Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kamu Yönetimi Bilim Uzmanı ABDULLAH BEDELOĞLU

http://blog.milliyet.com.tr/abdullahbedeloglu

20 Şubat '18

 
Kategori
Siyaset
 

Atatürk Milliyetçiliği.

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin Prof.Dr. İsmet Giritli asistanlığını üstlenmiş Tayfun Akgüner, Ord. Prof.Dr. Sulhi Dönmezer ve Prof.Dr. Vakur Versan, vs İstanbul Üniversitesinin milliyetçilik anlaşı nedir? Prof.Dr. Adil İlter Turan ve Yaşar Sarıbay'ın milliyetçilik anlaşı nedir?

İstanbul Üniversitesi, üniversite senatosu kararı olarak üniversitelerde ders dilinin Türkçe dışında bir dilde verilemez. İkinci kural ingilizce, yabancı dil bilmeyen işe alınamaz.Kuralarını koymuşlar. Bütün devlet kurum sınavları da yabancı dil baraj eksenli idi. İstanbul Üniversitesinin milliyetçilik anlayışı öğrencilerin yabancı dil öğrenmesini engelleterek yüksek memuriyetlere gelmesini engelleme esasına yönelikti. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinin pek çoğu, yurt dışına okumaya gönderilip yabancılarla evlenip gelen öğretim üyelerinden oluşmaktaydı.

Prof. Dr. Adil İlter Turan, Yaşar Sarıbay gibi öğretim üyeleri evrensel değil esaslı yaklaşımlı kişilerdi. Ümmetçilik evrensel değil gibi savunulara sahipti. 

Prof.Dr. Sabahattin Zaim taraftarı  ekol vardı. Prof.Dr. Nazif Kuyucuklu, ProfDr. Sabahattin Zaim'in Arapça, Farsça ağırlıklı Çalışma Ekonomisi kitabını okuturdu.Öğrenciler bu kitaptan bir şey anlamıyoruz bunun Türkçe'si yok mu? onu okuyalım derlerdi.

Prof.Dr. Aydın Aybay, saf Türkçe ağırlıklı eğitim taraftarı olup Arapça, Farsça kelimelerden arındırılmış kitapları vardı. Yine öğrenciler bunu da beğenmezdi. Halkı özünden koparmak istiyor. Uydurukça dil oluşturuyor diyordu. Örneğin; Butlan: Hukuki varlık kazanamayan işlemler demekti. Yokluk, yok hükmündeki, kararındaki işlemlerdi. Prof.Dr. Aydın Aybay 1402'lik olmuş görevden alınmıştı. Tıp Fakültesi Dekanı Rektör olmuş, Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinin rektörlüğü tıp fakültesi mezununa kaptırmayı hazmedemeyişinden doğan mücadelelerden dolayı görevden alındığını düşündüğüm bir hocaydı. Ama görevden alınış nedeni bilinmiyordu. Söylenmiyordu.

Prof.Dr. Ersan İlal, milliyetçilik anlayışını bağımsızlık anlayışı üzerine kurmuştu. Ulusçuluk dahi bağımsızlık içindi. Arap, İngiliz, Alman, Rus vs menfaatini değil Türkiye'nin menfaatini savunacak bir ulusculuk gerekliydi. Üniversite lisans eğitimini ingilizce, fransızca olarak vermesin savunuculuğuna gelen ekoldendi.

Prof.Dr. Cemil Oktay. Türk-İslam Siyasal Düşünce Sentezi Savunucu idi.Ümmetçilik esaslı öğretleri gündemde tutardı.Ödemiş Birgi bu vesile öğrendiğim yerdi. Halk ziyaretlerinin yapıldığı Ünlü Çakıcı Mehmet Efe'nin doğuşuna sebep olan bir yer imiş.

