Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Aramıza hoş geldin İlhan Abi…

Aramıza hoş geldin İlhan Abi…
 

Biz de sana bu taraftan el sallıyoruz


İlhan Selçuk’a, kendi adıma haksızlık etmek istemem. Siyasi bilincime fazlası ile katkı sağlayan bir gazeteci ve köşe yazarı olduğunu söylemem lazım. 90 öncesinde lise yıllarımda ve 90 sonrası üniversite yıllarında en düzenli takip ettiğim yazarlardan birisiydi ve 92-93’lere kadar oldukça sadık bir okuruydum.

Ama sonraları bir şeyler fark etmeye başladım. Neredeyse 5-6 yıl düzenli olarak okuduğum İlhan Selçuk benimle birlikte ilerlemiyordu. Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, koşullar, dengeler altüst oluyor, fikirler, görüşler, bakış açıları, hızla akan hayat karşısında uyum sağlama zaruriyeti duyuyor ama İlhan Selçuk ve fikirleri olduğu yerde duruyordu. Yavaş yavaş İlhan Selçuk’u çıktığım yolculuk sonrasında geride bıraktığım birisi olarak algılamaya başladım. Onu okuma sıklığım giderek azaldı ve açılan bu zaman aralığında yaptığım okumalarda, onda değişen hiçbir şey olmadığını görerek üzüldüm. Sanki ben ilkokulda sınıf atlamaya devam ediyordum da, o hala birinci sınıflara okuma yazma öğretiyordu ve dolayısı ile anlattıkları hiç de ilgimi çekmiyordu. Muhakkak öğretmen olarak çabasına ve bilgisine hala saygı duyuyordum ama ondan öğreneceğim yeni bir şeylerin olmadığını düşünüyordum.

Ancak yavaş yavaş 90’ların sonlarında 28 şubat süreci ile uç veren ve 2000’lerde giderek belirginleşen bir çizgi, İlhan Selçuk’la arama derin bir mesafe bırakmaya başladı. Bu mesafe önce sevgi ilişkimin, ardından da saygı ilişkimin kopmasına neden oldu. Çünkü İlhan Selçuk, özellikle AKP’nin iktidarından sonra bambaşka birisi olmuştu. Daha doğrusu benim tanıdığım, onayladığım İlhan Selçuk değildi. Aslında aynı şeyleri söylemeye devam ediyordu. Ama hızla ilerleyen tarihin karşısında yerinde duran her şey gibi İlhan Selçuk’un söyledikleri de, gerilemeye, gericileşmeye başlamıştı.

Daha ilerisinden bahsetmeme gerek yok. Bu ülkedeki son 1o yıldaki kamplaşmayı takip eden herkes bilir ki, artık İlhan Selçuk’la fikirlerimiz karşıt noktalarda konumlanmış durumda.

Ancak İlhan Selçuk son iki haftadan beridir ilginç mesajlarla kamuoyunun karşısına çıkıyor. Pazar günleri sadık ziyaretçisi Hikmet Çetinkaya aracılığı ile Türkiye gündemine dair fikirlerini söylüyor ve bu fikirlerde çarpıcı bir farklılaşma göze çarpıyor.

Özellikle, neredeyse son yirmi yılda tüm siyasi söylemini şeriat korkusu üzerine kurmuş olan İlhan Selçuk’un, Türkiye’ye şeriat gelmeyeceğini ifade etmesi ve bu fikre televizyonlarda izlediği yılbaşı programları sonucunda ulaşmış olması son derece çarpıcıydı.

Sayın Çetinkaya’nın bu hafta aktardığı İlhan Selçuk’a ait görüşler de en az geçen haftakiler kadar dikkat çekiciydi;

“Kimse asker darbe yapacak diye siyaset yapmasın. Artık Türkiye’de askeri darbeler dönemi kapanmıştır. Ben Türkiye’nin zaman yitirmeden demokratikleşmesini istiyorum. Demokrasi ve özgürlükleri kim genişletirse ona gönülden destek veririm.

Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasından, ülkemize barış ve huzur gelmesinden, akan kanın durmasından yanayım. Türkiye kendisiyle yüzleşmeli. Başta söylediğim gibi, askerin de sivil rejimin de vesayetine giremem, giremeyiz Cumhuriyet olarak.”

