Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '15

 
Kategori
Sosyoloji
 

Aşağılamak aşağılanmak

Tarihler boyunca insanoğlunun enaniyet hissi onun kendisini diğerlerinden farklı ve üstün görmesine yol açmıştır. Bu vahim olduğu kadar acziyetin de resmedilmesidir.

Hiçbir birey diğerinden üstün olamaz. Üstün olsaydı inancımızda belirtildiği gibi tüm yaratılanlar Tanrı katında eşit sayılmazdı. Renk, ırk, dil, din, coğrafya, zenginlik, hükümranlık üstünlük ögeleri değildir. Herkes kaderini yaşar; bunu kabul etsek te etmesek te. Hiç kimse aşağılanmayı hak etmediği gibi aşağılama gücüne ve yetkisine sahip değildir.

İlkel toplumlardan gelişmiş toplumlara kadar her kesimde bunu görmek, cahil kesimden en üst düzeyde eğitim görmüş insan kesimlerinde bu davranışların var olması bu bakış açısının cahillikle veya gelişmişlikle alakası olmadığını gösterir.

Birbirimizi tanımak, anlamak, sevmek yerine ön yargılarımız ve aidiyet duygularımız birbirimizden uzaklaşmamıza, birbirimizi anlamama acizliğine ve hoşgörüsüzlüğe yol açabilmektedir. Beyazın siyaha aydınlığın karanlığa hükmü olamaz. Beyaz bir sayfa üzerine siyah bir kalemle çizgi çizdiğimizde beyazlık kalmadığı gibi güneş battığında ve karanlık yüzünü gösterdiğinde aydınlığın hükmü kalmamaktadır.

Üstünlük insanların kalbinde, vicdanlarında ve davranışlarında olmalıdır.

İşini e iyi yapan üstün olandır.

Sevgiyi en güzel gösteren üstün olandır.

Elindeki imkân ve gücü hakkı ile kullanan ve canlı cansız tüm âleme saygı ve muhabbetle bakabilen üstün olandır.

İnsan kalbinden daha büyük bir güç merkezi olabilir mi? O kalpteki takvadır insanı üstün kılan.

Kimsenin kimseyi aşağılama hakkı yoktur. Yaratılmış olduğun beden sana bir üstünlük vermez. Yaratılmış olduğun coğrafya ve topluluk kesinlikle senin üstünlük aracın olamaz bu sadece kaderdir. Hiç bir kimse doğarken ne annesini, ne babasını ne ırkını ne milletini seçme hakkına sahip değildir ama doğduktan sonra insan olmak veya olmamak gibi seçenekleri değerlendirme ve seçme hakkı bulunur.

Zaman içerisinde tüm dinlerde tüm toplumsal ideolojilerde bu tezat davranışları görmek mümkündür.

Kişi; kendi dininin, kendi yaşayış biçiminin diğer insanlardan üstün olduğunu kabullenir inanır da aynı dine ait kutsal kitaplarda verilen ilahi emirlerin inceliğini sezemez, sezmek istemez.

Sırtımızı bir dine inanışa dayar her türlü cehaleti pervasızca işleyebiliriz ve bunu kendimizce uydurduğumuz bir din anlayışının arkasına saklarız. Hâlbuki biliriz ki ilahi adalet ilahi tecelli herkese mutlaka uğrayacaktır. Ama içimizde şirk ve riya öyle büyür öyle büyür ki Firavun bile yanımızda bakir kalır. Bu enaniyet ve pervasızlık had safhaya ulaştığında yaratana olan saygımız, bağlılığımız biter ve artık korkumuz kalmaz. Sonunda O’na ve bize gönderdiklerine savaş açarız.

Kitabını peygamberini dilimizden düşürmeyiz ama o kutsalları da asla örnek almayız.

Aşağılarız her şeyi, sokaklardaki biçare hayvanları aşağılar eziyetler ederiz.

