Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '21

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Aksaray-HasanDağı Öyküsü

Aksaray Burcu Hasan Dağı
 
Dursun Özden (Travel Writer)
 
 
Kimi günlemler, olaylar ve kişiler vardır, belleklerden silinmez. Kimi mekanlar ve öyküler cardır, tarihin her döneminde yaşarlar ve oniks mermer sütunlara ya da belleğimize kazınırlar. Ve hep var olurlar, hep yaşarlar… Bir Anadolu Dervişi, Aksakal Bilge kişi gibi yolcuları selamlayan Hasan Dağı, pek çok destanlara, ağıtlara ve sevda öykülerine ilham olmuştur. Hasan Dağı’na adını veren erenlerden Hsan Dede ve Aksaray’daki tekkesinde sunduğu sebil sofrası ile anılan Ali Baba’nın “KAR ile KOR” Öyküsü; pek çok şaire ve belgeselciye esin kaynağı olmuştur. Sözlü Anadolu edebiyatının zengin bir ürünü olarak, dillere destan, hep anlatılmakta ve hala yaşamaktadır… Aksaray’da, Somuncu Baba ve başka esin kaynağı kültürlerde mevcuttur… Bir zamanlar, belgeselini de çekmeye çalıştığım; bu gezi yazısı kapsamında da konu edeceğim; “Kar ile Kor” öyküsünün detaylarını, ileriki sayfalarda anlatacağım… 
 
 
 
13 milyar yıl önce Güneş, 4,5 milyar yıl önce Dünya ve 3 milyar yıl önce su yoktu…
 
ON milyon yıl önce patlayan Erciyes Dağı ve Hasan Dağı’ndan etrafa savrulan yangın tüfleri ve bir iç deniz olan Konya Ovası’nın Tuz Gölü’ne dönüşmesi; bölgenin doğal oluşumunda etkili olmuştur. Tipik Kapadokya coğrafyasının oluşumu benzeri bu durum; zamanla yağmur, kar, rüzgar, soğuk, sıcak gibi doğa olaylarının etkisi ile evrimleşen, değişim ve dönüşüme uğrayan bu topoğrafya; Üç milyon yıldır insan denilen canlıya, 12 bin yıldır da Anadolu Medeniyeti’ne ev sahipliği yapmaktadır… 
 
 
 
Sümerler, Hititler, Tyana, İlhanlılar, Romalılar, Bizans ve Selçuklular, Karamanoğulları, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi ile birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Aksaray; Anadolu’nun orta yerinde, Aksakal bilge dervişler gibi yanından geçenleri selamlayan, bir Hisar gibi yükselen ve bir doğa harikası olan HasanDağı başta olmak üzere; Tuz Gölü’nden Ihlara Vadisi’ne, Keçi Kalesi’nden Taşpınar’a, Kızıl Kilise’den Eğri Minare’ye, Hasan Dede’den Ali Baba’ya, 2. Kılıç Aslan’dan Somuncu Baba’ya, Selime’nin sırdaş oyuklarından Ihlara Vadisi’nin sevdalı güvercinlerine, Hrıstiyan azizlerin doğal boyalarla yaptığı duvar resimlerinde anlam bulan Yılanlı ve Ağaçlı Kiliselerin şifa aradığı kutsal su sesleri, şimdi bile yeni konuklarına bekliyor. Helvadere yamaçlarından ovaya süzülen paraşütlerin kolu kanadı olamanın heyecanını ve dayanılmaz hafifliğini yaşamak için sabırsızlanın. Köy Enstitülü baş öğretmen ve Halk Eğitim Müdürü Ali Yalman ve Yazar Mahmut Makal’a “Bizim Köy” kitabını yazdıran ve ona esin kaynağı olan, Demirciköy’ün tezek kokulu bayırları ve tarihi Bezirhane’nin dönen kocaman ardıç ağacı çarkının gizemli heybeti görülmeye değer… 
 
 
 
Nevşehir’den gelip Aksaray’da küçük bir bakkal dükkanı ile işe başlayan ve Anadolu   milli sermayesini ve Anadolu insanının girişimci özelliğini temsil eden Aksaraylı yakışıklı işadamı Kamil Yazıcı’nın gençlik arkadaşı olan Gazeteci Resam Fikret Otyam’ın babasının, Aksaray’da ilk eczaneyi açış öyküsü de, Aksaray eşrafı tarafından hep anlatılan bir başka insan manzarasıdır. Uzun yıllardır Aksaray’ı mekan tutan, 68 Kuşağı gençliğinin önderlerinden olan Niğdeli Dr. Lütfi Dokuzoğlu’nun, bir fotoğraf sanatçısı özelliği ise; Aksaray’ın sempatik, çağdaş, renkli yüzü ve Aksaray çevresinin alternatif turizm potansiyeli zenginliklerini tanıtmasındaki özverisi ise, dillere destandır. Aksaraylı dağcılar ve fotoğrafçıların yanı sıra; İl, ilçe ve belde belediyelerin, Aksaray il Kültür Müdürlüğü çalışanlarının, Aksaray Üniversitesi’nin ve Zafer Yıldız gibi dört mevsim Hasan Dağı zirvesine tırmanış yapan dağcıların çalışmaları da, kentin tanıtımına ne kadar büyük katkı sağladığını görmezlikten gelemeyiz… Uzun zaman önce Aksaray’a ilk gittiğimde, merkezde buluna Mahmut Uçan’nın taş fırınında pişen; tereyağlı, kavurmalı ve pastırmalı pidenin tadı damağımda kaldı… Özellikle, Belediye arka sokağında bulunan Mustafa Toker Hediyelik Eşya dükkanından, sevdiklerinize; Aksaray’ın ve Kapadokya’nın simgesi olan, pek çok hediye almanızı öneririm…
 
 
 
