Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk, vermenin diğer adıdır

Aşk, vermenin diğer adıdır
 

İnsan bir şeyi sorgulamaya başladı mı artık ıcığını cıcığını çıkarır, altını üstüne getirip bir kenara koyar.

Hele ki, insan birine duyduğu sevgiyi, aşkı gözden geçirip, ‘Ben ne yapıyorum?’ demeye başlarsa, o andan itibaren ibre tersine dönmeye başlar. Sorular birbirine zincir gibi eklenir;

‘Bu aşk bana ne veriyor?
Aşık olduğum kişi beni gerçekten seviyor mu?
Aşk dediğimiz şey sadece benim fedakarlığımla mı gidiyor?
Onun dediklerinin tersini yapsam yine beni sever mi?
Beni gerçekten seviyor mu, yoksa seviyor mu görünüyor?
Sevgimizin temelinde ne var?
Ona, onun bana davrandığı gibi davransam acaba ne yapar?
Bazen beni kırdığının hiç farkında bile olmuyor, ben onu kırınca ipler kopuveriyor, bu hep böyle mi olacak?
Ya aşk biterse?
Aşkın gözü kör diyorlar, ya göremediklerimi görmeye başladığım zaman ne olacak?
Acaba o beni hangi gözle görüyor?
İleride bana bakışı değişir mi?
...Vs vs, sorular sorular.
İnsan içinden çıkamaz olur.

Aşk, iki insanın gönlünde aynı anda da yeşerebilir, birinde diğerinden sonra da doğabilir. Aşk gözlerin bir çok şeyi görmesine engel olup, bir çok olumsuzluğa hoş görüyle bakılmasına da neden olur. Ama bu demek değildir ki, bu olay sonsuza kadar sürecek.
Elbet bir gün görmeyen gözler görecek, beyin var olan olumsuzlukların farkında olacak. İşte o zaman zaten aşk çoktan pencereden ya da bacadan uçup gitmiştir. Çünkü mantık kapıdan girmiştir artık.

Aşk hiçbir zaman mantığın bulunduğu yerde barınamaz. Mantık aşkın getirdiği yanlışları kaldıramaz. Bu nedenle insan aşkı doya doya yaşarken sevdiğini de iyi gözlemeli; davranışlarına gösterilen hoşgörü ve iyi niyet, duyulan sevgiden mi, yoksa gerçekten doğru olduğu kabul edilmesinden mi kaynaklanıyor?

Eşer aşkın verdiği hoşgörü nedeniyle taraflardan biri devamlı fedakarlık yapıyor, kendinden özveride bulunuyorsa, öteki tarafın faturası kabarıyor demektir.

Bir gün aşk bittiğinde bu fatura ödenemeyecek kadar kabarık olabilir. O zaman aşkla geçtiği sanılan yılların aslında bir tarafın bencilliği, diğer tarafın özverisiyle sürdürüldüğü, veren tarafın verdiğinin, alan tarafın ise aldığının farkında olmadığı görülür.
İşte bunların muhasebesine gidildiğinde, özveride bulunan taraf söylediği ‘seviyorum’ sözcüğünü bile kayıp olarak görür, ‘keşke’ler birbirinin ardı sıra dizilir, zincir olur.

Aşkı yaşamak güzel ama taraflar neden sevildiğini ya da neden sevdiğini çok iyi bilmesi gerekir. Arada bir durup, düşünüp, ‘sevdiğim, sevdiğime deyiyor mu, benim ona verdiğim değeri bana veriyor mu, benim onu düşündüğüm kadar o beni düşünüyor mu, benim yaptığım fedakarlık kadar o benim için yapıyor mu? diye kendine sorması gerekir.

Bu soruların cevabı insanın gerçekten bir aşk yaşayıp yaşamadığını ya da bir alışkanlık, körü körüne bir bağlılık içinde bulunup bulunmadığını gösterir.
Ya da onu kaybetme, onu başkasına kaptırma korkusuyla hareket edilip edilmediğini...

Eğer birliktelik, o korkuyla devam eden ve aşk sanılan şeyse, çok acı ve korkunç bir durum yaşanmaktadır.

İleride yaşanacaklar sadece kavga, tartışma, hakaret ve pişmanlıkların en sert biçimde yüzlere vurulması olacaktır.

Bu nedenle aşka, güzel bir duygu, pembe hayaller içinde yüzülen anlar olarak bakılırken, aşk; insanı yanlışlara sürükleyen, sevdiğine düşman edebilecek, ya da sevdiğinin düşmanlığını kazanacak davranışların farkında olmadan yapılması olarak da görülmelidir.

Kısacası, aşk güzeldir ama bencil olmayanlar için, sevdiğini ezmeyenler, kıymet bilenler için…

Aşk vermenin diğer bir adıdır çünkü…

 
Toplam blog
: 121
: 1472
Kayıt tarihi
: 23.08.07
 
 

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü mezunuyum. 28 yıllık g..