Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk acısıyla başetme yolları.. (25+)

Aşk acısıyla başetme yolları..  (25+)
 

Deliler gibi sevdalısınız ve o gitti. Ya da birşeyler daha başlamadan bitti. Yapılması gereken belli, bu aşkı içinizden çıkarıp atmak. Neler yapılmalı? Ben kendi fikirlerimi beyan edeceğim, kimse bunu tedavi yöntemi olarak algılamasın. Hele ki 25 yaşının altındakiler, bence okumasın bile...

Öncelikle, ipin ucunu kaçırmadan içmeyi bilmek lazım. Eğer kaçıracaksanız da bu işi muhakkak evinizde ya da çok güvenilir bir yerde yapmalısınız. Ama bence evde ve tek başına olmalısınız ki, rahat olabilesiniz. Çünkü birazdan anlatacaklarım hökür hökür ağlamanızı gerektirecek yöntemler ve ne kadar yakın olursanız olun, ikinci bir kişinin yanında kendinizle olduğunuz gibi rahat olamazsınız. Çünkü, bir çok kişi bunu farketmese de, insana kendinden daha yareni olmaz...

Herkesin evinde bir cd çaları, mp3 çaları vardır muhakkak. En azından şu anda bunları okuyorsanız, demek ki bilgisayarınız var. O zaman, hemen şimdi, aşkınıza dair ne kadar şarkı varsa çalmaya başlıyorsunuz. Ona adadığınız, duyunca onu hatırlatan ne kadar şarkı varsa, koyun listenize ve çalsın. En sevdiğiniz içkiden de hazırlayın kendinize, rahatlayın...

Şarkılar çaldıkça içiniz acısın. Tüm kurduğunuz hayaller bir bir, film şeridi gibi geçsin gözünüzün önünden. O acıyı hissetmenizi istiyorum. Şarkı döndükçe gözyaşlarınızı tutamaz hale gelin. Sakın ola ki hiç bir ayrıntıyı kaçırmayın. En mutlu olduğunuz anları getirin aklınıza. Ah, ne güzeldi o zamanlar, değil mi? Ne oldu? Ağlamak mı geldi içinizden? Bırakın, aksın gözyaşları... Gözyaşlarınız aktıkça, içinizdeki acının da çıkacağını hayal edin, buna inandırın kendinizi. Ne kadar güzel şey varsa hatırlayın, yeniden yaşayın... Unutmayın, gelmeyecek o günler bir daha, doyasıya ve son bir kez yaşamanın zamanı şimdi. Tutmayın kendinizi, bırakın aşkın kollarına. Sevişin onunla sonsuza dek ve son defa...

Acılar arkaya atıldıkça büyümeye mahkumdur çünkü. Sevda yangını sönmez, bitmez. O halde o yangını doyasıya ve sadece bir defa, son defa yaşama zamanıdır şimdi. Yanın, kavrulun... Öyle bir yanın ki, öylesine acısın ki ruhunuz, bir sonraki acılar vız gelsin size.

Düşünün, ne kadar çok sevdiniz, ne kadar çok sevildiniz değil mi bir zamanlar? Onsuz olamazdınız, ölürüm derdiniz. Şimdi gitti o, nefes alıyor musunuz hala, acıyor mu içiniz? Ölmek isteyip ölemeyenlerdensiniz, değil mi? İşte, en büyük kanıtıdır bu gücünüzün. Onsuz hayat da olacak demek ki...

Bu geceyi onu unutmaya adayın, ona adayın. Biliyorum, ne gecesi, tüm ömrünüzü adadınız zaten onun yoluna, değil mi? Ben unutmaktan sözediyorum ama, dikkat edin. Onunla geçireceğiniz günlerin hayaliydi onlar. Ben size bu gece kendinizi onsuz geçecek günlere hazırlayın diyorum. Sarhoş mu olacaksınız, rahatlayacak mısınız o zaman? Olun anasını satayım... Olun, haykırın aşkınızı kendinizi tutmadan. Seni çok sevdim ben, deyin, bağırın, onun sizi duymayacağını bile bile...

Ne varsa aşka dair, yaşayın bu gece. Uyumayın sabaha kadar; susmayın sabaha kadar... Haykırın aşkınızı; sövün kadere, lanet edin ona. Ah, edemezsiniz, bilirim. İnsan sevdiğine gönderebilir mi laneti? Sizi ayıran şeylere sövün o zaman be! Ne kendinizin ne de başkasının duyduğu, daha evvel ağzınızdan dökülmemiş ne kadar küfür varsa, patlatın bu gece.

Ne güzeldir yüzü o yarin, değil mi? O gözleri, o gülüşü, o duruşu, bakışı, canınıza can katardı bir zamanlar. Oysa şimdi, şimdi eziyet onları düşünmek. Düşünün, düşüneceksiniz. Bu gece acının en büyüğünü yaşamak için söz verin kendinize. Gidip de Boğaz köprüsünden atlamayın ama, o kadar da değil. Sadece için, ağlayın, bağırın, çağırın, sövün. Ona dair ne varsa yaşayın, tekrar tekrar. Alışana kadar dinleyin o şarkıyı, sizi etkilemeyeceği ana kadar...

Sabah olduğunda deyin ki, seni artık istemiyorum. Beni bu kadar üzmeye hakkın yok senin. Sana ihtiyacım yok benim, senden önce vardım, senden sonra da olacağım... İnanarak ama, öylesine değil, söylemiş olmak için değil... Sonra dalın derin bir uykuya, eğer hazırsanız...

Uyandığınız zaman bir de bakacaksınız ki, hatırlamıyorsunuz ona dair hiçbirşey, diyeceği mi ümid ediyorsanız nafile... Yok öyle birşey. Yine aynı acıyla kalkacaksınız yataktan. Ama unutuncaya dek uygulayacaksınız bunları. Çivi çiviyi söker derler ya, ben pek inanmam gerçi ama, belki o da bir seçenek olabilir. Kimbilir, belki bende işe yaramıyordur ama, sizde tutabilir. Ne diyoruz her zaman; aşk da, acısı da kişiye özeldir. Standart reçete yoktur bu yüzden. Ama bir gerçek var ya ortada, lanet olası o gerçek. Unutmak zorunda olduğun gerçeği... Sana hiç gelmeyeceği gerçeği... İşte budur insanı yeyip bitiren. Ama ne olursa olsun, yöntemi ne olursa olsun, üzülmek için o kadar kısa ki bu hayat; unutmaksa ilacın, unutmayı bileceksin. Efendi gibi çekip gideceksin, terkedeceksin bu sevdayı. Sonunda gözyaşı olsa bile, emin ol ki, birgün gelecek, unutmasan da hafifleyecek bu ağrı, acıtmayacak böyle. Zaten yaşamak bu değil mi? Hayat kime bütün güzelliklerini sunmuş? Kim yüzde yüz mutlu olmuş? Sen de olmayacaksın, kabul et, dünyanın kanunu böyle. Yaşamayı kabul ediyorsan, bu acılara da göğüs gereceksin. Yoksa, geberip gideceksin; tabii becerebilirsen...

 
Toplam blog
: 132
: 2482
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Dünyayı, yaşamayı ama adam gibi yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu ve en önemlisi çocuğumu, müziğimi..