Kanûnî döneminde hocası Abdurrahman Efendi’nin aracılığıyla Edirne kassâm-ı askerîsi olan Birgivî bu görevi süresince ders okutmaya devam etti. Bu arada camilerde vaaz veriyor, halkı Kur’an ve Sünnet’e uymaya davet ediyordu. Zamanında kabirler üzerine türbe yapılması, buralarda mum yakılması, ücret karşılığında Kur’an okunması gibi bid‘atlar ve ayrıca bâtıl itikadlarla, kadılar arasında rüşvetin yaygınlaşması, zengin çocuklarına ücretle ilmî pâyeler verilmesi gibi meşrû olmayan uygulamalara karşı da mücadele etti. Para vakfetmenin câiz olmadığını savunan Birgivî, İmam Züfer’in görüşüne ve örfe dayanarak bu tür vakıfların cevazına fetva veren Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’ye ve onunla aynı görüşü paylaşan Kadı Bilâlzâde’ye reddiye olarak İn?a?ü’l-hâlikîn, Î?azü’n-nâ?imîn ve ifhâmü’l-?a?ırîn ve es-Seyfü’?-?ârim adlı risâleleri yazdı. Ebüssuûd’un, esasen daha önceki Osmanlı ulemâsı arasında da tartışılan, hatta İmâm-ı Âzam’ın öğrencilerinin de farklı görüşler ileri sürdükleri bu konuda halk arasında fitneye yol açmaması hususunda Birgivî’ye nasihatte bulunduğu ve kendi fetvasına gerekçe olarak da hayır işlerinin kesilmesi endişesini dile getirdiği rivayet edilmektedir. Atatürkçülük dersini veren Tayfun Akgüner, Atatürkçülük kafatasçılığa karşıdır. Esas olan Kafa, Kapital ve kol (üç)KKK ampirizm ve prakmatizm eksenli ideolojidir Atatürk Milliyetçiliği derdi. Kendileri Atatürkçü değil Kemalist olarak tanımlardı. Kemalistleri merkez sağcı, Atatürkçüleri Cumhuriyet Halk Partili olarak görürlerdi. Anavatan Partisini de merkez sağ olarak görmezler Demirel'i merkez sağın temsilcisi olarak görürlerdi. Özal'a karşı muhalefetlerinin asıl sebebi, Profluk norm kadrosunu Özal'ın vermediğini prof olmak isteyen gitsin yeni açılan üniversitelere alsın profesör ünvanını demesine kızarak ve idari görevden alınan hocalarının yanında yer almak için yapardı.

Halkın bid‘atları terketmesinden ümidini kesen Birgivî İstanbul’a gidip Bayramiyye tarikatı şeyhi Abdullah Karamânî’ye intisap ederek inzivaya çekildi. Edirne’de kassâm-ı askerî iken aldığı paraları defter kayıtlarına göre geri vererek hak sahiplerinden helâllik aldı. Ancak müridinin ders ve irşad faaliyetleri için geri dönmesini isteyen Abdullah Karamânî’nin de tavsiyesi üzerine, Sultan II. Selim’in hocası Birgili Atâullah Efendi’nin Birgi’de yaptırdığı medreseye müderris tayin edildi. İlmî ehliyetiyle kısa zamanda meşhur olan Birgivî’den ders almak isteyen pek çok talebe ülkenin her tarafından buraya akın etmeye başladı. Ömrünün geri kalan kısmını Birgi’de tedrîs, irşad ve telif faaliyetleriyle geçirmiş olması sebebiyle de Birgivî nisbesiyle şöhret buldu.

Hakkı söylemekten çekinmeyen Birgivî ömrünün sonlarına doğru tekrar İstanbul’a giderek Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’ya memleketteki adaletsizliklerle mücadele etmesi için tavsiyelerde bulunmuştur. Fıkıhta Hanefî, itikadda Mâtürîdî olan Birgivî Mehmed Efendi’nin biyografisinden bahseden bütün kaynaklar, onun Osmanlılar döneminde yetişmiş seçkin bir âlim olması yanında dinî ve ahlâkî şahsiyeti bakımından da mükemmel bir insan olduğu belirtir. Mehmet Ali Ayni Türk Ahlâkçıları adlı eserinde (I, 105) ondan, “Ahlâkçılarımız içinde Birgivî derecesinde mümtaz bir simaya nâdir tesadüf olunur. Çünkü onun dinî bilgisi ve bıraktığı eserleri ne kadar yüksek ise meslek ve meşrebi de o nisbette pâk, nezih ve metîn idi” şeklinde söz eder. Özellikle ahlâk ve fıkha dair eserlerinde klasik görüş ve bilgileri aktarması yanında kendi dönemindeki dinî, ahlâkî, sosyal ve siyasî meselelere özel bir önem vermesi, bunlarla ilgili şahsî görüşlerini ve tenkitlerini cesaretle ortaya koyması onun ilmî şahsiyetinin en dikkate değer yönüdür. Eserleri çağının sosyal hayatını ve problemlerini yansıtması bakımından da büyük önem taşır.

