Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Art niyetsiz yazardan, 'Art' niyetli yazılar…

Art niyetsiz yazardan, 'Art' niyetli yazılar…
 

Hans Peter Feldmann 'Ekmek' 11.İstanbul Bienali'nin en dikkat çeken eserlerinden biriydi


Son yıllarda en haset ettiğim meslek grubu, çağdaş sanatçılar…

Hayatın ta içinden, sıradan gibi görünen detayları yakalayan…

Pervasız bir şekilde sisteme meydan okuyan…

Yerleşmiş zihin kalıplarını sorgulayıp bizi provoke eden…

Gerçek diye bir şeyin olmadığını, ‘gördüğün şeylerin aslında olduğun şeyler’ olduğunu yüzüne yüzüne çarpan çağdaş sanatçıları ve eserlerini hayranlık ve kıskançlıkla izliyorum.

Çağdaş sanatın bu tür yapıtları eminim benim gibi birçoklarını bir zihinsel orgazmdan diğerine savurup duruyordur.

Ancak,

İçimizdeki kıstırılmış anarşisti tehlikeli bir şekilde dürtmesinin yanı sıra, çağdaş sanatın tehlikeli bir boyutu da memlekette kendini sanatçı hissedenlerin sayısında bir patlamaya yol açma potansiyeli taşıması.

Şaka yapmıyorum. An meselesi..

Çağdaş sanatın, izleyicisinde ‘ne var abi, bunu ben de yaparım’ hissi uyandırması bunun en temel nedeni…

Sıradan gibi görünen şeylerin üzerine sıra dışı bir mana bindirerek kendinizi sanatçı hissetmeniz, yaptığınız işin sanat olduğunu iddia etmeniz gayet mümkün…

Örneğin, üşenip evi toplamadığınız zaman bozuk atan eşinize “Senin dağınıklık olarak algıladığın aslında bir sanat eseri. Ve ben bu eserimle, toplumdaki yapay rol dağılımını; sınıf, toplumsal cinsiyet ve kimlik odaklı egemen söylemi rahatsız etmek istedim. Bu ifade biçimi, ideolojik bir başkaldırıdır. Kişisel manifestomun uzamsal boyutudur’ deyip üste çıkarsınız.

Nasıl sunduğunuza bağlı…

Tabii çağdaş sanata ‘art niyet’ karıştıran tek sanatçı namzeti her zaman siz olmayabilirsiniz.

Örneğin 9 yaşındaki oğlum Eren…

Ekmeğin içini yiyip kabuğunu bırakma gibi sinir bozucu bir alışkanlığı var.

11’inci İstanbul Bienali’nde gördüğü Hans Peter Feldmann imzalı ‘Ekmek’ adlı yapıta yaslanıp, bu konuda yaptığım her uyarıyı ‘istersen içimdeki sanatçıyı öldürme anne, bu bir sanat eseri – unuttun galiba’ diye savuşturuyor.

Laf aramızda ben de, tüm kifayetsizliğime rağmen kendimi bir gün ‘güncel sanatçı’ olacakmış gibi hissediyorum.

Kafamda bin bir proje uçuşuyor. Bunlardan biri; hatıra defterleriyle ilgili.

80’li yıllardan kalan rengarenk, çiçekli, kalpli, kilitli…

‘Bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için’ repliği ile başlayan…

Kim olduğunuza dair dış algının ta o zamanlar bile kişiden kişiye ne derece farklılaşabildiğinin, yıllar içinde kişiliğinizdeki dramatik değişimin ve yine bunca yıldır aslında ‘bıraktığınız yerde otladığınızın’, en değerli kanıtıdır hatıra defterleri.

Masumiyetin henüz bozulmaya yüz tutmaya başladığı ilkokul yıllarındaki hatıra defterlerinde insana dair sayısız ipucu vardır.

Eşe dosta yalvarıp ellerinden ‘sanat adına’ zorla aldığım ilkokul hatıra defterleri ile ne yapacağıma henüz karar vermedim ama ‘metaforik ve gösterişsiz bir anıtsal çalışma’ olacağına dair bir his var içimde.

Sözü gelmemişken, köşemin adını neden Art Niyet koyduğumu da açıklamak istiyorum.

Son yıllarda hızla ‘bir moda türü’ ve prestij üreten hızlı tüketim nesnesi haline gelen sanatın, türkçemizdeki o güzelim ‘sanat’ kelimesine sığmadığı için ‘Art’ kelimesi ile ifade bulmasına, tam da bu özelliğinden ötürü ‘Art’ın kafeden, turizm acentasına, toplu konut projesinden, otomobile kadar her nevi ticari oluşumun başına sonuna eklemesine, ünlü ressamların dizayn ettiği tabaklarda yemek yiyip ‘üstadım sanata aşığım ben’ diyerek dişini karıştıran yeni normal zihniyete karşı ‘sessiz bir direniş…bir isyan çığlığı’…

Nasıl? İyi sunabildim mi?

Yoksa, köşe ismi bulana kadar göbeğim çatlamış değil…

Şimdilik herhangi bir art niyetim olmadan, hayatı ve işi sanattan beslenen biri olarak sizlere, bilgi, haber, dedikodu, izlenim, çağrışım içeren kah güldüren, kah düşündüren ‘art’ yazıları yazacağım.

‘Kim niye okur ki’ kompleksiyle bugüne dek yazmadım. ‘Bir okuyucum’ garanti, daha fazlasında gözüm yok.

P.S. Siz bu satırları okurken, Avrupa’nın en prestijli müzik etkinliği Salzburg Festivali’nin hazırlıklarını incelemek üzere Salzburg’a gidiyor olacağım. Bu yıl, 90’ıncı yaşını kutlayacak Salzburg Festivali 25 Temmuz’da başlıyor. Tarihi bir önemi var bizim için çünkü festivalin ilk konserini ülkemizin gözbebeği Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası verecek. Salzburg’tan taze taze getireceğim ‘müzik kokulu’ haberlerde buluşmak üzere…

Twitter’dan takip için;

http://twitter.com/suleyucebiyik

 
Kayıt tarihi
: 16.07.10
 
 

Milliyet Yazar..