Aksaray ve çevresi, tüm doğal, turistik, tarihi, arkeolojik, kültürel, sanatsal, mutfak, ala balıkçılık,  tuzculuk, dağcılık, yer altı kentleri, dinsel ve meshepsel doku, hayvancılık, tarım, ziraat, organik ürünler, halıcılık, ekonomik, endüstriyel potansiyel ve her tür alternatif turizm zenginliklerine sahip şirin bir kenttir… Özellikle, bir Anadolu Selçuklu şaheseri olan ve hala dimdik ayakta duran Sultan Hanı, mutlaka görülmesi gerekli yerlerin başında gelmektedir. Türkiye’nin tek halı ve kilim tamiri işini dikkatlice yapan hünerli ustaların atölyelerini mutlaka ziyaret ediniz. Taşpınar köyünde bulunan halı ve kilim müzesine de uğramayı unutmayınız…  Beş Tepeleri selamladıktan sonra, Hasan Dağı güney yamacında bulunan Keçi Kalesi’nin efsane öyküsünü, köylülerden dinleyiniz… Tuz Gölü’nü ziyaret eden mevsimlik göçmen kuşların, zikir eder gibi toplu dansını, gün batımında asla kaçırmayınız… Ayrıca, Koçaş Ziraat Okulu bahçe ve tarlalarında üretilen, turfanda organik ürünlerden tadınız… Fotoğraf makinanız, hep yanınızda olsun ama… 
 
 
 
Saratlı Beldesinin işlettiği yeraltı şehrini mutlaka görmelisiniz. Saratlı halkının folklorik zenginliği, müzik, dans ve zikirlerine eşlik etmelisiniz. Nevruz zamanı, Cemevi bahçesindeki gösterilerde; döne döne, yan yana, yana yana yapılan danstaki ritim ve içsel yolculuk, tüm zengin farklılıklarımıza karşın, barış ve kardeşlik duygusu ile sevgide odaklanmanın ve sevgimizi sebil etlemenin hoşgörülü dinginliği ve de birlikte yaşama kültürümüzün zengin mirasıdır… Bu renkli zengin sanatsal gösteriyi izlerken, karşınızda  heybetle duran ulu Hasan Dağı burcunun başında dönen bulutları öpen beyaz bulutlar, erenler sarığı gibi sizi selamlamaktadır. Tam da bu sırada, birilerinin engeline takılan ve belgesel çekimleri yarım kalan Hasan Dağı’nın “Kar ile Kor” öyküsüne esin kaynağı olan yeni sevdalara ve şairin sırdaş içsel yolculuğuna tanıklık edersiniz… Bu özgün Anadolu kültürünün yaşatılması için, Aksaray İl Kültür Müdürlüğünden destek bekleniyor…
 
 
 
Öte yandan; Aksaray Belediyesi Aksaray Malaklısı Koruma ve Bakım Merkezi’nde üretilen ve ‘Anadolu Aslanı’ olarak ün yapan Aksaray Malaklı Köpek Çiftliği’ni de görmenizi öneririm. Hatta, bu çiftlikten malaklı yavrusu edinebilirsiniz de… Turizm Fuarlarında, Aksaray standının ilgi alanı haline gelen Aksaray Malaklısını görmek için, ilgili herkesin sıraya geçtiğine tanıklık etmiştim…
 
 
 
'Aksaray Malaklısı' olarak adlandırılan çoban köpeği, bacak ve ayak kalınlığı, büyük kafası, sarkık dudağıyla biliniyor. Aksaray bölgesinde, yöresel olarak sarkık olan dudağa 'malaklı' dendiği için bu köpekler 'Aksaray Malaklısı' olarak adlandırılıyor. 80 ile 120 kilo ağırlığında olan köpeklerin yerden omuz yüksekliği 90 santimetreye kadar ulaşıyor. Malaklısı adıyla bilinen, bacak ve ayak kalınlığı, büyük kafatası, sarkık dudağı ve heybetiyle dikkat çeken çoban köpeği yavrularına sahip olmak isteyenler, henüz doğmadan anne karnında sipariş veriyor. Aksaray Malaklısı Irkları Geliştirme Derneği Başkanı (AKMİD) Muammer Tıpırdamaz, ''Bu yıl talepler çok erken başladı. Elimizdeki yavru köpeklerin yüzde 95'i satıldı. Şimdi anne karnındaki malaklı köpeklerin doğumunu bekliyoruz" dedi.
 
 
 
Aksaray’da Gezilecek Yerler
 
 
 
Konya ya da Nevşehir Havalimanlarından Aksaray’a ulaşmak çok kolaydır. Konya’dan YHT ile demiryolu ulaşımını da kullanabilirsiniz. Ayrıca, Türkiye’nin her yanından Ankara-Adana, Konya-Kayseri karayolu ile ulaşmakta mümkündür. Bamya çorbası, güveç türlü, saç kebap, yoğurt aşı, arap aşı, kabak tatlısı, güveçte etli kuru fasulye, pide, 
 
 
 
Her bütçeye uygun konaklama yerleri mevcut olan Aksaray’da, Otel ve pansiyonlar dışında; Güzelyurt, Selime ve Ihlara gibi yaşam alanlarında, yerli ve yabancı turistler için, Taşevler ve peri bacası yeraltı konaklama yerleri de, oldukça ilgi çeken yerlerdir. Eski bir Mübadele yerleşimi olan eski adıyla Gelveri, yeni adıyla Güzelyurt ilçesi; Hasan Dağı manzaralı, tarihi Rum konaklarıyla ve tarihi sarı taş yapılı evleriyle dikkat çekmektedir. Özellikle, 1924 Mübadele Antlaşması sonrası eski adıyla Gelveri’den, Yunanistan’ın Kavala kentine yakın yerde bulunan Nea Kalvari (Yeni Gelveri)’ye göç eden Mübadillerin torunları; atalarının doğup büyüdüğü ve uzun yıllar yaşadığı bu evleri, toprakları ve komşularını ziyaret için, her yıl yığınsal olarak buraya gelmektedirler…
 
 
 
