Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '09

 
Kategori
Eğitim
 

Anadolu notları

Yazarı: Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin 1989’da İstanbul’da doğdu. Edebiyat Fakültesini bitirdi. Liselerde öğretmenlik, müdürlük, Milli Eğitim Müfettişliği, Paris Kültür Ataşeliği yaptı. UNESCO’da Türkiye’yi temsil etti. Romanları, hikayeleri, tiyatro eserlerinin yanı sıra çeşitli çevirileri de vardır.


Reşat Nuri Güntekin’in, Anadolu’nun sosyal ve kültürel hayatı ile ilgili çeşitli gözlemleri vardır. Yazar, Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliği sırasında, uzun yıllar boyu Anadolu’da yaptığı gezilerin sağladığı gözlemlerinden bir bölümünü bu kitapta toplamıştır. Özellikle Anadolu’da sık sık rastlanan tuluat tiyatrolarına da değinilen kitap, yazarın çeşitli yazılarından oluşuyor.


Yollarda


Yazar kendini Dış İşleri Bakanına benzetiyor. Yalnız yolarının farklı olduğunu söylüyor. Çünkü Dış İşleri Bakanı sürekli Avrupa’da gezerken, yazar Anadolu’dadır ve Anadolu’yu karış karış gezmektedir. Bazen bir istasyonda saatlerce bekliyor. Bazen de yol kenarında şoförün arabayı tamir etmesini bekliyor.


Sürekli yollarda olduğu için devamlı başından olaylar geçmektedir. Bu olayların bir kısmını anlatmış, bir kısmını ise anlatma fırsatı bulamamıştır. Çünkü o kadar çok ki, hangisini anlatacağı konusunda tereddüt içine giriyor. Yollarda olsun, kaldığı yerlerde olsun, başından geçen olayları not tutuyor. Bu notları o kadar çok ki, sadece birazını bizimle paylaşabilmiştir. Paylaştığı notlar şu an elimizdeki kitapta mevcuttur. Ben de sizinle paylaşmak istiyorum.


Bir Ticaret Kervanı


Yine bir gün Anadolu yollarında gezerken, Adana yakınlarında araba bozulur. Yazar, şoför’ün arabayı yapmasını beklerken, onlara doğru bir ticaret kervanının geldiğini görür ve onları durdurur. Bu kervan, Konya Ereğli’den kayısı yüklenmiştir. Adana’da satmak için götürüyorlarmış. Yazar kayısılara bakmış ve kervana, “Siz bunları bana satın da o kadar yolu boşuna gitmeyin, ” diyor. Teklif, Kervan sahipleri için de cazip bir teklif olarak gelmiş olmalı ki, oradaki bütün kayısıları, yazar alarak onları geri gönderiyor. Böylece, o kadar yolu aşmadan kurtulmuş olurlar. Daha sonra arabaları da hazır hale gelmiştir. Binip Anadolu’yu gezmeye devam etmişlerdir.


İstasyonda


Yine yazar bir istasyonda tren beklerden, bir memurun İstanbul’dan Anadolu’ya sürülme serüvenini dinlemek zorunda kalmış ve yazardan görünümünden dolayı bu durumdan kurtulmak için yardım istemiştir. Bu dert yakınmadan sonra yazar içeri girer. Bu sefer içerde de hastalar onun çok önemli biri olduğunu düşünerek, dert yakınmış, yardım talep etmişlerdir. Bu ve bunun gibi birçok olay istasyonlarda yazarın başından geçmiştir.


Trende


Trenler bir zamanlar yolculukların en fazla yapıldığı araçlardı. Yazar burada trenlerde geçen anılarından ve insanların trenlere binince veya trende nasıl davrandıkları konusunda biraz bilgi veriyor. Yazar insanlar arasında kalabalıklardan en çok hoşlanan insanların bile yolculuk yapacakları zaman, trene ayak atar atmaz inzivaya çekildiklerine ve kolay kolay iletişim kurmadıklarına dikkat çekiyor.


Bir başka anısı da insanların rahat bir yolculuk için vagonları bin bir numaralar ile nasıl boş ve kendilerine has bırakmaya çalıştıklarına değiniyor. Burada dikkati çeken iki numara var. Birincisi binişlerde yolcuyu yolcu etmeye gelenleri vagona doldurmak, ikincisi ise; hastalık numarası yaparak kimsenin yanlarına girmemesine çaba göstermeleridir.