Birgivî son derece dürüst ve tavizsiz bir ilim adamıdır. Nitekim döneminde çok yaygın olan anlayışa rağmen hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne ithaf etmemiş, aksine devlet ileri gelenleri de dahil olmak üzere her seviyedeki yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları cesaretle tenkit etmiştir. Özellikle memuriyetlerin rüşvet karşılığı satılması, kadılar, muhtesipler ve diğer görevlilerin rüşvet almaları, ehli olmayanlara ilmî ve idarî rütbeler verilmesi, bu yüzden cehaletin yaygınlaşması ile her türlü bid‘at ve hurafe Birgivî’nin şiddetle karşı çıktığı hususlardır (meselâ bk. e?-?arî?atü’l-Mu?ammediyye, s. 72, 92, 182, 215-216, 219; Şer?u’l-e?âdîs_i’l-erba?în, s. 1-4). Birgivî’nin, bazı haksız menfaatlar elde ettiği, görevliler). Birgivî’nin, bazı haksız menfaatlar elde ettiği, görevliler nezdinde nüfuz sağlayarak devlet işlerine karıştığı gerekçesiyle, II. Selim’in hocası olduğu için “Hâce-i Sultânî” diye şöhret bulan tanınmış âlim Atâullah Efendi’yi bile ikaz etmesi (bk. Ahmet Turan Arslan, s. 81), onun dürüstlük ve cesaretinin ilginç bir örneğidir.  

 

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi için söyleneceklerin kısaltılmışı şu olabilirdi. Altı, yedi düşünce ekolune ait olarak gelen 300 öğrenci grubu 300 ayrı ekole dönüşerek,30 ya da 35'i mezun edilip gerisi, vatan haini, aptal, tembel edilerek okuldan atılırdı.Öğrenci yetiştirmek değil de öğrencileri terörist etmeye, istikbale öğrenci hazırlamak yerine kendini yetiştirmek üzere gelen öğrencilerin istikbalini nasıl engelleriz esasına göre işleyen bir üniversiteydi.

İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri,1961, 1982 anayasalarını yapan üniversite, en çok öğretim üyesi sayısına sahip üniversite olduğu için Türkiye'nin en iyi üniversitesi olduğunu savunan bir yerdi. yaptığı anayasalar rezil anayasalardı. Fransa'nın 1956 anayasası hala yaşarken bizimkiler sayısız yamalı anayasalar olmuştu. 1961 yılında Fransız Anayasasını kabul etmiş olsalar Türkiye bugünlere sorunsuz gelecek Fransa gibi güçlü istikrarlı bir devlet olacaktı.

Halkta ve siyasal iktidardaki bu tür üniversite zihniyetlerine karşı doğan tepki her ilde üniversite açılması şeklinde oldu. Aydın Menderes Üniversitesinde hala bir Hukuk Fakültesi açılmış olmaması yürek sızısı olarak içimde durur. 

Milliyetçilik: Kültür milliyetçiliği, ekonomik milliyetçilik, ırk milliyetçiliği, dil milliyetçiliği, tarih milliyetçiliği olarak çeşitlere ayrılır.

 

Atatürk Milliyetçiliği: Bağımsız ve cumhuriyet yönetimine dayanan bir devlet şeklini öngörmüş ve geliştirmiştir.

Atatürk’ün kültür milliyetçiliği; Dini İslam, Evrensel İnsan Hakları Bildirgelerine uyumlu hukuk ve sosyal davranış kültürünü benimsemiştir. Türkçe ve İngilizce dillerini eksen alan bir eğitimi esas almıştır.  Bu açıdan Amerika ve Avrupa ile kültür birliği oluşturmuştur.

