Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Amaç sadece darbeciler mi?

Amaç sadece darbeciler mi?
 

Türk Ordusu ile AKP hükümeti arasında baş gösteren “egemenlik krizi”, şimdilik AKP hükümetinin lehine sonuçlanacak gibi görünüyor. 

Yargı üzerinden gerçekleştirilen “askeri hizaya getirme” çalışması, son genel seçimlerde hükümetin aldığı yüzde 50 oyun gölgesinde bir “planlı operasyon”a doğru genişliyor. 

Hükümete yakın pek çok kesimin ve yandaş medyanın “sivilleşme-demokratikleşme” olarak tanımlayıp, açıktan destek verdiği bu “budama” operasyonunda, askerlere hiçbir kesimden destek gelmemesi ilginç değil mi? 

Önceleri generallerin bakışlarından ve ağız hareketlerinden manşet üreten merkez medya, hükümete göre bir ayar çekerek, dikkatleri başka yöne çekmeyi tercih etti. 

Şimdi askerlere yönelen bu “hizaya getirme operasyonu” üzerinde durmak gerekiyor. 

Askerlerin yol açtığı siyasi kırılmalardan acı çeken biri olarak, tam ortadan konuşmak niyetindeyim. 

Çünkü ülkemdeki siyasi baskı, işkence, sindirme, tutuklama, demokrasiyi katleden yasaları çıkarmak gibi birçok haksızlığın ve vahşetin kaynağı sadece askerler değil. 

Darbeler arasında özellikle sosyalistlere, devrimcilere yönelik uygulanan işkence ve baskıların arkasında hep o dönemin “sivil” hükümetleri yer almıştı. 

O sivil hükümetler ve yargı, işkenceden geçirildiği için sakat kalan ya da ölen solcu gençleri görmezden gelerek polislerin sürekli beraat etmesini sağlamış, kamuoyuna da “sistematik işkence” yapılmadığını açıklamışlardı. 

Özetle iş sosyalistlere, devrimcilere, muhaliflere yasaklar getirmek, kötü muamele olduğunda, Türk hükümetleriyle Türk ordusu arasında anlayış ve yorum farkı olmadığı gibi daha ötesinde sıkı bir dostluktan bahsedebiliriz. 

Askerlerin ayrıcalıklı konumuna ses çıkarmayan hükümetlerin, istediği şekilde toplumu yönetme keyfiyetine de askerler ses çıkarmamışlardı. 

Yani bir tür “al gülüm-ver gülüm” hesabı içerisinde 1990’lı yıllara kadar geldik. 

Refah Partisi’nin iktidara yürüyüşüne “laik cumhuriyet elden gidiyor” algısıyla karşı çıkan askerler, 1995 yılından itibaren siyasetin tam göbeğine oturdular. 

Siyaseten iflas etmiş kimi kulağı kesik siyasetçilerin perde arkası destekleriyle iyice zıvanadan çıkan bazı generallerin demokratik yaşamı küçümseyen söz ve davranışları, dönemin medyasında siyasi kurumlara kırmızıçizgi olarak gösterilmişti. 

Sonunda Erbakan hükümetine dönük baskılar, asker-medya ortak yapımı 28 Şubat Darbesi ile sonuçlanmış, Erbakan başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmıştı. 

Şimdi durup düşünelim. 

Ülkedeki bütün kamu varlıkları üstelik değerinin çok çok altında satılırken… 

Çalışanların iş güvencesini esnetilip, sendikalı yüz binlerce işçi kapı dışarı edilirken… 

İşkenceden ölen insanların yakınları feryat ederken… 

Kürtlerin yaşadığı üç binden fazla köy boşaltılıp, bir kısmı yakılırken… 

Milyonlarca insan işsiz ve aç kalıp, kamu hizmetleri paralı hale gelirken… 

Siyasetin göbeğine oturan askerden çıt çıkmadı. 

Ama aynı asker, başını örten kadınların ve cumaya katılan yoğun erkek kalabalığının yol açtığı “görüntü kirliliği” üzerine yüzlerce rapor düzenledi. 

“Laik cumhuriyet elden gidiyor” parolasıyla, yükselen yeni “İslami-sağ” siyaseti sözde engellemeye çalıştı. 

Asker siyaset alanını sadece “laiklik” olarak tarif etmesinin doğal bir sonucu olarak, halka karşı “marjinal” bir çizginin savunucusu gibi göründü. 

ABD, AB ve İsrail’in destekleri, ülkemizin sermaye kesiminin arzuları ve halkın oylarıyla iktidara gelen AKP, önceleri askerlerle “dost” görünmeye özen gösterdi. 

Ancak askeri “hizaya çekme” siyaseti için uygun zaman ve zemini kolladı. 

Bunun için önce yargının bağımsızlığı kaldırılıp, yargı hükümetin kanatları altına alındı. 

Sonra askerlerin bir zaman alkışladığı Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yeni sürümü Özel Yetkili Mahkemeler eliyle, en tepeden başlamak üzere askeri hiyerarşi “kâğıttan kaplan” misali içeri tıkıldı. 

Kimseden ve özellikle ordudan ses çıkmayınca sıra görev başındaki orgenerallere kadar geldi. 

Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin ve savcıların kamuoyuna sunduğu kanıtlarla tutuklama gerekçeleri, aslında darbeci cezalandırmadan öte bir şeylerin kotarıldığı yargısını güçlendiriyor. 

Ordumuzu iyi tanıyan ve en yakın “müttefik” olan ABD’nin bunca tutuklama ve hırpalama karşısında sesini çıkarmaması, bu operasyonun ortak yapıldığı izlenimini vermiyor mu? 

Acaba gerçek amaç darbecileri temizlemek mi, yoksa ABD’nin de istediği gibi orduyu yeniden yapılandırmak mı? 

 
Toplam blog
: 152
: 700
Kayıt tarihi
: 17.07.08
 
 

Trabzonluyum ve bu kentte yaşıyorum. Kamuda inşaat mühendisi olarak çalışıyorum. Resmi görevimin..