Bir başka konu ise, yolcular arasındaki iletişimdir. İlk başlarda yolcuların birbirlerinden çekindikleri, daha sonra ise muhabbetin başlaması ile çok güzel dostlukların kurulduğuna dikkat çekiyor.


Yol


Yazar insanlarda şöyle bir kanının varlığından şikayetçidir. İnsanlar en güzel yolların, İstanbul’da olduğunu, Anadolu’da ki yolların ise bozuk ve hiç bakılmadığı yönündedir. Halbuki genel itibarı ile böyle görünse de, Anadolu’da bazı köylerin yolları bile İstanbul’daki yollardan daha güzel olduğuna dikkat çekiyor.


Kamyon


Eskiden insanlar trenle beraber, kısa mesafe yolculuklarını kamyonlarla yapıyordu. O zamanlar yaygın ulaşım araçları kamyonlardır. Günümüz toplu taşıma araçları ile aralarında ki ortak nokta, hep dolu olmalarıdır. Ayrıca yazar, insanların kamyonlarda her zaman için yer bulduklarına dikkat çekiyor. Yazar Anadolu’da insanların yol kenarların da ellerinde eşyaları, heybeleri ve hatta tavukları ile bu kamyonları beklediklerini görürsünüz, der. İnsanlar, fazla beklemezler. Hemen kamyonlar gelir ve onları gidecekleri yerlere ulaştırırlar.


Şoför


Yazar, şoförlerin genellikle ağır başlı kimseler olduğuna dikkat çekiyor. Sürekli olduklarından mıdır bilinmez ama bu yapıları bazı durumlarda bozulur. Tabi yanından geçen, araba arkadaşı olsun, olmasın fark etmez. Korna çalıp onu geçerse işte o zaman çileden çıkar. Ağırlıklarından eser kalmaz ve hemen yarışa başlarlar. Bunun yanında arabaları bozulduğu zaman, arıza hakkında bilgisi olsun veya olmasın hemen usta kesilirler. Ve tamire başlarlar. En komik yanı da, her zaman yolculardan yardım veya alet edevat temin etmeye kalkışmalarıdır. Bunun yanında, oradan geçen arabalar durur ve yardım etmeye başlarlar. Aralarında bu konuda gerçekten güzel bir dayanışma vardır.


Patron Hoca


Yazar bir anısında, bir yolcu arabasına biner. Dikkatini arkada hoca olduğu giyim kuşamından belli olan bir adam çekmiştir. Bu hoca, yolcular bindiği zaman boş yer yoksa hemen kalkar ve yerini verir. Yolculara iyi davranmaya çalışır. Bu duruma pek şaşıran yazar, şoföre sorar ve o adamın aslında arabanın sahibi olduğunu öğrenir. Ama hoca bunu belli etmek istemez. Çünkü insanlar o yaşta ve olgunlukta bir insandan böyle bir davranış beklemiyorlar. Bunun sebebi, o olmadan da pekala şoför bu işi tek başına yapabilir. Hocanın orda olması ve kontrol memuru gibi davranması, şoförlere güvenmemesinden kaynaklanıyordu.


Anadolu’da Gazete ve Kitap


Anadolu’da gazete ve kitap o zamanlar bulmak çok zormuş. Çünkü nasıl olsa insanımız okumuyor, diye Anadolu’ya pek gönderilmiyordu. Gazeteleri küçük çocuklar ellerinde gezdiriyor, insanlara böyle ulaşmaya çalışılıyordu. Kitaplar ise pek bulunmaz. Ancak isteyen olursa İstanbul’dan isteniyordu. Bu da doğal olarak insanları okumamaya itiyordu. Yazar; bunun yavaş yavaş aşıldığını söylüyor ve aşılması gerektiği konusunda çok kararlıdır. Çünkü oralara kitabı göndermeseniz, millet buna dünden razı olur. Okumamaya bahane bulur ve okumaz. Onun için mutlaka Anadolu’nun her tarafına gazete olsun, kitap olsun ulaştırılması gerektiği konusunda çalışmaların hız kazanması gerektiğini söylüyor ve bu konuda aynı zamanda çalışmalar da yapıyordu.


