olayı etiketlemeden yaşayalım. Durumu kabul edip kendimize göre yorumlamayalım. Çünkü yorum duyguları işin içine sokacak ve konuyu kişiselleştirecektir.

Aklımız etiketleme oyununu oynadığı zaman bir nefes çekip duralım ve başka bir şeye odaklanalım. Ve böylece bir süre sonra akıl sussun ve kalp konuşsun. Aslında kalp her orada ve bizlere olumlu mesajlar veriyor. Ancak aklın ürünü olan içsel eleştirmen öyle çok konuşuyor ki, kalbin sesi çıkmıyor.

Kalp konuşsun ki, kalplerimize hakikatin nuru vurunca kalpleriniz gönle dönüşsün ve aklımızı aydınlatsın.

Dilerim öyle olsun...

Sevgiler,

Kenan

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..