Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '10

 
Kategori
Öykü
 

Ankara da bir kaç gün

1998 yılının Ağustos ayıydı.

Küçük oğlum ve ben Ankara'da liseden bir arkadaşımın evinde sabah kahvaltımızı ederken bir telefon haberi geldi eski kocadan: '' Kars'a tayinin çıkmış!!'' Önce şaka sandım, yoo değildi. '' İstersen okulu ara sana bilgiyi daha net versinler, bu arada hemen ... ..... 'a git orada bir müsteşar var benim ..........daki ....... beyin partiden ahbabıymış kendisi'' diyordu.

_ Olur bir bizim kıza sorarım, yol izan öğreneyim giderim tabi..

_ Eş durumu beyanını bu yıl çok aceleye getirilmişlerdi. Hatırlarsan senin işyeri belgelerini alelacele eklemiştim son anda. Mayısta kapattılar bu yıl bildirimleri. İzmir'e dönünce eksik evrakları bir an önce tamamlarız.


_ Olur, tamam. Sen o adamı hemen bul bugün, ......beyin selamını söylemeyi unutma.

_ Tamam.

Oğlumla yola koyulduk bir sonraki gün. Meraklı ve komiktir. Heyecanlandı, ''başbakanı da mı görücez şimdi'' diye mutlu oldu...

kendisine oralarda uslu durmasını, insanların masalarını kalemliklerini kurcalamamasını tembihledim:))

Kurcalamayı pek sever, aramızda lakabı 'terminatör' dür kendisinin:)

....

Büyük kapıdan kimlik kontrolü ve incelemelerden geçirildik, sonra dikkatlice girdik...

Başbakanlıktan sonra sol kolda.......... bakanlığı binasını bulduk.

Zamanın İzmir'den milletvekiiliğiyle önemli bir bakanı olan kişinin müsteşarını buduk.

Tabi ki ismi lazım değil, çok sıcak karşılandık. Oğluma şeker ikram etti..

Tayinimin çıktığı bölgenin adayıymış, çok esprili ve candan davranıyordu...

Hatta, bana yazın gittiğimiz otelin nerelerinde dolandığımı, beni orada nasıl olup ta görmediğini sordu.

'' Hadi kız gel, ben haftaya oralara gidiyorum, bir delegemizin oğlunun sünnet düğününe, bakanımız altın gönderiyor, onu takacağım, seni de götüreyim, bak gör fena yerler değildir, hem gidersin hemencek atamanı buraya aldırırız, gidiş geliş yol harcırahı neredeyse bir milyar ne üzülüyorsun sen boşveeer'' dedi.

Çok ümitlendim, hemen yarın, daha ben İzmir'e gidip evrakları tamamlamadan bu iş burada çözülür zannımca dedim içimden.

Akşama arkadaşım işten dönene kadar oğlumla Ankara'da dolaştık. Yedik, içtik, Kuğulu Park'ta dondurmalarımızın keyfine baktık.


Eve gelince bizim kıza durumu anlattım...''Yarın adamcağıza bir buket kocaman şık çiçek alayım çünkü bizim bakanlığa gidecekmişiz birlikte'' dedim.

Bizimkisi,

_ Yavrum :)), ne çiçeği, adamın gözünü doyurman gerekir buralarda, sen en iyisi Oğuz Uzun'a in, bir kilo karışık çikolata al onu götür, safım benim.... deyince azıcık buruldum.

_ Olur canım sağol iyi oldu bunu söylemen...:(

Ertesi sabah, gözümüzü açar açmaz doğru Kızılay'a gittik oğlumla; Çok neşeliydik, Ankara'yı ilk defa gören İzmi'li turistler misali lay lay lom Oğuz Uzun'a girdik...Kocaman bir çikolata paketi yaptırdık. Üstü pembe yaldızlı, şık bir kurdelayla süslettik. Kendimize de oranın meşhur çifte kavrulmuşuyla, benim çok sevdiğim badem ezmelerinden aldık bir kese kağıdında. Güle oynaya badem ezmelerimizi, çifte kavrulmuşlarımızı atıştıra atıştıra bir taksiye atladık.