Oteller


Yazar Anadolu’yu gezerken kaldığı otelleri anlatıyor. Anadolu’da çoğu zaman iyi otellerin olmamasının yanında, oteller iyi olmasa bile orda çalışan insanların cana yakınlığı size otelin kötülüğünü unutturuyor, diyor. Ve kendinizi, çok lüks otellerden daha rahat bir şekilde dinlendiğinizi hissediyorsunuz ki, böyle oluyor zaten, diyor.


Su


Yazarın, her gittiği yere suyunu da götürme alışkanlığı vardır. Çünkü bazen gittiği yerlerde içme suyunun temiz olmadığını görüyor. Yine gezilerinden birinde Adana’ya geliyor ve Adana’da içme suyunun nerdeyse bulunmadığı, bulunan sudan içen insanların hastalandıkları, hatta ölüm vakaları bile görülüyor. Yazar da hekimlere nasıl su temin ettiklerini sormuş. Hekimler suları kaynatarak sağlıklı su temin etmeye çalıştıklarını söylemişler. Yazar çok sıkıntılı bir gün geçirmiş, çalışmayacak durumu gelmiştir. Susuzluktan ve bazı uyanıkların bunu fırsat bilerek temiz su getirip sattıklarını görmüştür. Oysa temiz su o kadar da uzak bir yerde değildir ama belediye bir türlü bu suyu şehre getiremiyor, diyor.


Yollarda Hastalık


Yazar hastalığın, başlı başına kötü olduğunu ama yollarda daha da kötü olduğunu söylüyordu. Evde hasta olursanız sizin için bütün aile seferber olur, size hizmet eder. Kendinizi, kötü olsanız bile iyi hissedersiniz, en azından. Ama yollarda öyle değildir. Tek başınasınız ve hastalık sizi çok zorlar. Çünkü bir teselli vereniniz bile yoktur. Fazla önemli bir hastalık olmasa, bir basit bir grip olsa da, o hastalık geçene kadar saatler bile size yıl gibi uzun gelir. Ve o basit grip, çok ağır bir hastalıkmış gibi sizi etkiler ve çökersiniz.


Eski Cuma


Yazar bu anısında çocukluğuna gidiyor. O zamanlar okullar Cuma günü tatildi. Yazar, okuldan nasıl kaçtığını, öğrenciler çıkana kadar camide nasıl saklandığını anlatıyor. Cumaları dört gözle bekliyordu. Çünkü Cumalar tatildi ve babası ile gezmeye gidiyorlardı.


Yenilikler


Yazar Anadolu için yapılan yeniliklerden bahsediyor. Burada İstanbul’dan çıkmayan yöneticilerin, artık çıkıp Anadolu içinde bir şeyler yapmaya, Anadolu’yu geliştirmeye çalıştıklarını anlatıyor. Hatta o da bu konuda makaleler yazmış ve yöneticileri Anadolu için hizmete ve yeniliklere çağırmıştı. Ne zaman Anadolu için bir yenilik yapılırsa, elektrik, su, yol gibi çalışmalar yapılsa, aklına o makaleleri gelir. Biraz olsun bu işte kendisinin payının da olduğunu düşünmesi onu bu konuda onu mutlu ediyordu doğal olarak. Bu mutluluk onun hakkıydı. Çünkü yazıları gerçekten işe yaramıştı.


Balo


Balo o zamanlar Anadolu için yabancı bir kavramdı. Ama Cumhuriyet ile beraber bu tip kutlamalar sıklık kazanmıştır. İnsanlar artık yadırgamıyor. Bu eğlencelere katılıyor ve eğleniyorlardı. Yazar yine bir Anadolu gezisindeyken, bir baloya denk gelmiş ve katılmış. Orada eski bir okul arkadaşını görmüş ve hasret gidermişlerdi.


