Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '11

 
Kategori
Tarih
 

Atatürk'ün Cuma namazındaki ezana hayranlığı!...

Atatürk'ün Cuma namazındaki ezana hayranlığı!...
 

Rahmetli Erbakan'ın vefatının üzerinden birkaç gün geçmeden, yurt dışında yaşayan büyük oğlumuzla, sanal ortamda konuşuyorduk... Konu, Genel Kurmay Başkanliğı'ndan, Erbakan'nın cenazesine gönderilen çelenge kadar geldi... 

Ve bu çelengin doğallığından ve onu siyaseten satan, partisini eriten, ismini politikada anmamaya çalışan, yüksek rutbeli sivil erkanın ve basınının seçim ve taban hesaplarıyla cenazede ve sonrasında akıttıkları timsah göz yaşlarına kadar da, yürüdü gitti!... 

Konu çelenge takılmışken, bu konuda sağ cenahdan gelen yorumların ışığında ve askerin yanında, Mustafa Kemal Atatürk'ü anmamak olmazdı... 

Oğlum, Amerika'da ve onun yaşadığı Boston ve civarında, Fethullahçıların artık tümüyle ve doğrudan siyasete soyunduklarından bahsediyordu!... Ve diğer İslamcı gruplarla hepsinin ortak bir nokta olarak, yalnızca ''Atatürk Düşmanlığı'' nda birleştiklerini söylüyordu bana!... 

Ekranda görebildiğim kadarıyla, yüzünde endişe ve sıkıntı vardı!... Şaşırmasam da, gene de bir üzüntü duydum!... 

''Bak'' dedi!... ''Biraz sonra sana eski bir yazı göndereceğim... Lütfen bunu blogdaki dostlarınla da paylaşır mısın?... Bu yazıyı da face book üzerinden, aklı selim sahibi insanlarla paylaşarak ve okunmasını sağlayarak, çoğaltır mısın?...'' 

Oğlumun bilgi birikimine, seçiciliğine güvenip, paylaşımcılığını sessizce takdir etsem de, ''Gönder bir bakalım!...'' dedim... 

Gönderdiği ve okuyunca sevdiğim ve değerli olduğuna inandığım yazıyı, eşime yüksek sesle okumaya çalışırken, okumakta zorlandım!... 

Yaklaşan yaşlılıktan mı, yoksa birikmiş bir suskunluktan mıdır nedir, içimde bir yerlerden gelen sevinçle karışmış bir duygu seli, okumamı zorlaştırıyor, sesimin değişmesine, gözlerimin dolmasına neden oluyordu... Atatürk'e dair bilinmiyen ve de konu edilmemeye çalışılan tarihsel bir gerçekle karşı karşıyaydım!... 

Aşağıda alıntıladığım bu yazıyı, eğer siz de severseniz , lütfen blogda da önerin!... Hem de dostlarınızla her yerde çoğaltarak, bu ülkenin yetiştirdiği gerçek değerlerden biri olan, Müridoğlu Kemal Bey'in Edirne'de yaşanan bu anlamlı anısını lütfen paylaşın!... 

''ATATÜRK’ÜN CUMA NAMAZINDAKİ EZANA HAYRANLIĞI 

Ünlü müzisyen Kemal Batanay anlatıyor: (Müridoğlu Mehmed Kemaleddin, 1893-1981) 

Soğuk bir kış günü cuma namazı için hazırlık yaptıktan sonra biraz erken Üç Şerefeli Cami'ye gittim. Cami avlusu cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. Bu ulu mâbed karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim. İçimde camiye girip Kur'an okumak arzusu uyandı. Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur'an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim. 

“Bir subay, hem de hâfız” diyerek çok sevindiler ve: - “Tabii lutfedersiniz, buyrunuz, okuyunuz efendim” dediler. Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. Oturdum ve Kur'an okumaya başladım. Kısa zamanda da cami lebâlep doldu. Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu. 

Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. Bu teklifi kabul ettim. Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı. Hicaz makamında müessir bir ezan okudum. 

Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak: - “Efendim, kumandanım sizi istiyor” deyince “Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık” galiba diye endişe ve korkuya kapıldım. 

Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar'da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı. Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum... 

Bana: - “Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim” deyince biraz rahatladım. - “İsmin?” - “Kemal Efendim” - “Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?” - “Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.” Yaverine: - “İsmini ve kıtasını yaz” dedi, sonra bana dönerek: - “Oğlum! Edirne'de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.” - “Baş üstüne efendim” diyerek kumandanı selâmladım. Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı.  

Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal'in cuma namazı için Selimiye Camii'ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur'an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. Selimiye Camii’ne gittim. 

Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân. Bu mâbedde Kur'an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim. Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. Müezzinbaşıya kendimi tanıttım. Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur'an okumaya başlayabileceğimi söyledi. Mânen de okumaya hazırdım. Cuma vakti girinceye kadar Kur'an okudum. Sesime hâkim ve rahattım. Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum. 

Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal'e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm. Bana: - “Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.” Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. Orada da Kur'an ve ezan okudum. *** 

Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi. Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikametgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi. Ali Rıza Bey'le buluşarak Mustafa Kemal'in huzuruna çıktık. Oturmamı ve rahat olmamı söyledi. Sonra söz mûsikiden açıldı. Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. Sonra bana: - “Birkaç eser oku da dinleyelim” dedi. - “Efendim, daha çok klasik formda eserler geçtim” dedim ve Dellâlzâde İsmâil Efendi'nin, Isfahan makamında nakış yürük semâisini okumaya başladım. 

"O güzel gözlerine hayran olayım, O şirin sözlerine hayran olayım." Sonra Tab‘î Mustafa Efendi'nin bayatî nakış ağır semâisini okudum. "Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin, Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin." 

Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti. Kendisi, Leylâ Hanım'ın (Saz), hüzzam makamında: "Harâb-ı intizar oldum aman gel aman gel Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel" şarkısını usul vurarak okumaya başladı. Benim de okumamı istedi. 

Mûsiki faslı böylece gece geç vakte kadar devam etti. Onun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hâkimiyeti bende büyük hayranlık uyandırdı. Bende derin izler bırakan bu hâtırayı hiç unutamam. Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur... 

Kemal Batanay II. Dünya Savaşı’nda yedek subay ve hesap memuru olarak Kilyos’ta Karadeniz Boğazı muhafızlığında on dokuz ay ihtiyat zâbiti olarak askerlik yaptı. 31 Ekim 1942'de terhis oldu. (Prof.Dr. Muhittin Serin, Kemal Batanay, Bestekâr, Tambûrî, Hattat, Hâfız, İstanbul 2006) ...'' 

Evet, Atatürk'ün gerçek değerini anlamak zahmetinde bulunmayan insanların her gün çoğaldığı ve cehaletin her toplumsal alanda çoğalarak ya da özellikle çoğaltılarak kol gezmeye başladığı bir ülke!... Ve bu karanlık günlerde, böylesine insana hem keyif veren, hem de düşündüren bir anı... Toprakları nurla dolsun. 

 
Toplam blog
: 10
: 3379
Kayıt tarihi
: 07.02.11
 
 

1964 yılından bu yana hep ilaçlarla birlikte oldum... Yıllar önce, Erzincan'da, Şifa Eczanesi'nde ba..