Çocuklarımızı, kadınlarımızı, yaşlılarımızı, düşkünlerimizi aşağılar onlara acımasızca davranmaktan geri kalmayız.

Fakirlerimizi gariplerimizi aşağılar kendi gücümüzden egolarımızı tatmin ederiz.

İnsanoğlunun bu cehaleti değil midir tarihler boyunca sürekli birbirini kırmasına, dökmesine, yok etmesine yol açan?

Birey olarak kendi varlığını anlamak ve bu anlam felsefesi dâhilinde yaşamak zorunluluğu kabul edilebilir seviyelere çıkmadığı sürece kendimize olmayan saygıyı sevgiyi bir başka canlıya gösterme olasılığı maalesef bulunmamaktadır. Aşağılanmak ne kadar yürek yakan bir olaysa aşağılamak da bir o kadar kabul edilemez davranış biçimdir.

Elini uzattığın veya elini çektiğin merkezler her an yer değiştirebilir. Güçlü hissettiğin bir anda aciz, aciz hissettiğin bir anda güçlü duruma geçebilir.

Bir tek şey asla değişmemeli; o da insan. Sevgiyi tüm benliği ile yaşamalı ve yaşatmalıdır. O zaman yukarda bahsettiğimiz birçok olumsuzlukları yaşama olasılığı ortadan kalkacaktır. Bunu başarabilmemizin cevabı bende, sende, onda yani hepimizdedir.

Yaratılan her şey bir ahengin parçasıdır. Bir dengenin merkezidir. O dengeler bozulduğunda aksaklık, aksaklık ta huzursuzluğa baş gösterir.

Ne duvardaki diploma, ne cebimizdeki para ne sırtımızdaki kürk ne de oturduğumuz köşk bir masumun bir damla gözyaşından değerli değildir. O bir damla gözyaşının ilahi mahkemede hesabını verecek kadar güçlü müyüz?

Nefret tohumları atılmadan önce sevgi tohumları düşmeli tüm yüreklere ki o nefret tohumları asla yeşermesin. Bu hastalık öyle onmaz hale gelmeye başladı ki önceleri tanımadığımız, ötelediğimiz insanlardan nefret ederdik şimdi kendi anne babamızdan kardeşlerimizden, arkadaşlarımızdan, akrabalarımızdan nefret eder hale geldik. Daha da kötüsü kendimizden nefret eder olduk.

Bunları yaşamayı hak etmediğimiz gibi yaşatmaya da hakkımız yoktur.

Sen uzaktan tereddütle bana bakan kardeşim korkma,

Sen benden her an bir eziyet gören mahallenin köpeği kedisi korkma,

Sen sağımdaki solumdaki etrafımdaki komşum korkma,

Sen siyahım, beyazım, kırmızım, mavim korkma,

Sen yarınım umudum korkma, diyebilecek cesareti gösterme vaktidir bu vakit.

Kendimizi bulmak özümüzü, sözümüzü kalbimizde eşitlemekle başlar.

Sevgi herkese ve her şeye tüm içtenliği ile ulaşacaktır.

Hiçbir birey hiçbir topluluk aynı şeyleri düşünmek ve yaşamak zorunda değildir. Güzellik ve zenginlik bu çeşitliliği birlikte tadını vararak yaşamaktır. Birbirimizi sevdiğimiz kadar saygı duyduğumuzda eminim ki aşağılamak ve aşağılanmak gibi söylemekten dahi hicap duyduğumuz davranışlar bir daha görülmeyecektir.

Yeni bir bahara tatlı bir tebessümle el ele gönül gönüle merhaba deme zamanıdır şu zaman.

Biz bunu başarabiliriz, başarmalıyız.

Ünal KAR

Şair-Yazar

 

 
Toplam blog
: 22
: 308
Kayıt tarihi
: 17.08.09
 
 

1966 yılında Tokat Yeşilyurt ilçesinde(Arabacımusaköyü) doğdu. 1984 yılında Erzincan Ziraat Mesle..