Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Annem dizisini kınıyorum ama...

Annem dizisini kınıyorum ama...
 

''Annem'' diye bir dizi var. Bilen bilir.

Bilmeyenler için; kocası kendisini aldattığı için onu çok sevmesine rağmen boşamış, adamdan habersiz çocuk doğurmuş, 16 sene boyunca bunu kızının babasından saklamış, üniversiteyi bırakmak zorunda kalmış, pazarcılık yaparak kızını yetiştirmeye çalışan gururlu ve çalışkan ve tabi ki hala eski kocasına aşık bir annenin öyküsü. Üstelik kadının kocası hem toprak zengini hem de Bakan!

İşte sonradan, adam kızını öğrendi falan. Türk milleti bu kadına bayıldı, destekledi.

Konu komşunun, akrabanın, arkadaşın başına gelse ''salak mısın kızım, yaptır üstüne malını mülkünü, iliğine kadar kurut adamı'' diyecek olan ''sade vatandaş'', büyük bir ikiyüzlülükle bu kadına taktir etti, onunla ağlayıp, onunla güldü.

Ta ki lise son sınıf öğrencisi kızı hamile kalıp, ''çocuğumu doğuracağım'' diye tutturana ve de Anne kızını anlama çabalarına girene dek…

Peki ne oldu bu ikiyüzlülüğe? Hani destekliyordunuz kadını? Buz gibi evde çocuğu donarken, doğru dürüst beslenemezken kocasından bunlar için bile yardım kabul etmezken kahraman anneydi de, kızını kaybetme korkusuyla çelişkiler içinde boğuşup sonunda tek çıkar yol olarak kızına destek vermeyi kabul edince mi ''tu kaka'' oldu?

Kendinizi hiç o annenin yerine koymayı denediniz mi?

Babanın şiddetle direttiği gibi; kızı kolundan tutup kürtaja götürmek denendi dizide. Anne de zaten bunu istiyordu yavrusunun eğitimi zarar görmesin, bu yaşta böyle bir sorumluluğun altına girip de hayatını mahvetmesin diye.

Ama kızcağız panik atak geçirme derecesinde etkilendi. O masaya yatamadı. Anne de kızına kıyamadı.

Siz olsanız kıyabilir miydiniz? Evet belki en mantıklılarınız sonuna kadar zorlardı kızı. Belki de ''doğrusu'' gerçekten bu olurdu.

Ama enine boyuna düşünüce, yirmi sene sonrasına uçup anne ve kızı gelecekte görmeye çalışınca, annenin duygularını ve endişelerini anlamak mümkün bana göre :

* Kürtaj yaptırmış kız annesine o olaydan nasıl etkilendiğini, ne travmalar yaşadığını anlatıp annesini suçluyor ve affetmiyor. Bu duygularla geçmiş senelerin bir kadının karakterinde oluşturacağı yaraları tahmin etmek için psikolog olmak gerekmiyor.

* Doğurmuş ve eğitimi, hayalleri yok olmuş bir kız annesini “neden doğurmama izin verdin?” diye suçluyor…

Şimdi yine annenin yerine koyun kendinizi. İki ucu boncuklu değnek. Ama en azından ikinci seçenekte annenin ''ama sen çok ısrar ettin'' deme hakkı var. Birinde sadece kendisi diretmiş durumda, öbüründe kızın isteğine boyun eğmiş. Kaldı ki kırk yaşlarına gelmiş bir kadının ''evet bunu ben istedim'' diyebilme olasılığı daha yüksek.

Senaristi, yapımcıları illa da suçlamak istiyorsanız atlanmış çok daha önemli bir unsur var. Kızın ve yirmi sekiz yaşındaki sevgilisinin aşkı yaşamak isterken salakça girdikleri risk: Gebelik için önlem almamış olmaları. Ama daha da önemlisi; istenirse çaresi olan hamilelik bir yana, geri dönüşü olmayan bulaşıcı hastalıkları hiç akıllarına getirmemiş olmaları. Ailelerin de bu konuda hiç konuşmamaları.

Çocukların gerçekten korumak istiyorsak, iş işten geçtikten sonra kurtaramayacağımız yanlışlar yapmamaları için her an yanlarında olmalıyız. Asıl mesele ''namus'' değil sağlık.

 
Toplam blog
: 36
: 1240
Kayıt tarihi
: 25.10.08
 
 

Fransa ve Türkiye'de on sene kadar turizmcilik yaptıktan sonra iletişim alanına yönelmiştir. İnte..