Türkçeyi, Arapça ve Farsça kelimeleri ortadan kaldırmak için kullanmak istemiş. Ancak Dünya’da Türkçe konuşan devletler olmadığı için Arapça, Farsça ve uyduruk dilden oluşan bir politik karma lisan içinde kalmıştır. Türkiye,Türklerin Ruslarla oluşturduğu milletler topluluğuna girmeyi reddeden devlettir. Yine Kazak, Özbek, Azerbaycan vs. biz Türk değiliz Türk olan sizsiniz demişlerdir. Avrupa, Osmanlıya Türk derken Kazak, Özbek, Türkmen vesaire devletlere Türk dememiştir. Türk kelimesi kölemen, köle insanlar anlamında kullanılmıştır. Kazak, Özbek, Kırgız vs kendi ırklarından olmayan insanlardan yönetim, askeri ve ulema sınıfı oluşturmamıştır. Osmanlı Devleti, Yıldırım Bayezit’ten sonra (1402) devleti Türk olmayan unsurdan oluşturmuştur.

Dil olarak Türkiye, Avrupa, Arapça, Farsça ve Hind dil kültürüne ait olmadığını iddia etmiştir. Hunca dil kökenine de yönelmemiştir. Yeni kelimeler türeterek Türkçe denilen yeni bir dil oluşturmaya çalışmaktadır.

Tarih milliyetçiliği: Avrupa, Arap ve Fars tarih birliğinden ayrı bir tarih birliği anlayışına yönelmiştir. Genetik olarak yönetim ve askeri kabiliyeti olan bir ırk olan Hunlu olarak, Asya, Avrupa, Afrika, Arap ve Farsları işgal edebilen beş kıtayı yönetimi altına alan ve alacak olan bir tarih savına sahiptir. Önce Türk Devletlerini egemenliği altına alacak, sonra diğer kıtaları egemenliği altına alacaktır.

Netice olarak Türkiye’nin hiçbir millet ve başka hiçbir ülkeyle tarih birliği anlayışı yoktur.

Ekonomik milliyetçilik: Osmanlı Devleti üretim ve ticaret devleti değildir. Kapitülasyonlar ekonomik milliyetçilik olmadığı için aleyhe, iktisadi çöküşe sebep olacak şekilde gelişmiştir. Cumhuriyet Dönemi kapalı ekonomi dönemi olduğu için ekonomik milliyetçilik laftadır. Hayali milliyetçiliktir. Uygulama içinde yer alan ülke için  yani rekabete açık toplumun ekonomik milliyetçiliği var mı, yok mu tartışabiliriz.

Fransız Renault, İtalyan Fiat, Alman marka veya Çin, Japon marka üretimlere taşeronluk eden ülkenin ekonomik milliyetçiliğinden söz etmek hayali olur. Türkiye’nin Batı Ekonomik milliyetçiliği içinde yer aldığını veya Rus, Çin vs milliyetçisi olduğunu söyleyemeyiz. Hatta İslam Ekonomik Teşkilatı içinde yer aldı diye İslam Ülkeleri ekonomik milliyetçiliği yapıyor diyemeyiz, nasıl Avrupa Ekonomik Teşkilatı üyesi olduğumuz halde Batı Ekonomik milliyetçisi olmadığımız gibi. Türkiye hiçbir ülke ile dil, tarih, ekonomik birliği, hatta ırk birliği oluşturamayan bir devlet görünümündedir.

Atatürk milliyetçiliği oluşturulamamış bir milliyetçiliktir. Ancak yaşamak isteyen devlet ve birlikte yaşamak isteyen halkın çözüm arayışını yansıtan, içi boş kavram olmaktan modernleşme ülküsü, çağdaş uygarlık takipçisi ve uygulayıcısı olarak kurtulan halk devleti ülküsüdür Atatürk Milliyetçiliği.

Abdullah Bedeloğlu

 
Toplam blog
: 152
: 2363
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yü..