Mızraklı Dede


Yazar küçük yaşlarda bazen babaannesinin yanına giderdi. Yine bu ziyaretlerin birinde ilginç bir şeyle karşılaştı. Her gün babaannesinin evi tıklım tıklım oluyordu ve kadınlar başlarlardı kocalarını çekiştirmeye. O kadınlardan birisinin kocası artık eve gelmiyor ve başka kadına gitmişti. O gün o meseleyi masaya yatırmışlardı. Sonuç olarak, o kadının erkeğe büyü yaptığına karar verdiler ve karşı büyü yapma kararı alındı. O büyüyü de kadınlardan birisi gizli olarak o eve götüreceklerdi. Bu olay çözülünce, Mızraklı Dede’ye gittiler ve kadınlar hep beraber Dede’ye küfretmeye başladılar. Buna çok şaşıran yazar ninesine sormuş. O da; “Oğlum bu çok iyi bir insanmış. Zamanında birisine kötülük yapmış ve kendini bir türlü affetmiyormuş. Şöyle vasiyet etmiş: ‘Eğer insanlar benden yardım istemeye gelirlerse, önce bana küfretsinler, sonra benden yardım istesinler. Küfretmeyene yardım etmem, ’ demiş. Onun için bu kadınlar küfrediyor.”


Tuluat Tiyatroları


Tuluat tiyatroları gezici tiyatrolardır. Anadolu’nun çeşitli şehir ve kasabalarını gezer oyunlarını sergilerlermiş. Ama halkın hacı hocaları, bu tiyatrolara halkın dini duygularını istismar ettikleri için karşı çıkarlardı. Ama bir türlü engellenemez. Çünkü sevmeyenler kadar sevenler de çoğunluktaydı. Bu tiyatroların gerçekten bazen zararları olurdu. Toplumsal yapı bakımından, bu tiyatrolarla beraber gelen kadınların alımlı, bakımlı ve güzel olmaları, aile ilişkilerini bozuyor, erkekleri kendi eş ve çocuklarından ayırabiliyordu.


Yazar bir seferinde bir kasabaya gittiği vakit, karşısına bir genç çıkmış. Akli dengesi yerinde olmadığı belli olan bu genç, yazara oyuncu olup olmadığını sormuş. Bu duruma merak saran yazar, çevreye sorunca, o gencin tuluat tiyatrolarında çalışan bir bayana aşık olduğunu öğrenmiş. O bayan da gidince, o hale gelmiş ve giden gelene “Oyuncu musun?” diye sorarmış. Tüm bu olumsuz yönleri yanında, olumlu yönleri de vardır tabi. Yazara göre bu tiyatroların oyunları, kafadan değil, ünlü Avrupa yazarlarının meşhur yapıtlarından esinlenerek sahnelendikleri için önemlidir. Aynı zamanda, Anadolu’da farklı bir kültür oluşturdukları ve halkın bilinçlenmesinde katkıda bulundukları için yararlıdır.


Kahveler


Yazara göre Anadolu’yu gezenlerin kahvelerden şikayet etmeleri adet olmuştu. Bir kasabada on iki dükkan varsa, mutlaka bunun dördü, beşi kahvedir. Memlekette ne kadar tembel, işsiz, serseri varsa buralara dolar… Pislik burada, kumar burada, kavga burada, dedikodu hasılı ne kadar istemediğiniz şey varsa buradadır… Memleketin ilerlemesine engel olan bu pislik yuvalarına paydos demenin zamanı gelmedi mi?


Otoray Yolculuğu


Yazar otorayla Niğde ve Kayseri arasında yaptığı bir yolculuk anısından bahsediyor. Yolculuk sırasında eserleri ile büyüdüğü usta yazar Faruk Nafiz’in hanını görüyor. Fakat orada kalan sadece yıkık duvarlardı. Handan eser kalmamıştı. Yol arkadaşı bir işçi yahut bir esnaftı ama yine de usta yazar Faruk Nafiz’i tanıyordu.


Memleket Sevgisi


Yazar bu başlık altında memleket sevgisi ve Anadolu’nun muazzam güzelliğinden bahsederken, ne kadar müthiş bir memlekete sahip olduğumuza dair örneklerle beraber memleketimizi sevmemiz gerektiğini, ona sahip çıkmamız gerektiğini bize hatırlatıyor.

Sonuç:

Türkiye'nin Toplumsal Tarihi öğrenmek isteyenler için Anadolu Notları iyi bir kaynaktır.

Hamza Çevik

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..