'' Doooğru bakanlıklara gidelim lütfen:))'' dedik.

Büyük bahçeden artık elimizle koymuş gibi bulduğumuz bakanlık binasına girdik.

Ortalık biraz daha telaşlıydı, asansöre maliye bakanıyla birlikte binmeyelim diye epey bir çaba sarfetti etraftaki korumalar..... Oğlum '' neden bakan bizi asansöre istemedi'' diye epey bir hayıflandı..


Akıllı olalım diye, kırmamaya çalışarak onu bir daha uyardım:(


Odamızı bulduk, beyefendi koltuğunda son derece cool, telefon görüşmesi yapıyordu.

Bizi görünce hararetle ayağa kalktı. Ceketini iliklemeye bile gerek duymadan, gayet sıcak ve samimi bir şekilde sıkı sıkı tokalaştı.

_ Buyurun bakalım, küçük bey sen de buyur ananın yanındaki koltuğa pek te akıllı maaşallah dedi.

Çikolatamızı sunduk.

_ Ne gerek vardı canım, buralara çok gelir böyle şeyler bizde işte gelene gidene ikram ederiz, bir sürü masraf, zahmet etmişsiz hocaanım, paralarını buralarda harcama bak lazım olur sonra, senin koca paralı herhal !! ???? dedi

_ Yok canım, yaz tatilindeyiz işte azıcık sınav ücreti, ekderslerin birikmişi idare ediyoruz. Kocam da bildiğiniz gibi ........'daki tatil köyünün muhasebe müdürü. Hem ne demek bana zaman ayırdınız, derdimi dinlediniz, bugünü de bize ayırdınız. Oğlumun da kusuruna bakmayın, yanına geldiğim arkadaşım çalışıyor. Yabancı olduğumuz için gün içinde bırakacak yer bulamadık işte diyordum ki ..

_ Ya işte bak görüyon mu, bu akşam da Sheraton' da bir yemek vardı ailesiz gidilecekti, alır seni giderdim, dilediğini yapardık berabercenek, gecenin devamını da sen ister idiyen tabiiki.... Ama böyle olmaz haliyle, insan çocuğuyla gelir mi buraya, akşama da bırakıverirsin arkadaşına..olmaz mı ki?... diye devam etti.

_ !!!!!!! ????...........

_ İnsan buralara çocuğuyla gelip te oturur mu hiç, sen bilemedin bu işi bah hele , şu yaramaza da bah....allasen pek te şirinicik. De bakayım bana oğlum anan kime oy verdi son seçimde?

Şimdi bittim dedim içimden, bittim ki ne bitmek. Kars ne demek, ayağyla torpilin ayağına gelip Fizana, .... artık bilmem güzel yurdumun hangi kuş uçmaz kervan hiiiç geçmez nerelerine sürüldüm ki hem de ne sürülmek!!!!(::

Yıllar önce öğrenciyken beceremediğim özgür kızı şimdi enikli özgür kız olarak biiiir güzel yaşarım artık taaaa emekliliğe kadar .... B....u yedim ki o kadar olur diye sararıp morarıyorum.

Benim bebenin cevabı gecikmedi tabi:

_Amca burda ...... fotografı var sen .........' cımısın?

_ He balam, sen söyle kime verdiydi anan oyunu seçimde, senin anan kimi seviyo??

_ ......................!!!!!!!!

_ Ecevit'i seviyo annem.

Çok şükür diyorum içimden, daha da ötesini zaten bilmiyor allahtan;

Sosyal demokratlığı , gençliğimde babadan anti feodalist birisi olduğumu,

12 Eylül'ün lise iki öğrencisini, alt tarafı bir kaç korsan gösteriye katılmış müzmin muhalif bir anası olduğunu

bilmiyor daha çocuk....

_ Aha işte bu da olmadı diyor müsteşar. Sana bennen oranın yolu göründü şincik, gel bi havan değişir hocaanım...!!

