Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '11

 
Kategori
Spor
 

Alex de Souza ışıkları da kapatıp gidiyor.

Alex de Souza ışıkları da kapatıp gidiyor.
 

Karşılaşmanın 71. dakikası... Semih ve Stoch çıkıyor yerlerine Güiza ve Caner giriyor. Her iki oyuncu da Aykut Kocaman’dan izin alıp soyunma odasının yolunu tutuyor. Daha oynanacak 20 dakikalık bir süre ve oyunda olmadıkları için gerisiyle ilgilenmiyorlar.

80. dakika... Bu sefer Fenerbahçe’nin pahalı kombine sahiplerinin bulunduğu koltuklar boşalmaya başlıyor.

Dakika 87... Ve Alex alkışlarla oyun alanını terk ediyor, gidiyor kulübeye oturuyor; maçı son anına kadar izlemeyi tercih ediyor. Sahadan da en son o çıkıyor. Neredeyse her maç bu görüntüyü izliyoruz.

Sahayı en son Alex terk ediyor, hatta Cem Yılmaz’ın uyarısını dinlercesine neredeyse ışıkları bile o söndürüyor.

Fenerbahçe’nin başlama düdüğü ile başlayan baskısı Kadıköy için klasikleşmiş bir oyun tarzıydı. Özellikle Bucaspor maçıyla kıyaslandığında oldukça nitelik farkı vardı. İBB’nin aklının kupada olduğunu teknik direktör Abdullah Avcı’nın ağzından dinledik. Ayrıca televizyon kameralarına yorum yapan futbolcular da bu gerçeğin altını çizdi. İBB ve Avcı son üç yıllık mücadelesinin karşılığı olacak kupayı almayı çok istiyor. Bu nedenle de lige yoğunlaşması oldukça zor olacaktır. Dün de İBB yüksek baskı yaratan Saraçoğlu atmosferinin de etkisiyle maça iyi başlamadı.

Ancak İBB’nin kupa finalinde Beşiktaş’a çok ters gelebilecek karakterde oyun tarzına sahip olduğunu hemen söyleyebiliriz. Bir kere çok fazla pas yapıyor ve bu pasların büyük bölümü de hücum zenginliği taşıyor.

Stoch’un rakip kaleye doğru dikine giden oyun tarzının İBB’nin işini çok zorlaştırdığını izledik. Zaman zaman dört futbolcunun arasından boş koşular yapması rakibin defans kurgusunu alt üst ederken, Fenerbahçe’nin diğer hücum oyuncularına geniş alanlar yarattı. Semih ve Alex’in ilk yarıda gol sayılarını arttıramamış olmaları biraz onların şansızlığı biraz da son vuruş anlarındaki konsantrasyon eksiklikleriydi.

Semih sonradan oyuna girdiği maçlarda mı daha etkili oluyor tartışması sanırım bu futbolcunun üzerine yapışmış bir genel bir kanaatin ifadesidir. Semih’in bu maçta kaçırdığı goller fazla olunca ister istemez Niang ile kıyaslandı. Bucaspor maçında Güiza’ya nasıl bir asist yaptığını unutuyoruz. İlk yarı Alex ile girdiği ikili oyunlar futbol anlamında güzel hareketlerdi ve rakibi eksilten hamlelerdi.

Aynı şeyi Güiza için söylemek çok kolay değil. Fenerbahçe taraftarı İspanyol oyuncuyu bağrına bastı, terapi de uyguluyor ancak Güiza’nın 20 dakikalık oyununu izlediğimizde geçen seneden farklı olmadığını net olarak görüyoruz. Tesadüfen Alex’e indirdiği topu saymazsak yine bencil ve öncelikle kendisi top kullanmayı düşünüyor.

Stoch’un sezonun ilk yarısında forma bulduğu bölümlerde nasıl takım oyunundan uzak oynadığını bir akıllarımıza getirelim. Bir de dünkü oyununa bakalım. Takım oyunu, paslaşma ve yardımlaşma arttıkça Fenerbahçe’nin rakiplerine karşı üstünlüğü çok daha net olarak ortaya çıkıyor.

Gökhan Gönül son yıllarda ülkemizde görülmeyen bir futbol tarzı yarattı. Ondan önce o bölgede oynayan Serkan Balcı’yı hatırlayalım. Ne kadar dağınık, savruk ve teknikten uzaktı. Üstelik Fenerbahçe gibi bir takımın defansının sağ kanadında istenen verimi sağlayamadığı için sinirlerine de hâkim olamıyor ve bol miktarda kart görüyordu.

Gökhan da orta yapmayı yavaş yavaş öğreniyor ancak kademeli de olsa kendisini geliştirdi. Alex’e yaptığı asist kelimenin tam anlamıyla ustalık kokuyordu.

Fizikte bunun momentum formülü vardır, bir cisme verilen kuvvetin niceliği diğer cisimle birleştiğinde onun yararlı iş yapmasını sağlayacak kuvvetin toplamı olur. İlk kuvvet ne kadar yararlı iş yapabilir nicelikte olursa toplam o kadar etkili, nitelikli olur.

Fenerbahçe’nin maç içinde özellikle ikinci yarı farklı diziliş tercihleri denediğini de gördük. Semih’in sağ kanada alınıp, Mehmet Topuz, Emre ve Baroni’li bir üçlü orta saha kurgusuyla 4-3-3 oynattı Aykut Kocaman.

İşte bu taktiksel dönüşüm bize Baroni’nin ileri çıkabilen, çizgiye inip orta yapabilen bir oyuncu olduğunu gösterdi. Kelimenin tam anlamıyla bir şok anıydı bu. Baroni sanki üzerindeki ön libero yükü kalktığında bambaşka bir futbolcu kimliğine de bürünebilecekmiş sinyalleri verdi. Bizim bunu 34+31. haftada görüyor olmamız belki taktikseldir de teknik adamların antrenmanlarda futbolcunun bu özelliğini keşfedip zaman zaman onu ileriye sürmeyişleri bana göre eksikliktir.

Lise birinci sınıf ilk sömestrsinde matematiğim zayıf gelmişti. Bu biraz da derslerimize giren matematik öğretmeninden kaynaklanıyordu. Sonra ikinci sömestr öğretmen değişti; ben de gayret gösterdim. İlk iki sınavdan 6 almıştım. Ortalaması benim geçmem için yeterliydi. Ancak yeni matematik öğretmeni son sınavdan 7 almazsam karneme geçer not vermeyeceğini söyledi. Yanılmıyorsam 8 ya da 9 aldım.

Bunu niye anlattım şimdi.

Mehmet Topuz’un durumu da biraz böylesi bir ekstra gayreti gerektiren bir hal aldı. Mehmet Topuz sahada bir şeyler yapıyor. Ancak 6’nın üzerine bir türlü çıkamıyor. Hele takımın gol ortalamasının neredeyse 2,5 olduğu bir sezonda gol atamamış olması kanaat notunu düşürüyor. Bekliyoruz.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..