“Atatürkçülük ve ulusalcılık adı altında şoven milliyetçilik yapılıyor. Bu yanlış; Atatürk’ün milliyetçiliği şovenizm değil, kültür milliyetçiliğidir. Bir de ‘sandıkla gelen sandıkla’ gider. Türkiye’nin geleceği asker-sivil baskıcı rejimlerde değil, demokrasidedir. Bugün yaşadığımız sorunlara sınıfsal temelde bakmak zorundayız.”

Bu ifadeler, ciddi bir değişimin ifadesi olup olmadığını bilmek mümkün değil elbette. Çünkü değinilen konular genel doğrular ve o genel doğrulara dair yuvarlak, genel geçer ifadeler. Ancak Türkiye’de ulusalcılık adına uzun bir süredir öyle bir rüzgâr estiriliyor ki, bu genel doğrular dahi, hainlik düzeyinde değerlendirilen fikirler olmaya başlamıştı. Bu çerçevede, “demokrasi” kelimesinden dahi alerji kapan bir fikirsel altyapı oluşturuldu. Askerin rejime yönelik müdahalesini ve vesayetini doğal kabul eden, parlamenter rejimi küçümseyen, özgürlük taleplerine öcü gibi bakan, farklı kimlikleri tehdit olarak algılayan bir siyasi çevre var edildi. Bugün İlhan Selçuk’un kullandığı “ulusalcılık adına soven milliyetçilik yapılıyor” ifadesi bile, geniş demokrat bir kesim için sıradan bir doğru iken, ezberlerine tutulmuş bir kesim için ise oldukça şaşırtıcı bir ifade.

Bu nedenle, İlhan Selçuk’un sözlerinden, kendi düşüncesinden farklı olan her fikri düşman ya da hain olarak görmediğini çıkarsamak bile, bence, onun adına devrim niteliğinde bir adımdır. Çünkü İlhan Selçuk ve fikirdaşları için esas başlangıç noktası, kendisi dışındaki fikirleri düşman değil rakip olarak görmeye başlamaları olacaktır.

Yazının başlığında kullandığım, “Aramıza hoş geldin” ifadesindeki kasıt budur. İlhan Selçuk’un ve fikirdaşlarının, benimle ya da benim beğenim dışımdaki diğer fikirlerle aynı noktaya gelmesini beklemek büyük bir haksızlık olur. Onlardan fikirlerini terk edip, başka fikirleri sahiplenmelerini bekleyemeyiz. Ama bu insanların, bizleri düşman, hain olarak, fikirlerimizi yok edilmesi gereken sapkınlıklar olarak değil, rakip olarak görme noktasına gelmesi, Türkiye’nin normalleşmeye başladığı yer olacaktır.

Ancak, bu ifadeler ne kadar gerçek bir değişimi yansıtıyor ve ne kadar samimi, bunun tartışmasını ayrıca yapmak gerekiyor. Bu değişimin, inanılarak değil, sadece kaybedildiğinin anlaşıldığı bir noktada, bir makyaj tazeleme çalışması olarak ortaya çıktığını düşünebiliriz. İçinde ırkçılığa kadar varan fikirlerin oluştuğu bir zihniyetin, bu kadar kolay değiştiğini kabul etmek insana zor geliyor.

Ayrıca, İlhan Selçuk’a ait samimiyet sorgulamasını bir tarafa bırakacak olsak dahi, ortada değişmesi oldukça zor olan bir kitlenin varlığı söz konusu. Son 10 yıldır, şeriat korkusu ile akli melekelerini kaybeden ve otoriter devlet zihniyetinin peşinden koşan azımsanmayacak bir kesim oluştu. Her türlü farklı düşünceye ve fikirsel gelişime alerji duyan bu kitlenin, İlhan Selçuk’u bile dışlama olasılığını göz ardı etmemek gerekiyor.

Beklentimiz, bu değişimin ve normalleşmenin, anormalliğe giden yolu açan öncülerin eli ile ve bir toplumsal zihin ferahlaması yolu ile gerçekleşmesi. Aksi durumda bu kadar kamplaşmış bir halden, birbirini düşman gören insanlardan, sağlıklı bir topluma erişemeyeceğiz oldukça açık.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..