 Ayrıca, Aksaray’a gelip de görmeden gidemeyeceğiniz şu mekanları da görmeden kentten asla ayrılmayınız…  Somuncu Baba Müzesi, Ali Baba Tekkesi, Bakırcılar Çarşısı, Hükümet Meydanı, Köylü Pazarı, Aksaray Ulu Camisi, Saat Kulesi, Aksaray Müzesi, Manastır Vadisi, Selçuklu Hamamı, Sultan Hanı, Ihlara Vadisi, Aziz Gregorius Kilisesi, Güzelyurt taş oyma evleri, Ağaç altı Kilisesi, Eğri Minarei, Gülağaç Aziz Mercurius Yeraltı Şehri, Nora Antik Kenti, Yılanlı Kilise, Tuz Gölü, Narlı Gölü, Selime mezarlığı ve Kaya oyma evleri, Üniversite Kampüsü, Ala balık üretim ve pişirme yerleri… 
 
 
 
Aksaray Eğri Minare
 
 
 
Sivas Ulu Minare camisi, Aksaray Eğri minare, Harput Ulu cami minaresi gibi Anadolu’da bulunan bir çok Anadolu Selçuklu eserinde, minarelerin eğri olması dikkat çekiyor. Yıllardır eğik minareler üzerinde yapılan araştırmalarda ise, bu eğimlerin kesin nedeni tespit edilemedi. 
 
 
 
Bu Eğri Minare gibi pek çok Orta Çağ yapılarının temelleri hakkında elimizde maalesef fazla bir veri yok. Eğimin sebebi temelden başlayan bir sorun gibi gözüküyor. Şunu da unutmamak gerekir; bu mimari tuğlayla inşa edilmiş öğedir. Tuğla yapılar zamanla muhakkak ki bu türden bir eğim kazanırlar. Minarelerde bunu daha çok görülüyor olması daha net görülüyor olmasının nedeni duvar yapılarına oranla minare gövdelerinin belirli ölçülere sahip olmasıdır. Belirli bir çapa sahip olması, zaman içerisinde bu çap ve minare yüksekliği arasında ki ilişkinin ağırlık etkisi nedeniyle malzemenin kaymaya başladığı görülüyor. Anadolu da mevcut tuğla minare örneklerinin bir bölümünde gerçekten eğrilik gözle görülebilecek kadar fazladır.
 
 
 
Güzelyurt (Gelveri) Biz Çağırıyor…
 
 
 
Aksaray bölgesine gelen yerli ve yabancı turistlerin çoğu, pek çok alternatif turizm olanaklarına karşın; özellikle Güzelyurt ilçesini ve Ihlara Vadisi’ni tercih etmektedirler. Bu bağlamda, 7,500 yıllık yaşam olanı ve bir Mübadele acısına tanık olan Güzelyurt ilçesinde, gezilip görülecek yerleri detaylandırmak isterim… 
 
 
 
Baktığınız her yerde tarihi güzellikleri göreceğiniz ve muhteşem doğası ile sizi büyüleyecek Güzelyurt, tarihi kalıntılar arasında gezerken geçmişe tanıklık edeceğiniz bir yer.
 
Karballa Dini Okulu: 1856'da köyün Rum ahalisi tarafından inşa edilen okula 1913'te ikinci bina eklenmiştir. Zaman içinde ilkokul, karakol ve sinema olarak kullanılan bina 1985 yılında restore edilmiş ve otel olarak hizmete açılmıştır.
 
Manastır Vadisi: Toplam uzunluğu 4,5 km olan vadi ilçenin aşağı kısmından başlar ve Sivrihisar Köyü'ne kadar devam eder. Vadi boyunca 50'ye yakın kilise ve manastır vardır.
 
Yeraltı şehirleri: Günümüzde halen tamamı keşfedilmemiş, gizemini koruyan ve muhteşem yapılar olan yeraltı şehirleri mutlaka görülmesi gereken yerlerdir. 15-20 metrekarelik odalardan oluşan ve bir labirenti andıran yeraltı şehirlerinin temizlenip ziyarete açılan kısımları görülmeye değerdir.
 
Yüksek Kilise (Analepsis Manastırı): 19. yy'da inşa edilen kilise ilçenin en güzel tepelerinden birinde bulunmaktadır. İçinde Bizans döneminden kalma bir şapelin bulunduğu kilise yüksek bir tepeye kuruludur. Bölgedeki en önemli neolitik yerleşim yerlerinden biridir.
 
Kilise Camii (Küçük Ayasofya): Zaman içinde birtakım ilavelerin ve restorasyonların yapıldığı, 1924 yılından sonra camiye çevrilen kilise 385 yılında inşa edilmiş ilk Ortodoks kilisesidir.
 
Kale Manastırı Kilisesi: İsa'nın göğe çıkışı ve Meryem gibi tasvirlerin olduğu kilise bölgedeki en önemli ve büyük dini yapılardan biridir.
 
Cafalar Kilisesi: 10. yy'da inşa edilen ve Bizans döneminden kalan kilise değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmamış az sayıdaki yapıdan bir tanesidir.
 
Kaya Camii: Mihrabı ve minberi kayadan oyma olan cami Osmanlı döneminde inşa edilmiştir.
 
Bu tarihi eserlerin dışında özellikle Manastır Vadisi'ndeki onlarca kilise ve manastır, ilçe ve yöresindeki oyma kaya yapılar gibi onlarca tarihi yapı bulunmaktadır. Hasan Dağı manzaralı taş evlerde, yöresel organik yiyecek ve içecekler eşliğinde, sabah kahvaltısı yapmanın dayanılmaz hafifliğini yaşamanın keyfini çıkarmanın tam zamanı…
 
 
 
Ihlara Vadisi Kanyonu
 
 
 
Dünyanın en büyük kanyonları arasında yer alan, tarihi ve doğal güzellikleri bir arada bulundurmasından dolayı adeta açık hava müzesini andıran Ihlara Vadisi, yürüyüş yolları ve eşsiz manzarasıyla ziyaretçilerini cezbediyor. Aksaray'ın Güzelyurt ilçesi sınırları içerisinde bulunan ve "Kapadokya'nın incisi" olarak nitelendirilen Ihlara Vadisi, ziyaretçilerini doğayla baş başa adeta tarihte yolculuğa çıkarıyor. Dünyanın en özel bölgelerinden biri olarak yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Aksaray'a bağlı olan Ihlara Vadisi doğal güzelliğiyle coğrafyamızın en güzel parçalarından. İşte Ihlara Vadisi detayları… 18 kilometre uzunluğundaki Ihlara Vadisi boyunca, yapacağınız yaya geziniz kapsamında; pek çok kaya oyma kiliseler ve şapellerin yanı sıra; Kanyon içinden akan Melendiz Çayı üzerine kurulu bulunan; mesire yerleri, dinlenme alanları, gözlemeciler ve alabalık pişirme yerlerinde ayağınızı soğuk suya batırıp, mola vermeniz için, çok temiz ve manzaralı seyirlik yerlerde fotoğraf çekmeyi de unutmayınız…
 
