Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Aşk

Aşk
 

Yüzyıllardır var olan bir olgu aşk. Onu ilk Leyla ile Mecnun’da, Kerem ile Aslı’da Ferhat ile Şirin’de tanıdık. Sonraları ilkokul sıralarında çıktı karşımıza. İlk kez kalp atışlarımız hızlandı, ilk kez yaramazlıklarımızın dışında bir şey yanaklarımızı kızarttı ve ilk kez yüreğimizin acıdığını, onun ötesinde büyüdüğümüzü hissettik. Adını koyamadığımız bu duygu sarıp sarmalamaya başladı tüm benliğimizi. Sonradan tanıdık geldi bize siması, aslında biz aşık olarak doğmuştuk. İlk annelerimize aşık olduk, onların kokusunu duyarak sustuk. Sonraları kimsesiz ve çaresiz bir kediye aşık olmayı öğrendik. Arkasından büyüklere ilgi geldi ve belki de daha tek rakamlı yaşları tüketirken, komşumuzun 20’lik oğluna aşık olduk. Farkında olmadan yaşadığımız bu duygunun tüm evrene hakim olduğunu öğrendik. Bir taşı, bir çiçeği bile sevebildik zamanla ve öyle bir an geldi ki şiirler yazar, yüksek sesle şarkılar söyler olduk. İlk kez gülerek bakmayı öğrendi gözlerimiz.

Biz buna ilk sınav dedik, başkaları ise ilk aşk ve biz o sınavları hiç unutmadık, unutamadık. Kalpsizleri de sevdik, aşk fedakarlık ve özveri ister kuralıyla. Kimi zaman boynu bükük kaldı aşkımızın, bir başka kalbi bizimki kadar çarptıramadığı için. Sevilmeden sevmeyi de öğretti bize, severken daha çok sevmeyi de. Ama bununla bitmedi öğrettikleri aşkın. Aşk onsuzlukta aşk olduğunu gösterdi bize çaresiz gözyaşlarımızın arasından. Yüreğimize ektiğimiz arsız bir filizdi aşk, acı çektikçe beslenen ve büyüdükçe tutkuya dönüşen. Birde çeşitleri vardı bu aşkın, hani şu platonik dediklerinden, en zor olanı yani. Kimselere belli etmeden aşkla yaşamanın zorluğunu bilmek için işte bu çeşitle karşılaşmak gerekiyor.

Zamanla düşünür olduk iyi bir şey mi acaba bu aşk, hem yüreğimizi uçuracak kadar çarptıran hem de bir o kadar acıtan. Kimi zaman kurtulmak istedik ondan ama ne kadar uzağa kaçtıysak yine o kadar yakındı aşk. Tüm yeryüzünü kaplamıştı, tüm evrende aynı dili bilmeden aşkla anlaşılmıştı, aşkın dili evrenseldi.

Günümüze geldiğimizde ise biraz demode artık aşk, hatta eski Türk filmleri başlığı altında alay konusu. Değişime ve yeniçağa ayak uyduran bizler duygularımızı aldırmaktan yanayız! “Aşk mı? Oda neymiş” diyenlerimi ararsınız yoksa “Mantığın bittiği yerde aşk başlar” deyip de onu hayatında istemeyenleri mi? Tabi ki tüm bunların bir sebebi var. Aşkın ekşi tadını almayan hiç kimse ondan uzak durmak için bir sebep aramaz! Ama aşk bir gelin kadar nazlıdır, içinizde ona gereken ilgiyi gösterirseniz, oda size o doyumsuz meyvelerinden tattıracaktır.

Hem ilada bir şeye bağlı kalmak zorunda değilsiniz aşkı tatmak için. İnsan derinlemesine bir şehre de aşık olabilir, bir denizin hırçın dalgasına da. Asıl aşksızlıktan korkmalı bence insan. Hiçbir şeyi arzulamadan yitik bir yaşam içerisinde aşkı aramak anlamsız değil mi? Bu gün kendinize ve yüreğinize bir iyilik yapın. Asık suratların gardiyanlık yaptığı gönül kapılarınızı açın ve aşkı biraz da serbest bırakın. Aşkınıza “Aşkım” kelimesinin daha önce hiç bu kadar önem taşımadığını hissettirin. Göreceksiniz siz isteseniz bile aşk artık size asla arkasını dönmeyecek.

Aşkla kalın…

 
Toplam blog
: 76
: 1458
Kayıt tarihi
: 25.03.07
 
 

1976 yılında Iğdır'ın Tuzluca ilçesinde doğmuşum... 8 yaşımda göç ettiğim bu ile bir daha hiç git..