Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '11

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe-Trabzonspor çekişmesine hakem etkisi

Fenerbahçe-Trabzonspor çekişmesine hakem etkisi
 

Pazar gecesi maçlar tamamlandığında istisnasız bütün spor programlarında Cüneyt Çakır’ın Trabzonspor’a verdiği penaltı kararı, Dany’e çıkardığı kırmızı kart ile Olcan’ın karbon kopya pozisyonunda Glowacki’ye gösterdiği sarı kart tartışılıyordu.

Hakem yorumcusu eski hakemlerin pozisyonlar karşısında yine nasıl farklı yorumlar yaptığını izledik. Kimi orta hakeme, kimi yardımcıya yüklendi ya da sorumlu tuttu.

Takım oyunlarının doğasında tartışmak var. Kimi bunu anlamsız, boş bir çaba olarak görüyor ancak daha önce verdiğim bir örneği burada yinelemekte fayda görüyorum.

Spor her yaş grubunda rekabeti içinde taşıyor. Küçük yaş grubundaki gençlerin taraftarları genellikle velileri oluyor. Anneler ve babalar çocuklarının peşi sıra salonları dolduruyorlar, onlarla birlikte atağa kalkıp savunma yapıyorlar. Maçlar tamamlandığında o velileri görmenizi isterim. Özellikle futbola ve onun yarattığı tartışma kültürüne yabancı olan annelerin maç sonlarında çocukların pozisyonlarını, hakemlerin verdiği yanlış kararları ayaküstü uzman yorumculara taş çıkarırcasına hararetle tartışmalarını izlerken içten içe gülümseyerek onlara bizim yaptığımız şeyi şimdi anlayıp anlamadıklarını sorarım.

Çünkü insanlar heyecan duydukları her şeyi konuşmak onu tekrar tekrar yaşamak isterler. Dahası haklılıklarına destek ararlar. Sonra da birbirlerini ikna edemedikleri pozisyonları yorumlayan hakemlerin kararlarıyla üste çıkmaya çalışırlar.

Bir dönem “akşam Erman Hoca’nın yorumlarını izleyeceğiz” şeklinde bir alışkanlığımız vardı; şimdi Markus Merk gündemde. Hele Alman, dünyaca ünlü ve bizim eski alışkanlıklarımıza sahip değil ya…

Ancak bir süredir Markus Merk’in yorumları da kesmez oldu. Sanki bizden biri haline geldi.

Buradaki çok ince ayrıntıyı ayırt edemezsek kısır tartışmaların içinde bir oraya bir buraya savrulup gideceğiz.

Genç bir hakem arkadaşımla birlikte çalışıyoruz. Ara sıra onun amatör liglerde yönettiği maçlardan konuşuyoruz. Bu şekilde hakemlerin yaşadığı şeyleri anlamaya da gayret gösteriyorum.

Öncelikle yaklaşık bir hesapla 10.000 m2 bir alana sahip bir sahanın her noktasında olup biteni tek bir adamın görmesini beklemek insanın kendisini kandırmak olur. Hakem sahanın her noktasında olan bitene hâkim olmaya çalışırken ister istemez bazı şeyleri kaçıracaktır. Hele topla kendi arasına oyuncu girmişse artık orada neler olup bittiği sezgi veya yardımcı hakemlerinin pozisyonu takip etmesi ile dengelenecektir. Zaten hepimizin çok iyi bildiği gibi yan hakem kavramı bir süredir yardımcı hakeme dönüşmüştür. Yardımcıların da zaman zaman oyuna müdahalelerde bulunduklarını izliyoruz. Çok da doğru yapıyorlar.

Taraftarlar ve bütün futbol kamuoyu neredeyse hakemin her şeye hâkim olmasını bekliyor. Bunun imkânsız bir beklenti olduğunu ise bu işin içinde olan herkes biliyor.

Burada kritik sorun aslında futbol dünyasının merkezinde bulunan futbolcuların niyeti ile hakemlerin bilgi, beceri ve bu futbolcunun niyeti arasında yeterli dengeyi kurup kuramadığıdır.

Milyarlarca dolarlık koca bir endüstri haline gelmiş bir kurumun yeterli donanıma sahip olmayan, iyi eğitilmeyen ya da desteklenmeyen kişilerle idare edilmesi gerçeğidir. Özellikle ülkemiz için konuşmamız gerekirse yaşamın her noktasına saldım çayıra Mevlam kayıra ya da kervanın yolda düzüleceği anlayışı egemen olduğu için bir spontane gelişim çizgisi takip edilmektedir.

Bu anlamda esas rahatsız edici olan şey 17 temel kuralı olan bir oyunda hakemlerin verdiği kararların belli bir standart içine oturmamasıdır.

Cüneyt Çakır özelinde bu Pazar akşamı somut bir örnek şeklini aldı.

Ancak bununla da yetmiyor kuşkusuz. 17 temel kuralın ve içindeki cezalandırma maddelerinin hakemden hakeme farklılıklar göstermesi de maçların genel seyrini etkilemektedir.

Bünyamin Gezer ve Cüneyt Çakır daha kolay penaltı düdüğü çalabilir ve kart gösterebilirken örneğin Yunus Yıldırım özellikle ceza sahasın içinde olan biteni izlemekle yetinebilmekte, çok zor kart çıkarabilmektedir.

Oysa her ne kadar futbol oyun olsa ve hakemin kararları saha içinde bağlayıcı da olsa örneğin hukuk isteminde eşitlik, emsal, içtihat denilen şeyler adalet sistemindeki dengenin sağlanması için önemlidir.

Pazar günü Cüneyt Çakır çaldığı penaltı düdüğünü tartışıp, Gaziantepspor’un bir kişi eksilip, dirençsiz oyunu altında bir şeyler aramak yerine iki hafta önce benzer pozisyonlarda Hüseyin Göçek’in veremediği ya da ters kararla cezalandırdığı penaltı pozisyonlarını konuşmamız daha anlamlıdır. Hüseyin Göçek 1. dakikada çalması gereken düdüğü çalmış olsa muhtemelen hem kendisi için daha kolay hem de başarılı bir maç olacaktı, zaten o dakikadan sonra aynı kişi olması mümkün değildi ve sonuç ortadadır.

Ancak bu sadece onun değil, bütün sistemin başarısızlığıdır.

Standartları sorgulatan ve yine adalet duygusunu zayıflatan bir diğer konu hakemlerin ceza sahası içinde ve dışında bambaşka kararlar verebilmeleridir.

“Penaltı penaltı gibi olmalıdır” şeklindeki yaklaşım bir uydurmadır ve futbol oyun kurallarının içinde böylesi bir madde yoktur.

Yine bir başka detay ceza sahası içinde hücum eden oyuncunun yaptığı faullere gösterilen anlayışsızlıkla savunma oyuncusuna yaratılan ayrıcalık arasındaki çelişkidir.

Fenerbahçe ile Trabzonspor’un şampiyonluk mücadelesini hakemler etkiliyor mu?

Kuşkusuz etkilemektedir. Ancak ne bu sezona has bir durumdur ne de bu şekilde devam ederse önümüzdeki sezon farklı olacaktır.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..