 
 
Özgün ve tipik bir Kanyon vadisi olan IHLARA; bitki örtüsü, kilise ve şapelleriyle doğa, tarih, sanat ve kültür olgusunun bir arada buluştuğu Ihlara Vadisi, dünyanın ikinci büyük kanyonu olarak Kapadokya’nın doğa harikasıdır. Tarihi kaynaklardaki adı “Peristremma” olan Ihlara Vadisi‘nin içinden geçen Melendiz Çayı’nın adı ise, Patamos Kapadokus–Kappadokya Irmağı’dır.
 
 
 
Ihlara Vadisi, tektonik yükselmeler ve Hasandağı volkanının püskürmesinin ardından, doğa olayları su yatağı nedeniyle, çöküntüye uğrayan alan üzerinde ilerleyen Melendiz Çayı’nın binlerce yılık aşındırması sonucunda oluşmuştur. Melendiz Çayı, Ihlara Vadisi boyunca araziyi derin ve sarp bir biçimde yarmak suretiyle, vadi boyunca görkemli ve çarpıcı güzellikler meydana getirir. Melendiz Dağları’ndan kaynaklarını alan küçük akarsular birleşerek, güneydoğu-kuzeybatı yönünde akar ve Mamasın Barajı’na ulaşır. Melendiz Çayı, vadi boyunca 30’a yakın menderes çizer. Ilısu ile Selime arasındaki uzaklık kuş uçuşu 10 kilometre olmasına karşılık, akarsuyun menderesler çizerek akması nedeniyle gerçek uzaklık 18 kilometreyi bulmaktadır.
 
 
 
Ihlara Vadisi’nin dikkat çeken bir başka özelliği ise doğasıdır. Duvar gibi dik, derin ve dar vadinin tabanındaki suyun kenarında, bağlar ve bahçelerden oluşan yoğun bir yeşillik şeridi yer alır. Sanki doğa kendini vadi içine gizlemiştir. Vadi çevresinde bozkır görünüşlü ve cılız bitki örtüsü hâkimdir. Vadinin yamaçlarına geldiğinizde ise zengin ve yeşil bir doğa parçasının vadi içinde saklandığını görürsünüz. İşte bu gizlenmiş olma durumu, vadinin özel yerini de belirlemiştir. Vadi tabanında bölgedeki karasal iklimden farklı olarak, Akdeniz iklimine yakın bir iklim görülmektedir. Vadi tabanı bu özelliği ile doğal bir mikroklima alanıdır. Buna bağlı olarak vadi tabanında başta Antep fıstığı olmak üzere çok çeşitli bitkiler yetişmektedir.Ihlara Vadisi’ndeki kayalara oyulmuş freskli kiliseler korunarak, eşine rastlanmayan bir tarih hazinesi olarak günümüze ulaşmıştır. Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren kayaların rahatlıkla kazılmasıyla meydana getirilen bu freskli kiliseler ve iskân yerleri 14 kilometre boyunca Ihlara’dan Selime’ye kadar devam eden Ihlara Vadisi içerisinde yer alırlar. İlk çağlarda Kapadokya Irmağı’nın (Patamos Kapadokus) ortasında tabiatla tarihin bir arada bulunduğu Ihlara Vadisi’ndeki bu kiliselerin ilk örnekleri MS IV. yüzyıla kadar görülmektedir. Kiliselerin resim tekniği iki kısma ayrılabilir. Ihlara civarındaki kiliseler “Kapadokya Tipi” olarak bilinen özellikler gösterirler. Bunlara örnek olarak: Eğritaş, Ağaçaltı, Kokar, Pürenliseki ve Yılanlı Kiliseleri verilebilir. Belisırma bölümünde bulunanlar ise “Bizans Tipi” resimlerle süslüdür. Dünyada eşi ve benzeri olmayan Ihlara Vadisi, yer yer 100-150 metreye varan derinliğe sahiptir.
 
 
 
Ihlara Vadisi'ndeki kiliseler
 
 
 
Eğritaş Kilisesi: Vadide bulunan en eski yapılardan birisi olan kilisenin inşası 9. Yüzyıla kadar gitmektedir. Büyük bir tapınak biçiminde inşa edilen kilisenin Hz. Meryem’e ithaf edildiği iddia edilmektedir. Ayrıca kilisede; iki meleğin arasında oturan İsa, iki melekle 6 piskopos arasında bulunan Meryem, Yusuf peygamberin rüyası, Mısır’a kaçış, vaftiz ve Kudüs’e giriş gibi sahneler de bulunmaktadır. Her ne kadar yıpranmış olsalar da renklerin canlılığı günümüzde dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor.
 
Kokar Kilisesi: 10. Yüzyılda yapılan kilise tek katlı olup haç planlıdır. Kilise içinde 2 adet mezar odası yer bulunmaktadır.
 
Pürenli Seki Kilisesi: 10. Yüzyılda inşa edilen kilisede toplam 4 bölüm bulunmaktadır. Kilisenin adı, bölgede yetişen püren ağaçlarından alınmıştır.
 
Daniel Kilisesi: 5. Ya da 6. Yüzyılda inşa edildiği düşünülen kilise, haç planlı olup kubbeli bir yapıya sahiptir. Günümüze kadar gelmeyi başaran kiliselerden birisidir.
 
Sümbüllü Kilise: 10. Yüzyılda yapılan kilisenin adı bölgede yetişen sümbüllerden gelmektedir. Günümüzde kiliseyi ziyaret etmek için dar bir pencereden girmek gerekmektedir.
 