Bir gece önce İstanbul'da okuyan kardeşimi aramıştım, yana yakıla'' Kars'a tayinim çıkmış gördün mü başıma geleni kardeşcaazım'' demiştim ve cevabına azıcık gülebilmiştim, anlayışsız zevzek diye de kızmıştım:

'' Ha, ha, ha kızım Kars kaşarı yersin ne var, İzmir'de bulabiliyomusun öyle peynir:)))'' demişti!!!!!

Oğlum çok oturmaktan sıkıldı, karıştıramıyordu orayı burayı da,

_ Amca, ben dışarıya çıkabilir miyim diye izin istedi..

_ Tabi oğlum, bak yan odalarda müsteşar teyzengiller var , sana bakarak olur yanındaki ablalar. Sen gez dolan,

allasen hocaanım bırak çocuğu rahat etsin. Biz seniy ile sizin bakanlığa gidecez hem.

Oğlan bir iki turladı odaları, girdi çıktı, ağzı çikolata bulaşığı olmuş yanıma geldi. Mendille ağzını burnunu sildik.

_ Hadi bakalıııım oğluş, şimdi müsteşar amcanla bizim bakanlığı görmeye gidiyoruz. Ne eğlenceli değil mi, bak şimdiden iki tane bakanlık binasını gördün bile. Çıkışta da Başbakanlığı inceleriz uzaktan.

_ Anne içeri de girelim mi ordan da?? Hı!!??

_ Olmaz annem izin vermezler.

_ ((:

_ Hadi bakalım çıkıyoruz buradan.

Bakanlığa girdik, yer yer eskimiş gül kurusu kadife koltuklar vardı sağda solda. İzmir'de girip çıktığım vergi dairesi, tapu kadastro, ne bileyim mal müdürlüğü, nüfus müdürlüğü vs. tarzı bir yermiş bizim bakanlık. Biraz daha irice bir mekan sadece, hantal. Metal küllüklerden yukarıya doğru süzülen gri sigara dumanı ortamı iyice kasvetli yapmış.

Diğer bakanlık binasının yanında çok bakımsız göründü gözüme.

Bir kaç masa dolaştıktan sonra Atamalar Genel Müdürlüğü Müsteşarlalığı'ndan bir bey bizi kabul etti odasına.

Oğlum elimde, bizim müsteşar önde hızla ilerledik. Adamın ceketine gitti gözüm. Hardal sarısı zemin üstüne küçük kahverengi pötikareli.. Altında pantolonu, ayakkabılarını görmedim. Kısa boylu, kaytan bıyıklı. ''Kendi okulumdaki çok sevdiğim memurumuz Ramazan kadar bile şık olamamış'' diye geçiriyorum içimden. Arada böyle nankörlüğüm tutar.

Adam işini yapacak değil mi, kes şu iç sesini !!

Neyse, önde kendileri hızla seyirtiyor oraya buraya, biz arkada takipte aynı hızla derken, atama müsteşarı uygun gördü, biz odanın kapısında bittik.

Müsteşar bey şöyle seslendi : _ ....... bey siz dışarıda kalın, hocanım siz buyurabilirsiniz, buyrun lütfen.

Oğlumu dışarıda bıraktım ve odadan içeriye girdim. Derdimi bir kere de orada anlattım:

_ Beyefendi, ben 91 - 94 yılları arasında İzmir'in bir köyünde zaten çalıştım. Zor da olsa üç buçuk yılın sonunda oğlumun ve benim çektiğim bütün çilelere rağmen severek çalıştığım bu okuldan İzmir Karşıyaka'ya tayin istedim ve ilk tayin dilekçemin sümen altı edilmesini sineye çekerek ikinci dilekçemi 93-94 öğretim yılında tekrar verdim. İzmirMilli Eğitim'in yolunu ve atama şube müdürleriyle ilk defa oralarda tanıştım. Kavga dövüş tayinim çıktı sonunda. Şimdi çalıştığım okul ise Karşıyaka'nın Doğu ve Güneydoğudan en çok göç alan bölgesidir. Okulumu seviyorum. Okulla, öğrenciyle, varoş bölge adıyla hiç bir problemim yok. Okulumu seviyorum. Ama bir yanlışlık ve eksiklikten dolayı şimdi şu duruma geldim. Maruzatım budur efendim. Zamanınızı aldım kusura bakmayın.

