Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Altın çağ

Yeni bir gün her şeyi ile daha güzeldi. Elbet gelen gidenden daha cezp ediciydi. Gelende heyecan ve keşfedilecek şey varsa bir başka güzeldi.

Veli bir anda yatağından doğruldu. Üzerindeki yorganı yana itip lambanın düğmesine bastı. Gözünü alan ışıkta duvar saatine baktı. Tam zamanıydı. Saat bir buçuktu. Işığı tekrar kapattı. Yatağından hemen kalkıp pencereye yöneldi. Perdeyi hafifçe araladı. İki katlı evi seyre koyuldu.

Tarikat üyeleri henüz yeni geliyordu. Gelişleri aralıklar ileydi. Eğer geliş aralıkları ölçülse belli bir zamanın sabit olduğu görülürdü. Kimi iki kişi birden geliyor, kimi tek, bazıları araba ile geliyordu. Arabalar da öyle kelli felli değildi. Gelen arabaların hepsi lüks ve siya jiplerdi.

Tarikata “Altın çağ” deniyordu. Hiç kimse o tarikatın ne tür bir ritüelle zikir yaptığını bilmiyordu. Herkes gelince evin üst katının ışığı yanıyor, aşağı kat ise tamamen sönüyordu.

Ama Veli’nin bir şey dikkatini çekmişti. Bir ara üst kattan aniden yanıp sönen ışık yoğunluğu görmüştü. Bu ikinci kez oluyordu. Dünde böyle bir şey görmüştü.

Komşusu evine yeni taşınmıştı. Bir ay filan oluyordu. Veli ev sahibi ile daha tanışma fırsatı bulamamıştı. Komşusunu ancak birkaç kez görebilmişti. Birinde selam verebilmiş, diğerinde ise isminin Halit olduğunu öğrenebilmişti.

Halit orta yaşlı biriydi. Bekardı. Ne iş yaptığı belli değildi. Görüntüsü hafif sakalı ile dindar birini çağrıştırıyordu. Ne yalan söylemeli. Öyleydi de. Çünkü Veli Halit’i sürekli camiden çıkarken görüyordu.

Ama Veli esrar dolu şahit bir şeyi yutamazdı. O ikinci katta bir ışık yoğunluğu aniden oluşup yok olmuştu. Bunun izahı ancak Halit’in dünya dışı zeki varlıklar ile temasta olmasıydı.

Veli heyecanlıydı. Şu an arabalar yavaş yavaş geliyordu. Veli dışarıda beş adet lüks siyah jip saydı. Gelenlerin hepsi mutlaka zengin ve elittiler. Belki tarikat üyelerinin içinde MİT mensubu da olabilirdi. Çünkü Veli pencereyi açtığında jipin birinden kısık seviyede telsiz sesi geliyordu. Telsizden sürekli anons yapılıyordu. Bu tarikatın daha alayişli olduğunu ortaya çıkarıyordu.

Veli o an alt kattaki ışıkların tamamen söndüğünü gördü. Üst kata dikkat kesildi. Aradan bir iki dakika geçmişti ki birden mavi ışık yoğunluğunun parladığını gördü. Sadece bu kadar. Veli orada olmayı o kadar çok istiyordu ki bunu, dindar olduğundan değil, odaya geldiğini düşündüğü dünya dışı zeki varlıkları merak ettiğinden istiyordu. Öyleydi. Çünkü durduk yere ışık yanarken hiçbir yerde fazladan ışık yanmazdı. Birde Altın çağ tarikatı toplandıysa durum daha da şüphe arz ederdi.

Veli bir saat pencerenin önünde komşusu Halit’in evini gözledi durdu. Sonunda tarikat üyeleri dağılmaya başladı.

Pazar günü öğleye doğruydu. Veli uykusunu ancak almıştı. Geceki seyrettiği şey hala aklındaydı. Mutlaka orada sıra dışı şeyler oluyordu. Tarikata girip mürit olmayı düşündü. Bunu nasıl yapabilirdi. Düşündü taşındı. Aklına Halit’in her vakit uğradığı camiye gitmek geldi. Belki bir fırsatını bulur ondan tarikatına girmeyi isteyebilirdi. En iyi yol böyleydi.

Dışarıdan ezan sesi geldi. Veli hemen lavaboya yöneldi. Abdestini aldı. Kurulandı. Üzerini giydi. Ardından ayakkabılarını giyip evden çıktı.

Ezan henüz bitmemişti. Veli camiye geldiğinde Halit’in biriyle konuştuğunu gördü. Veli o an usturubunu takınıp yanlarına geldi. Selam verdi. Konuşan ve Halit karşılık verdi. Havadan sudan bahsedildi. Veli dinliyordu.

Halit adama “Gelecek hafta bizim evde toplantı var. Sen de gel.” Dedi.