Yılanlı Kilise ise: 9. Yüzyılda yapılan kilisenin ana girişinin yıkılmasından dolayı günümüzde kiliseye farklı bir noktadan giriş sağlanmaktadır.
 
 
 
Aksaray Tarihçesi
 
 
 
10 bin 500 yıllık tarihi ile Aksaray, Anadolu Medeniyetinin çok önemli arkeolojik bulguların kaynak adresidir.
 
 
 
AŞIKLI HÖYÜK, Aksaray ve İç Anadolu tarihinde yeni bulguların adresi oldu… Aşıklı Höyük, avcı, toplayıcı ve göçerlerin yerleşik hayata geçtiği, Orta Anadolu’da bilinen ilk köydür. Aşıklı halkı, esas olarak avcı ve toplayıcı bir topluluk olmanın yanı sıra ilk tarım topluluklarındandır. Aksaray’ın Gülağaç ilçesi Kızılkaya köyündedir. Mimarlık tarihi açısından Anadolu’nun geleneksel bitişik düzendeki dörtgen planlı kerpiç mimarisinin en eski örneği Aşıklı Höyük’te izlenir. Tıp tarihi açısından bir ilk ise genç bir kadına uygulanan dünyadaki ilk beyin ameliyatıdır. Ameliyat izlerinin bulunduğu kafatası ve Aşıklı Höyük’ten çıkarılan diğer buluntular, Aksaray Müzesi’nde sergilenmektedir. Araştırmalar, Aşıklı halkının yerleşik hayata geçtikten sonra tarımla uğraşmaya başladığını göstermektedir. Daha önce yabani halde toplanan tahıllar ve bitkiler, Aşıklı sakinleri tarafından ilk kez tarıma alınmıştır. Arpa, buğday, mercimekgillerin hem yabani hem tarıma alınmış türleri karbonlaşmış tabakalar halinde kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda bulunan hayvan kalıntıları, yoğun ve bilinçli avcılık yapan yerleşiklerin en sık avladıkları hayvanların koyun, keçi, yaban sığırı, domuz, kızıl geyik, alageyik ve karaca olduğunu göstermektedir. Bölgenin jeolojik oluşumundan kaynaklanan ve volkanik cam adıyla bilinen obsidyen, Aşıklı halkının avcılık, kasaplık, post ve deri işçiliği gibi her türlü günlük faaliyetlerini yürütmelerini sağlayan aletlerin ve silahların hammaddesi olmuştur. On bin yıllık geçmişe sahip Aşıklı Höyük 2009 yılında ziyarete açılmıştır. 
 
 
 
Aksaray'da, Hasan Dağı'nın eteklerinde yer alan, Helenistik d?neme kadar uzanan tarihi ile "Bölgenin Efes'i" olmaya aday Mokissos Antik Kenti, ziyaret?ilerini tarihin derinliklerinde yolculuğa çıkarıyor.
 
 
 
Helenistik d?neme kadar uzanan tarihi ile "bölgenin Efes Antik Kenti" olmaya aday, "Nora" olarak da bilinen Mokissos Antik Kenti, yeniden ayağa kaldırılmayı bekliyor. Aksaray'ın Helvadere beldesinde Hasan Dağı eteklerine kurulan antik kent, eşsiz doğal güzelliklerinin yanı sıra anıtsal Roma mezarları, 4. yüzyıldan 7. y?zyıla kadarki kagir kiliseleriyle ziyaret?ilerini tarihin derinliklerine g?t?r?yor. şehrinin tarihi antik dönemlere kadar uzanmaktadır. Hititler devrinde "Garsaura" adıyla anılan yerleşim, son Kapadokya kralı Archelaos tarafından yeniden inşa edildi. Şehri yeniden inşa edilen krala nispetende kente "Archaleis" adı verildi. Kapadokya Krallığı'nın son bulmasıyla yerleşim Roma topraklarına katıldı. Claudius döneminde Roma kolonisi olan yerleşimden "Colonia Archelais" adıyla bahsedildi. Roma'nın ikiye ayrılmasıyla Bizans idaresine geçen yerleşim 1078 sonrasında civar yerleşimlerle birlikte Selçuklu hakimiyetine girdi. Selçuklular tarafından Kutalmışoğlu'nun idaresine verilen yerleşim daha sonra yeni kurulan Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına katıldı. Sultan II. Kılıç Arslan tarafından 1170 yılında şehir yeniden imar edilmiş ve yaptırdığı saray nedeniyle de yerleşim "Aksaray" adını almıştır. Sultanın çoğunlukla şehirde yaşaması ve sultan tarafından kente askeri tesisler inşa edilmesi nedeniyle de Dârüzzafer, Dârürribât ve Dârülcihâd unvanları da verildi.
 
 
 
Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıflamasıyla yerleşim Karamanoğulları Beyliği egemenliğine geçti. Bir süre Eretna Beyliği ve Karamanoğulları arasında el değiştirdi. 1399 yılında Osmanlı idaresine geçen yerleşim 1402 Ankara Muharebesi sonrasında yeniden Karamanoğulları topraklarına katıldı. Karamanoğlu-Osmanlı mücadelesi sonrasında 1468'de kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Yerleşim Osmanlı-Karamanoğlu mücadelesinde büyük tahribata uğradığı gibi Osmanlı'nın egemen olmasıyla nüfusun önemli kısmi İstanbul'a nakledilmiştir. Zorunlu iskana tabi tutulan bu kitlelerin yerleşimiyle İstanbuldaki günümüz Aksaray semti kurulmuştur.
 
