Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Alaman'da da böyle mi yaparsın?

Alaman'da da böyle mi yaparsın?
 

Halk arasında “Alamancı” diye tabir edilen, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, yoğunlukla da Almanya’da çalışan, yaşayan, yerleşik olan gurbetçi vatandaşlarımızın izin dönemleri, genelde yaz aylarına rastlar malumunuz.


Anadolu şehirlerinde, bu dönemlerde, son model arabalar yollarda ve sokaklarda cirit atar. Kendilerini hemen belli ederler. Ayrı bir havası ve tavrı, kendilerine özgü farklı kültürel kodları oluşmuştur.


Geçtiğimiz haftalarda, iki bin kilometreyi aşan karayolu seyahati yaptım. Güzel ülkemin, cennet köşelerine, bakir yörelerine selam verdim, selam ve muhabbet aldım. Tamamında aracımı kendim kullandım ve şehirlerarası yollarda, tam anlamıyla, bir trafik ve yol magandalığına şahit oldum. Bu bir ilk değildi benim için ama sanki bu sefer daha da bir doz arttırmışlar gibi geldi bana.


Altlarındaki iyi arabalara güvendikleri için midir, ecnebi memleketlerinde hassasiyetle uygulanan yasalar nedeniyle, kendilerini, kendi memleketlerine gelince cendereden kurtulmuş gibi hissettikleri için midir, yoksa yaban ellerin bilmem kaç şeritli, kaymak gibi otoyollarına alışkın olduklarından mıdır bilinmez; acayip bir yol-trafik azgınlığı hali vardı gurbetçi vatandaşlarımızda, kardeşlerimizde.


Sollamanın yasak olduğu yerlerde, gerek kendi gerekse bizlerin hayatını tehlikeye atarak sollama yapanları mı ararsınız, yolu boş buldukları yerde Yüce Mevla, kendilerine ne bahşetmişse gaz pedalını kökleyenleri mi sorarsınız, devlet yollarındaki aşırı hız sınırı olan doksan ya da otobanlarda yüz yirmi kilometre ile seyreden biz gariban kulların, mütevazı arabalarının arka tamponlarına kaynak yaparcasına sokulup, resmen tacizde bulunanlara mı kızarsınız siz karar verin.


İki sene kadar önce, Almanya’da, bir haftalık bir tatil yapmıştım. İrili, ufaklı çeşitli Alman şehirlerini gezme, inceleme ve gözlemleme şansım oldu. Bunların içinde Köln, Dortmund, Düsseldorf gibi çok bilinenleri de vardı.


Çok şeritli yollarında, geniş meydanlarını çevreleyen adalardaki refüjsüz ve şerit çizgisi dışında ayrım bulunmayan caddelerinde, yoğun trafiğin nasıl da bir makine düzeniyle aktığını yakından gördüm. Araçlarına binenlerin daha nefes almadan kemerlerini taktıklarına, bir kez olsun ışık ya da şerit ihlali yap(a)madıklarına, o kadar yoğun trafik esnasında bir tek korna sesi duyulmadığına, trafik polislerinden ve genelde kamu iradesinden nasıl da çekindiklerine defalarca şahit oldum.


Ülkelerine gelince, sınırı geçip, ay yıldızlı al bayrağı gördüklerinde sadece vatanlarına kavuşmuyorlar. Özgürlüklerine de kavuşuyorlar bence. Kamuya açık alanda dilediğince hareket etme hürriyetlerine yani.


Valla ne yalan söyleyeyim, ben bile bir hafta içinde daraldığımı hissettim oralarda. Sabiha Gökçen’e inince, bana gülerek “günaydın” diyen Türk polis memurunu, tutup alnından, o tombul yanaklarından şapur-şupur öpesim geldi.


Ama yine de bence doğru olanı onlar yapıyorlar. Genel güvenlik ve huzur için, her birimizin rahatı adına, biraz bireysel özgürlüklerimizden ödün vermekten başka çare yok sanki. Mesela müstakil evimizin özel bahçesinde mangal yakmak ya da oraların deyimiyle grill yapmak için yan komşulardan izin almanın şart olması gibi. Çok komik değil mi, bence de öyle ama, gerçek...


Not: Yazı fotoğrafı www.moto-park.com adlı siteden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..