Müsteşar bey ilgiyle dinledikten sonra ,

_ Hocam durumunuzu anladım, notumu alıyorum, üzmeyin kendinizi, öğretmenlerimiz başımızın tacı emin olun bu problem çözülür sıkılmayın lütfen diyerek beni rahatlattı.Teşekkür ederek çıktım.


Beyefendi kapıda bekliyordu. Ona da teşekkür ettik. Uzun ve geniş ağaçlı yolda oğlumun elinden tuttum. Yürüdük.

Beyefendiyi bakalığının kapısından içeri uğurlarken bana, Karşıyaka Bostanlı taraflarına seçim çalışmaları için geldiğinde '' seni bizim partiye delege yapağh gız'' diyerek yine çok şirin ve samimi bir teklifte bulundu. Sağolsun.

_ Kocam sizin partinin sempatizanıdır zaten, buyurun gelin Karşıyaka'ya bir kahve ısmarlarız size Bostanlı'daki sabahçı kahvesinde. Aman beni üye yapmayın, anlamam o işlerden. Ben size kocamı vereyim... diyerek kendisine şükranlarımı sundum.

Oğlumla yola devam ettik, Başbakan ile bakanlar kurulundan birkaç bakan daha binalarının önünde basın açıklaması yapıyorlardı.... Aniden yanımızda Ray-Ban gözlüklü sırım gibi yakışıkı iki geç adam belirdi..

_ Hanımefendi lütfen hızla bahçeden çıkın, güvenlik gereği sayın Başbakan'ın demeci boyunca bahçeyi boşaltıyoruz dediler.

Hızla baçeden çıktık.

Anayoldan hemen bir taksi çevirdik

_Doğru Anıttepe'ye beyefendi .

Anıtkabir'in karşısında bulduğumuz Anıttepe Florist'ten oğluma küçük kendime büyük- kocaman, birer buket çiçek aldık.

Anıtkabir'e sığındık.

Dizlerim titredi lahitin önünde. Dizlerimin üzerine çökme ihtiyacı hissettim ve öyle yaptım.

Kısa süren bir baş dönmesi yaşadım. Ağlayamadım. Düşünemedim. Dua bile edemedim.

Ziyaretçi defterine birşeyler karalayabildim mi?? onu bile unuttum şimdi.

Hızla kaçar adımlarla dışarı attım kendimi.

Oğlum elindeki çiçeği bırakmıştı benimkinin yanına. El yordamıyla onun elini buldum.

Anıt mezarın önündeki merdivenlere çöküp kaldım ve bir sigara yaktım oracıkta.

Yasakmış, sevgili anıt bekçisi askerlerden biri orada oturamayacağımı söyledi.

Özür dileyerek hemen toparlandım.

Dönüşte müzeyi gezdik. İpek gömlekleri, güzel şık arabaları, imzalı mendilleri, yarısını kitaplardan bildiğim emanetleri gördük. Kızıl- beyaz- siyah hüzne dokunduk. Zaferi tattık.


Diğer askerlerin mezarları başında dua ettik, teşekkür ettik.

Aslanlı yoldan çıkış kapısına doğru giderken ters tarafa yürüdüğümüzü farkettim.

Akşam oluyordu neredeyse, nöbet devir teslimini gördüm, oğluma gösterdim.


Ağladım, ama çok ağladım.

Özlem ERKAPLAN

 
Toplam blog
: 66
: 576
Kayıt tarihi
: 26.01.09
 
 

1963 doğumluyum. İngilizce öğretmeliği yapıyorum. 20 yaşında bir oğlum var. İzmir' de yaşayan şan..