 
 
1453’de İstanbul’un fethi, 1571’de Kıbrıs’ın alınması, Balkanların ve Ege’nin fethi sonrasında ve de 1924 Mübadele nüfus değişiminde (Aksaray’dan mübadil sayısı: 3286 kişi); bu coğrafyaların Türkleştirilmesi için; pek çok Anadolu topraklarında ve yaşayan Müslüman Türk halkın, buralara iskan edilmesi sırasında; özellikle Aksaray’dan yüzlerce aile de yerleştirilmiştir. İstanbul’un Aksaray, Ortaköy, Kadıköy, Hasanpaşa, Çukurbostan, Bostancı, Çengelköy, Selimiye, Kurtuluş vb. Set adlarının Aksaray ile direk bağlantısı olduğunu bilmekteyiz. Osmanlı Salnamelerinden de anlaşılacağı üzere; Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray bölgesinde yaşayan farklı din ve mesheplerden halkların yoğun yaşam alanı olmuştur… Bu coğrafyanın doğal güvenlik, koruma ve yaşam alanı olmasının da bu durum için temel neden olduğu anlaşılmaktadır…
 
  
 
1530 yılı Osmanlı kayıtlarında Karaman Eyaleti'nin Niğde Sancağına bağlı müstakil bir liva olan Aksaray'da 37 mahalle bulunmakta olup, tahminen bu tarihte yerleşimde 5000-6000 arasında nüfus bulunmaktaydı. Osmanlı'nın ilk resmi nüfus sayımı sadece erkek nüfusun tespit edilmesi için yapılmış olup, bu sayıma göre Aksaray merkezde 2.322 erkek bulunmaktaydı. 19. yüzyıl ortalarında yerleşimden Niğde sancağına bağlı bir kaza olarak bahsedilmiştir. 1868-69 tarihli salnamede yerleşimde 1020 hane bulunduğu kayda geçmiştir Cumhuriyetin ilk yıllarıyla kurulan il teşkilatının merkez ilçesi oldu. 1933 yılında Aksaray ilinin kapatılmasıyla yeniden Niğde ilinin bir ilçesi oldu. 1989’da çıkarılan 3578 sayılı kanunla, Aksaray ili yeniden kurulmasıyla, bu ilin merkez ilçesi konumuna geldi. Aksaray, her şeyiyle olduğu gibi, zengin yemek  kültürüyle de; siz sevgili gezginleri konuk etmekten haz duymaktadır…
 
 
 
Hasan Dağı “Kar ile Kor” Öyküsü
 
 
 
Anadolu Selçuklu döneminde Hasan Dağı zirvesinde yaşayan ve bir yoleri gezgin derviş olan Hasan Dede ile Aksaray Kadınlar Hamamı karşısındaki tekkesinde-türbesinde yaşayan Aksakal bilge erenlerden Ali Baba’nın; “Kar ile Kor” mitolojik öyküsünün dramatik yanı ise şöyle;
 
Hasan Dede’nin omzundaki heybeden KAR hiç eksik olmaz ve yaz kış hiç erimezmiş... Ali Baba’nın heybesinden KOR hiç eksik olmaz ve yaz kış hiç heybeyi yakmazmış... Bu iki eren, bu iki akıl danışılan ve her davranışlarıyla örnek kişilik sergileyen dervişler; zaman zaman bir araya gelirler, konuşurlar, hasbıhal ederlermiş... Bir bahar günü Hasan Dağı burcundaki otağından aşağıya, Aksaray Ulu Cami yanında bulunan ve Somuncu Baba Tekkesine doğru giden yolun solundaki Ali Baba’nın dergahına gelen Hasan Dede, heybesini duvara asmış ve konuşmaya başlamışlar... Ali Baba dergahı karşısında bulunan kadınlar hahamına girip çıkan güzel hanımlardan bazılarının kakülü ve topuklarını gören Hasan Dede’nin nefsi uyanmış ve içinden ılık bir gönül suyu akmış... Hasan Dede’nin nefesi, nefsine hakim olamamış... Ve duvarda asılı bulunan torbasındaki KOR, erimeye başlamış ve şıp şıp damlamış... Bunu gören Kırıkkale erenlerinde Hasan Dede, bu duruma çok üzülmüş ve mahcup olmuş... Konya Mevlevilerinden Ali Baba ise, eriyip damlayan Kar’a ve bir de Hasan Dede’ye bakıp, sesli düşünmüş ve düşüncesini şöyle dillendirmiş: 
 
“Ya erenler; Hasan Dağı zirvesinde, kuş uçmaz kervan geçmez yerde, tek başına “derviş” olmak kolaydır. Gel, bir de Aksaray’ın göbeğinde, kadınlar hamamının karşısında “derviş” ol da, göreyim seni...” 
 
Bu durum ve bu sözden sonra, yavaşça ayağa kalkıp eriyen kar’ın bulunduğu heybesini omzuna alıp, yola koyulmuş... Ve Hasan Dede; eski dostu Ali Baba’nın önünde eğilip, vedalaşırken bir vasiyette bulunmuş: 
 
“Ya erenler, beni bağışlayınız... Ben artık buralara gelemem... Ben, tüm sırlarımın tanığı olan Hasan Dağı burcuna dönüyorum... Artık ölene dek aşağıya, buralara inmeyeceğim... Yabanıl atlar, aç kurtlar, dağ kuşları ve yüce tanrım beni bekliyor... Şu yalan dünyaya bir geldik, bin gidiyoruz... Nefsim, nefesimi esir aldı... Beni başı dumanlı, başı dertli ve başı boş, koca dağ bekliyor... Yüreğime Ali Baba’nın kor’u düştü... Kutsal gönül şeridi, yürek donu kar’ım eridi... Sevgimi sebil eyleyemedim... Gönül ne kar, ne de kor dinlemedi... Artık, Hasan Dağı burcu da kar tutmayacak... Sular çekilecek, ova çöle dönecek... Dilerim, kıyametten önce halk, bu “Kar ile Kor” öyküsünden ders alır... Nesine ve nefesine hakim olur... Çevresini ve nefsini korur...” der ve hiç ardına bakmadan yola koyulur Hasan Dede... 
 
Sonuç: Hasan Dede, Konya Ovası’nı ve Tuz Gölü’nü öperek batan güneşe aldırmadan, yüce dağın zirvesine erişir... Ve bir daha Hasan Dede’yi kimse görmez... Şimdilerde ise, bir Anadolu Dervişi gibi süzülen Hasan Dağı’nın zirvesinde, yalnızca Hasan Dede’nin mezarından kalıntılar bulunmaktadır... Dağcılar ve alternatif turizmin maceracı konukları, zirve tırmanışı yapıp, çadırlarını kurduktan ve adrenalin kor’u ve dağın beyaz örtüsü erimeye yüz tutan kar’la tanıştıktan sonra; Dağcı Zafer Yıldız gibi; Hasan Dede’nin ruhuna bir Fatiha okumanın dayanılmaz hafifliğini yaşamaktalar... Hasan Dağı zirvesinden Aksaray’a ulaşan “Kar ile Kor” öyküsü, binlerce yıldır dilden dile dolaşıp durur... 
 