Sonra Veli’ye de aynı şeyi söyledi. “Sende gel Veli”


Veli nihayet zor olanı başarmıştı. Artık tarikatın bir müridiydi. Ezan bitmişti. Herkes camiye girdi. Bir müddet sonra namazını kılan cemaat camiden dağıldı. Veli camiden evine tek başına geldi. Çünkü tarikata yeni kabul edilmişti. Ve şansını heyecanına yenik düşürmek istemiyordu.

Akşama doğruydu. Veli odasındaydı. Televizyonda haberleri izliyordu. Birden elektrikler gitti. Veli hemen yerinden kalkıp pencereye yöneldi. Komşusu Halit’in evine baktı. Onun evinin ışıkları da yoktu. Daha doğrusu mahallede hiçbir evin ışığı yoktu. Elektrikler komple gitmişti.

Veli balkona çıktı. Bir süre sağa sola baktı. Işığı olan yalnızca yolda giden arabalardaki farlardı. Temiz bir atmosfer vardı. Veli bazen böyle elektrikler gitti mi çok hoşlanırdı. Çünkü teknolojinin hegemonyasından bir müddet çıkıyordu.

Veli hemen mutfağa ağır adımlarla ilerledi. Mutfağa girmeden önce duvarda asılı duran lambayı aldı. Yaktı. Sonra mutfağa geçip ocakta kaynar vaziyetteki çaydan kofcanına kattı. Şekerini atıp karıştırdı. Ardından balkona yöneldi. Sandalyesine oturup lambayı söndürdü. Kenara koydu.

Çay nefisti. Karanlığa bürünmüş mahallede sıcak ve tatlı şey çok orijinal geliyordu. Veli o an tarifi gizlenmiş hislere daldı. Muhayyilesine dünya dışı zeki varlıkları getirdi.

Kendi kendine soruyordu. “Acaba bir gün kendilerini gösterecekler mi?” Neden olmasın. Örneği hemen önündeydi. Komşusu Halit’in evine her hafta sonu uzaylılar gelip gidiyordu. Veli’nin zihnini meşgul eden en çok Halit’in uzaylılar ile nasıl temas kurduğuydu. Ve Halit ile onların temasında neler yaşanıyor ve ne konuşuluyordu. Olaylar oldukça ezoterikti.

Günler çabuk geçmişti. Cumartesi günüydü. Halit Veli’ye toplantının saat akşam yediden sonra başlayacağını söylemişti. Ardından eklemişti. “Toplantımızda bir sürpriz var.” Demişti. Besbelli ki sürpriz uzaylılardı.

Toplantıya yarım saat kalmıştı. Veli üzerini giydi. Elbisesine hacı yağı kokan esanstan sürdü. Ayakkabılarını giydi. Evden çıktı. Komşusu Halit’in evi önündeydi. Zili çaldı. Kapıyı Halit açtı. Tam o arada bir jip geldi. İçinden üç kişi indi. Birinin elinde telsiz vardı. Telsizden sürekli anonslar geliyordu. Telsiz sahibi cihazı kapattı. Açık olan kapıdan Veli ile birlikte ikinci kata çıktı.

Halit kapıdan içeri girdiğinde toplananlara konuşmaya başladı. “Arkadaşlar aramızda yeni müritler var. Onlar bazı şeyleri bilmiyorlar. Onlara açıklayayım. Dedi. Devam etti. Bizim tarikatın ismi Altın çağ dır. Amacı meleklerle iletişime geçip maneviyatımızı artırmak. Ben onlara melekler diyorum. Onlar aslen uzaylı olarak biliniyor. Şimdi ben elimdeki cihaza basıp onları çağıracağım. Bu elimdeki cihazın ismi Orni. Uzaylılar buraya ışınlanarak gelecekler. Onlar bir müddet bizimle beraber olacaklar. Onlar konuşmayacak. Sadece bize telepati yolu ile maneviyat yaşatacaklar. Hepsi bu.”

Halit elindeki cihazı çalıştırdı. Kısa süre sonra odayı mavi ışık kapladı. İki uzaylı birden belirdi. O an herkes başını iki uzaylıya çevirdi. Herkes hipnoz olmuşcasına kıpırdamadan duruyordu. Sanki görünmez ve gizli bir hat onları dondurmuştu. Uzaylılar ayaktaydı. Vücutlarından kızıl renkte bir ışık çıkmaya başladı. O ışık toplananların bedenine giriyordu. Telepati beş dakika sürdü. Ardından yeniden ışık yoğunluğu belirdi. Sonra iki uzaylı o ışık yoğunluğu içinde gözden kayboldular.

Halit yeni müritlerine sordu. “Nasıl hoşunuza gitti mi?”

Yeni müritler hoşlarına gittiğini söyledi.

Veli o geceyi evinde ömründe hiç yaşamadığı bir cennette geçirdi. Çünkü Dünya dışı zeki varlıkların yaşattığı maneviyat insan doğasında olmayan bir şeydi. Ama insan doğasına tanıdıktı.


Tuna M. Yaşar
 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..