Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '21

 
Kategori
Dünya
 

Aşil

Aşil

Fransızca okunuşu Aşil… Yunanca okunuşu Akhilleus.

AKHİLLEUS, AT ADAM KHERİON’UN YANINDA, SİLAHSIZ OLARAK DOMUZLARA VE AYILARA HÜKMETMİŞ. YANİ AVCILIĞI ÖĞRENMİŞ. BUNUN YANI SIRA HEKİMLİK ALANINDA BİR HAYLİ EĞİTİLMİŞ. HATTA MÜZİK KONUSUNDA DA…

 

Akhilleus’un çocukluğu at adam Kherion’un yanında geçer.”

“İyide canım ben Akhilleus’un kim olduğunu bilmiyorum ki…”

“Akhilleus; Peleus ile Tethysi’n oğludur. Yunan kahramanıdır. Enteresan bir de hikâyesi vardır. Onun topuğundan başka hiçbir yerine ok işlemez ve kılıç kesmezmiş.”

Muhtar ilgilenmişti.

“Nasıl yani tek oralarından mı yaralanıyor.”

“Öyle… Annesi onu yara almaz kılmak için, topuğundan tutarak Styks ırmağına daldırdı. Bu sebepten suya batmamış topuğundan başka hiçbir yere ok işlemiyor…”

“İnsanın inanamayacağı kadar güzel hikâyeler bunlar.”

“Gerçekten öyleler. Sonra ne olmuş biliyor musunuz? Akhilleus’un çocukluğu ve gençliği at adam Kherion’un yanında geçmiş. Üstelik babası getirmiş ve ona teslim etmiş.”

“Niye babası bir at adama çocuğunu götürür ve ona verir anlamadım.”

“Elif bununda farklı bir hikâyesi var. Oldukça garip gelecek. İlk başta ama sonra nedenlerini anladığınızda ikna olacaksınız. Avcılığı öğrensin diye at adamın yanına babasının getirdiğine inanmak bir hayli zor çünkü kendi zaten çok usta bir avcı.”

“Peki, neden öyle ise…”

“Annesinden korumak için.”

“Nasıl hiç anlamadım. Kimin annesinden korumak için.”

“Akhilleus’un kendi annesinden!”

“Hadi canım Olur mu hiç öyle bir şey hangi anne çocuğuna zarar vermek ister ki.”

“Buda farklı. Akhilleus’un babası ölümlü ama annesi tanrıça…”

“O zaman ne oluyor?”

“Normal olmuyor. Babası oğlunun annesinin yanında iken büyük tehlike içinde olacağını düşünüyor.”

“Yemin ederim anlamıyorum. Nasıl annesinin yanında bir çocuk tehlikede olabilir.”

“Bir dakika elif abla…”

“İyide muhtar bölmeyeyim diyorum ama o kadar şaşırtıcı konular ki dayanamıyorum.”

“Haklısın Elif’ciğim şaşırmakta. Ama hikâye şöyle devam ediyor. Bu tanrıça Akhilleus’tan önceki çocuklarını ateşe atmış.”

“Neee… Neden?”

“Kendi gibi ölümsüz olsunlar diye. Ama çocuklar zaten yarı ölümlü oldukları için ölmüşler. Babası da bu oğlunu kurtarmak istemiş.”

“Şimdi anlaşıldı. Oda götürecek başka bir yer bulamamışta at adama mı götürmüş.”

“Bu at adam farklıymış dedim ya. Farklı… Üstelik ne insanların ne de tanrıların yanında güvencede olmadığına inanmış babası oğlunun.”

“Şimdi biraz daha anlaşılır bir hale geldi anlattıkların.”

“Tabi. Sen heyecanlısın sonunu beklemeden feryat ediyorsun.”

“Tamam. Sustum sonra?”

“Akhilleus, at adam Kherion’un yanında, silahsız olarak domuzlara ve ayılara hükmetmiş. Yani avcılığı öğrenmiş. Bunun yanı sıra hekimlik alanında bir hayli eğitilmiş. Hatta müzik konusunda da…”

“Müzik mi? Bu at adam müzik konusunda damı bilgiliymiş.”

“Evet. Bu at adam güzel sanatlar konusunda olduğu kadar, ahlak konusunda da çok bilgilidir.”

“Adam at adam değil bildiğin dört ayaklı ansiklopedi.”

“Aynen öyle. İnanılmaz biri imiş zaten!”

“Gerçekten anlattıklarına da insanın inanası gelmiyor.”

“Ama gerçekte bu! Neyse ben yine de yılmıyorum anlatmaya devam ediyorum.

Akhilleus’u eğitmiş, ok atmasını öğretmiş bu arada yaralandıktan sonra nasıl yara tedavi edilir onu da öğretmiş.”

“Hem yaralamayı hem yaraladıktan sonra tedavi etmeyi… Rüya bunlar aynı zamanda komik insanlar yahu.”

Muhtar gülümsedi.

“Âlemsin elif abla niye kendi yaraladığını tedavi etsin. Kendi yaralanırsa ya da bir başkası yaralanırsa onu tedavi eder.”

“Tabi öylede olabilir.”

 “At adam belli ki Aklilleus’u çok sevmiş ve ona çok emek varmış. Onu bebekken ya da çocukken; Onu cesur ve kahraman yapmak için, aslan iliği ile beslemiş.”