 
 
Aksaray Yöresel Yemekleri
 
 
 
Meşhur sıkmasından, lahana turşulu kokina çorbasına kadar oldukça ilginç tatlara sahip  olan şehrimiz Aksaray’ın, birbirinden lezzetli yemeklerini merak edenler için derlediğimiz Aksaray yöresel yemekler listemizi keyifle okumanızı dileriz. Büyük ve küçükbaş hayvancılığın yaygın olduğu Aksaray’da; kelle-paça, sucuk, bastırma ve tulum peyniri gibi özel yapım gıdalar da, son zamanlarda tercih edilen ve adrese teslim gönderilen besinlerin başında gelmektedir… Narlı Göl, Helvadere, Ihlara Vadisi Mesire Yeri, Güzelyurt Konakları ve Şarap Evi, Dinlenme tesislerinde sunulan zengin kahvaltı keyfine diyecek yok… 
 
 
 
Sıkma
 
Farklı yörelerde de sıklıkla yapılan sıkma, Aksaray mutfağının temel yiyecekleri arasında yer alıyor. Binbir maharetle yoğurulan hamurların, el açması lavaşlar haline getirilerek pişirdikten sonra içerisine peynir, tereyağ ve taze çökelek ile harmanlanarak yenilen harika bir yemek haline gelen sıkmalar, özellikle kahvaltı sofralarında yerini alıyor.
 
 
 
Bamya Çorbası
 
Aksaray yöresel yemekler listemize, Aksaray’ın meşhur yemeği bamya çorbası ile devam ediyoruz. İyice temizlenen bamya ve kuşbaşı kesilmiş et ile yapılan çorba, yoğun bir kıvamı olduğu için oldukça doyurucu ve besleyici bir lezzet haline geliyor. Başlangıç olarak yenilen çorba, özellikle akşam yemeklerinin vazgeçilmezi.
 
 
 
Aksaray Tava
 
Aksaray yöresel yemekler listesi yapıp da, meşhur Aksaray tava yemeğinden bahsetmemek olmaz. Özel yapım kaplarda pişirilen Aksaray’ın en meşhur yemeği tava, bolca kuzu eti, domates, biber, sarımsağın muhteşem uyumunu hissedeceğiniz harika bir yemek. Lezzetinden parmaklarını yiyeceğiniz Aksaray Tava, şehre varır varmaz yiyeceğiniz ilk yemeklerden biri olmalı.
 
 
 
Mantarlı Bulgur Pilavı
 
Pilavın her türlüsünü sevenlerdenseniz, Aksaray yöresel yemekler listesinde yerini alan Aksaray usulü bu harika bulgur pilavını da seveceğinize eminiz. Mantar ve çeşitli baharatlarla yapılan bulgur pilavı, oldukça ilginç bir lezzete sahip. Bulgur ve mantar ikilisini daha önce hiç denemediyseniz, mutlaka denemelisiniz.
 
 
 
Dolma Mantı
 
Aksaray’ın meşhur mantısı, elde açılan yufkalardan büyük parçalar kesilerek üçgen şekilde kapatılarak yapılıyor. Büyük büyük kapatılan yufkalar dolu dolu olduğu için dolmaya benzetiliyor. Suda haşlanarak pişirilen dolma mantısının yanında yoğurt ve eritilmiş tereyağı ile gelen sostan istemeyi unutmayın.
 
 
 
Dolaz
 
Aksaray’da un helvası dendiğinde akla dolaz tatlısı gelir. Unun rengi koyulaşana kadar kavrulması sonrada sütle buluşmasından oluşan bu tatlı, muhallebi kıvamını alıp pürüzsüz olana kadar pişiriliyor. Servis esnasında ise tereyağı eklemek ise şart. Aksaray’ın pek çok tatlıcısında kolaylıkla bulabileceğiniz meşhur dolaz tatlısının tadını seveceğinize eminiz.
 
 
 
Papara
 
Türkiye’nin her şehrinde olduğu gibi Aksaray’da da halk bayatlamış ekmeleri çöpe atmak yerine, kullanmayı tercih ediyor. Hemen bir Papara yapıp kurumuş ekmeklerden harikalar yaratan Aksaraylılar, yağda kavrulan soğan ve salçayı bayat ekmeklere döktükten sonra isteğe göre yoğurtlayarak tüketiyor.
 
 
 
Ayva Dolması
 
Osmanlı Mutfağından günümüze kalan bir zenginlik olan ayva dolması, Aksaray’da da farklı bir şekilde yorumlanıyor. Soğan, pirinç pilavı, kuzu kıymanın baharatlarla kavrulmasından oluşan iç harcın, seçilen büyük boy ayvaların içine doldurulmasıyla oluşan yemeğe bir de pekmez ilave edilince tadından yenmiyor. Şehre yolu düşenlerin mutlaka denemesi gereken lezzetlerden ayva dolmasını, denemeyi ihmal etmeyin.
 
 
 
Karıştırma
 
Aksaray mutfağında yer alan yöresel yemeklerden bir diğeri de meşhur karıştırması. İsminden de anlaşılacağı üzere bir çok malzemenin bir araya yerleştirmesiyle ortaya çıkan yemek, lezzet olarak da aslında menemene benzetiliyor. Soğan, biber ve baharatların yumurtayla karıştırılmasıyla yapılan karıştırmayı, dilerseniz kendiniz de deneyebilirsiniz.
 
 
 
Soğan Dolması
 
Aksaray mutfağının sevilen etli lezzetlerinden birisi de, kıymalı iç harç ile yapılan meşhur soğan dolması. İnce ince kesilen soğanların, baharatlı ve kıymalı iç harçla doldurulup tıpkı lahana gibi sarılmasıyla yapılan dolma yemeği, genellikle yanına yoğurt konularak servis ediliyor.
 
