Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Güncel
 

Arzuhal

Arzuhal
 

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı

Sayın Başbakan…

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Düşünce ve kanaat hürriyeti” hakkını düzenleyen 25. maddesi ve “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” öngören 40. maddesi gereğince, Anayasamızın girişinde ifade edilen;

“Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;

Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedî varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;

Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;”

İnancı doğrultusunda ve Türk Ceza Kanunun 125. maddesindeki hükmüne de dikkat ederek duygu ve düşüncelerimi size arz etmek istiyorum.

Öncelikle, bir yanlış anlamaya meydan vermemesi ve TCK’nun 125. maddesine giren suçu oluşturmaması açısından, izninizle Anayasamızın sözünü ettiğim maddelerini ön tedbir olarak hatırlatmak istiyorum.

O maddeler şöyle.

“VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti

MADDE 25. – Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.

XV. Temel hak ve hürriyetlerin korunması

MADDE 40. – Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

(Ek: 3.10.2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

Yukarıdaki Anayasa hükmü gereğince, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak, Türk Ceza Kanunun 125. maddesi sınırları içinde, her türlü düşünce ve kanaatlerimizi açıklama hürriyetimi kullanarak;

Ülkemizin siyasi hayatına girdiğiniz günden bu yana, söylediğiniz sözleriniz, eylemleriniz ve 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan genel seçimler sonucunda aldığınız “taze” güce dayanarak ortaya koyduğunuz tavırlarınız, beni ve benim gibi düşünen Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarını rahatsız etmekte ve sizi “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti”’mizin başbakanı sıfatı ile görmekten rahatsız olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Ancak; yine “Düşünce ve kanaatlerimizi” açıklama hakkını veren aynı Anayasamızın amir hükümleri çerçevesinde, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan ülkemizde de yasalara uymayı, her ne kadar “benimsemesek” de zorunlu görüyor ve bu sorumluluk çerçevesinde “Başbakan” sıfatınıza saygı duyduğumuzu belirtiyorum.

Sayın Başbakan…

Size izninizle ve yine TCK’nun 125. maddesini de aklımda tutarak bir konuda “Suç” işlediğinizi de hatırlatmak istiyorum.

Ülkemizde “Hukuk” düzenin temelini oluşturan aynı Anayasamızın “İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme “ başlığı altındaki maddesi;

“MADDE 115. - (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir.” demektedir.

Bu madde kapsamında da “düşünce ve kanaatlerini” açıklayanlara karşı “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı”ndan “çıkmalarını” önermeniz ile “Anayasal suç” işlemektesiniz.

Sayın Başbakan…

Ben, soy olarak Oğuzların “Kayı” boyundan gelmekteyim. “Kayı” boyu, Oğuzların 24 boyundan biridir. Gün Han Oğulları koluna bağlı olup, kutsal hayvanı şahindir. Kayı kelimesi; “muhkem, kuvvet ve kudret sahibi” demektir. Kayı boyunun damgası, iki ok ve bir yaydan ibaretti. Anadolu’ya gelen ilk boylardan olan “Kayı”ların bir bölümü de Kayseri’nin Sultanhanı beldesine yerleşmişlerdir.

Bugün için bu bilgiler, nerelerden geldiğimizi ve bu topraklarda bulunma, oturma ve faydalanma nedenlerimizi ve “vatandaşlık” haklarımızı açıklar. Bunun dışında “vatandaş” olarak elbette ki her hangi bir özelliği, üstünlüğü ve önceliği ifade etmez.

Sayın Başbakan…

Düşünce ve kanaatlerimizi, Anayasanın bize verdiği hak ve ölçüler ve yine anayasa ve yasalarının çizdiği çerçeve ve koşullar içerisinde her zaman kullanacağız ve ülkemizde, ülkemizin her hangi bir toprak parçasında ikamet etmeye devam edeceğiz.

Hiçbir yere gitmeye niyetimiz yok.

Ayrıca…

Yine aynı anayasanın giriş bölümünde bulunan ve yukarıda ortaya koyduğum temel doğrular içinde de ülkemizi savunmaya, geliştirmeye, ileri medeniyetler seviyesine eriştirmeye, inançlarınıza ve kutsallarımıza, laik, demokratik, sosyal hukuk devletimize, Atatürk ilke ve inkılâplarına sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Bunu, siz içimize sinseniz de, sinmeseniz de “Ülkemiz” için, bölünmez bütünlüğümü, birlik ve beraberliğimiz için yapacağız ve yılmadan da devam edeceğiz.

Anayasa’da bana tanınan haklarımı ve Türk Ceza Kanunun 125. maddesini de dikkate alarak saygı ile arz ederim.

İbrahim PEKBAY

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı

22 AĞUSTOS 2007

-

[1] Dilekçe…

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..