“Aslan iliğimi bu çok mu iyi gelirmiş.”

“Bilmem ben yazanların dediklerini söylüyorum. Demek ki iyi geliyor muş. Hatta o kadar iyi gelmiş ki; Akhilleus altı yaşında aslanları öldürmeye başlamış, geyikleri yakalıyormuş.”

“Vay anasına be!”

Resul’ün bu konuşması da hepsini şaşırtmıştı.

Muhtar heyecanla;

“Resul sen iyice konuşuyorsun aferin sana.”

Resul güldü. Rüya devam etti.

“Akhilleus bizim bildiğimiz bir şeyi yapıyor. Troya savaşına katılıyor.”

“Truva savaşına hani filmini izlemiştik.  BradPittAşil rolündeymiş…”

“Aşil kim?”

“Kim?”

“Fransızca okunuşu Aşil… Yunanca okunuşu Akhilleus’tur.”

“Yani Aşil Akhilleus öylemi? Vay canına… Truva filmimi ben izlemedim. Ama çok anlattılar.  O filmi biliyor musun Elif abla.”

“Film inanılmaz güzeldi.”

“Konusunu biliyor gibiyim ama tam da emin değilim.”

“İster misin biraz anlatayım. En az beş kez izledim.”

“Rüya abla rahatsız olmazsanız Elif ablam anlatsın. Nasıl olsa konuda birbirine bağlı oldu.”

“Tabi anlatsın canım benim.”

Elif gülümsedi.

“Sparta Kraliçesi Helena, Truva prensi Paris’le büyük aşk yaşar ama öyle böyle değil. İkisinin de hiçbir şeyi düşünecek halleri yok. Büyük bir aşk... Ama neler açıyor o aşk insanların başına neler. Sonra; Paris’le ikisi kaçıyorlar ama Helena’nın zalim bir de kocası var. Adam deliriyor. Üstelik adam kral! Tabi ne yapıyor hemen savaş açıyor. Ama buraya savaş açmak ve savaşı kazanmak oldukça güç. Çünkü Truva’nın çevresinde surlar var ve onları geçmek mümkün değil.”

“Elif abla o zaman ne oluyor?”

“Canım inanılmaz güzeldi bu film… Kralın kardeşi de ona yardım ediyor çok güçlü orduları ile Truva’ya saldırıyorlar.”

“BradPittAşil rolündeydi. Erıc Bana Hector’u oynuyordu. Ben o adamada bayılmıştım. Onlardan başka filmde; Peter O’Toole, BrianCoxve Orlando Bloomvardı.”

“Çok güçlü bir oyuncu kadrosu vardı o filmde değil mi Elif.”

“Evet Rüya. Diyorum ya muhteşem bir filmdi. Kim bilir sen nasıl izlemişsindir. Onlar da Yunan mitolojisinden bir kesit anlattıklarına göre…”

“Evet. Ben de defalarca izledim. Hatta Didar’la da birkaç kez gitmiştik. Hatırladın değil mi Didar’cığım.”

“Evet teyzeciğim.”

Elif bir şey hatırlamıştı. Heyecanla gözleri parlayarak konuştu.

“Rüya hatırlıyor musun? Paris’in ağabeyi Hector ile Yunan ordusunun başındaki Aşil’in birbiri ile savaşlarını… Tabi biz onu izlerken ya da ben izlerken desem daha doğru olur. Brad Pitt ve Erıc Bana’yı izledim… Harikaydılar.”

Muhtar merakla sordu.

“Kim kazanıyor.”

“Hector ölüyor.”

“Of ya…”

“Evet. Biz neyi konuşuyorduk. Bu savaşa kim gitmişti Rüya?”

“Akhilleus. Savaşa katıldı ve Paris tarafından da öldürüldü. Efsaneye göre, öleceğini bildiği halde Helen'i geri almak için yapılan Truva Savaşı'na katılmış ve Truva prensi Paris tarafından sol topuğundan zehirli okla vurularak ölmüştür.

“Topuğundan mı?”

“Evet, hatırlıyor musunuz? Thetis oğlunu ölümsüzlük nehri Styx'de yıkarken elini suya değdirmemesi öğütlendiği için, onu sol topuğundan tutup suya batırmış, Yalnızca oradan vurulursa öleceğine inanılıyormuş. Bu yüzden ayak topuğunda yer alan ten dona Aşil ten donu adı verilmiş zaten.”

Elif ıslık çaldı.

“Harikasın sen gel Allah Aşkına seni bir öpeyim. Gerçekten ayaklı kütüphane gibisin.”

“Abartma bu benim işim. Sen gazeteciliği bilmiyor musun?”

“Bilmez miyim? Gerçi burada kör cahil durumundayım ama. İşimi iyi bilirim iyide yaparım.”

“Ayni öyle… Ha bir başka rivayette Thetis doğan çocuklarının ölümlü taraflarını yok etmek için kocasından gizlice onları doğar doğmaz ateşte yakar ama çocukları bu yüzden ölür. Thetis son oğlu Akhilleus'u (Aşil) ateşe tutarken Peleus onu yakalar. Akhilleus'un sadece topuğu yanmamıştır.”

“Olaya bak sen. Neler var neler?”

“Öyle mitolojiyi sevmemek mümkün değil. Masal rüyalar gibi.”

 

Nazan Şara Şatana’nın Mitoloji Kitaplarından…

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....