 
 
Kapak Böreği
 
Özel olarak tepside yapılan Aksaray’ın ünlü böreği kapak böreği, özenle elle açılan hamurun tepsiye açılmasından sonra soğanlı kıymalı iç harç doldurulmasıyla yapılıyor. Odun fırınından normal fırınlara kadar her yerde lezzetli şekilde pişen börek, özellikle ev günlerinde sık sık yapılıyor.
 
 
 
Şeker Pancarı Yahnisi
 
Şeker pancarını daha önce hiç yemediyseniz, ilk deneme için oldukça lezzetli olan yahni yemeğini yiyebilirsiniz. İçerisinde şeker pancarı dışında bir çok tadın yer aldığı yemek, nohut, soğan ve et ile yapılıyor. Rendelenen pancarların eklenmesiyle yapılan yemek, oldukça ilginç bir tada sahip. Aksaray’da yemeyi düşünürseniz, özellikle güveçte yapılanlarını tercih etmenizi öneririz.
 
 
 
Kokina Çorbası
 
Aksaray’ın ilginç lezzetlerinden biri olan Kokina Çorbası ismi ile de oldukça dikkat çekiyor. Lahana turşusu gibi oldukça baskın bir lezzeti içinde barındıran çorba, tadına baktığınızda unutamayacağınız tatlardan birine sahip. Kuşbaşı et, soğan, salça ve çeşitli baharatların eklenmesiyle hazır hale gelen çorbayı, mutlaka denemelisiniz.
 
 
 
Sarığı Burma
 
Aksaray yöresel yemekler listemize, şehrin meşhur tatlısı Sarığı Burma ile devam ediyoruz. Nar gibi kızartılan yufkalar Aksaray’da kestirme şerbetiyle kavuşturulduktan sonra burularak, katmer yani sarığı burma tatlısını ortaya çıkıyor. Yanına tazecik bir çayla harika ikili olan bu tatlı, ağızda dağılan bu lezzetiyle şehirde mutlaka denenmesi gereken yiyeceklerden biri.
 
 
 
Çiğleme
 
Aksaray’ın meşhur tatlarından bir diğeri de çiğleme. Un, su, tuz ve taze kaymak gibi kolay bulunan malzemelerden hazırlanan hamurun içi taze taze kaymakla doldurulunca tadına doyum olmuyor. Hafif ve lezzetli tatları denemeyi seviyorsanız, yaz kış fark etmeden rahatlıkla tüketebileceğiniz çiğlemeyi denemelisiniz.
 
 
 
Tipik zengin ve özgün Anadolu Mutfak Kültürü ve Gastronomi damak tadı özelliklerini yaşatan Aksaray ve çevresinde; ortak yanları çok olmasına karşın, deniz ürünlerinden uzak, hayvansal ve organik tarım ürünleri ağırlıklı, yöresel yemek çeşitleri bakımından, biraz farlılıklar bulunmaktadır. Dışarıdan gelen yemek kültürleri de bu değişim ve zengin damak tadının yaşamasına etki yaptığı bilinmektedir… Örneğin; Aksaray’ın sınır komşusun olan Niğde’nin Bor ilçesinde yaygın yapılan Vıttırıvızık tatlısı, Aksaray’da bilenmemektedir. Aksaray’ın meşhur Çiğleme tatlısı da, Bor’da bilinmemektedir… Ortak yemek ve tatlı çeşitleri de var elbette… Yarasın…
 
 
 
Aksaray’a yeniden gelmemiz için, çok neden var…
 
 
 
Bir başka gezimde, bir dünya cenneti olan Andolu coğrafyasının doğa, tarih, kültür ve alternatif turizm zengimliklerini tanıtacağım… Telefon kotu: 382 ve trafik plaka numarası: 68 olan bu çiçeği burnundaki genç ilimiz Aksaray’ın, kentsel markası olan Hasan Dağı serinliğinde ve yüceliğindeki, kadim duygularımızla; bu kentin çağdaşlaşmasına ve birlikte yaşama kültürü oluşmasında katkı sağlayan herkesi alkışlıyoruz. Modern seyyah, Yoleri gezgin derviş rehberliğinde, merakla hayatı keşfetmek için, yollardayız yeniden… Sevgimizi sebil eylemenin tam zamanı… Sağlıklı ve huzurlu günlerde, yolunuz ve ve bahtınız açık olsun… Dostlukla…
 
 
 
Biz yeniden gelmek üzere, Aksaray’dan ayrılırken; Kırşehirli Muharrem Ertaş’tan “Zahidem Kurbanım” bozlağını ve Niğdeli sanatçı Ali Ercan’ın söylediği “Kara Kaş Gözlerin Elmas” türküsünü dinliyoruz... Öte yandan; Aksaray düğünlerinin neşesi olan, gönül gözüyle bakan ve sevdalı yüreklere türkü yakan, Konyalı Kör Ahmet (Özdemir)‘den, ud eşliğinde “Meram Bağları”, “Amanın Sille” ve “Hasan Dağı” türküleri dinlerken; uzaklarda, “Aslan Mustafam” ve “Hasan Dağı çatal matal, arasında aslan yatar...” türküsünü çığıran, Aksaraylı yerel sanatçı Hacı Ahmet Gürses’in yanık, büyülü sesi yankılanıyordu... Sırtımızı Hasan Dağı’na yaslayıp, Aksaray’a veda ederken; radyodan da Ruhi Su’yun, su gibi çağlayıp gürleyen, o ulvi sesinden; “Hasan Dağı Bozlağı” türküsü geliyordu… Ve erenler, evliyalar, dervişler diyarı Aksaray’da, yeniden buluşmak ve türkü sıcaklığındaki bereketli sofraların kurulduğu o evlere, yeniden konuk olmak için, hoşça kalın… 
 
 
 
Teks ve foto kaynak: www.dursunozden.com.tr
 
Toplam blog
: 157
: 363
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

ÖZDEN, Dursun; (d: 21.10.1950, Niğde, Türkiye). Gazeteci, Gezi Yazarı, Şair, Belgesel Dursun Özde..