Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '07

 
Kategori
Eğitim
 

Atatürk ve Eğitim

Atatürk ve Eğitim
 

“ Cumhurbaşkanı olmasaydım, Milli Eğitim Bakanı olmayı isterdim. ”

Eğitim, bütün toplumların önemle ele alması gereken en önemli bir konudur.

Eğitim sayesindedir ki bir vatandaş yaşadığı topluma uyum sağlar.

Eğitim ailede başlar. Okul ve yaşam boyu devam eder. Başka bir deyişle öğrenme ihtiyacı; yeni yeni durumlara uyum sağlama ihtiyacıyla, her insan için beşikten mezara kadar devam eder.

Toplumumuzun, daha mutlu ve güçlü olması, eğitim alanında kazanılacak başarılara bağlıdır. Çünkü; eğitimin konusu insandır. İnsanın ülke kalkınmasına bilinçli olarak katılması için, eğitilmesi ve yeteneklerinin ortaya çıkarılması, geliştirilmesi gereklidir.

Eğitime verilen önem , insana verilen önemdir.

Atatürk, eğitimin önemini ta öğrencilik ve gençlik yıllarında kavramış bir insandı.

Cumhuriyetten sonra , bir konuşmasında: ”Cumhurbaşkanı olmasaydım, Milli Eğitim Bakanı olmayı isterdim ” derken Milli Eğitime verdiği önemi göstermektedir.

Cumhuriyet öncesi, Eğitim sistemimize kısaca değinmek istiyorum.

Osmanlı İmparatorluğu, 19. Yüzyılda, bütün kurumlarıyla yıpranmaya, çökmeye başlamıştı. Eğitim de bunların başında geliyordu. Medreseler artık çağın çok çok gerisinde kalmıştı. Oysa Avrupa’ da yeni buluşlar ve sanayileşme hızla gelişiyordu. Avrupa, Eğitimini çağa uygun şekilde hızla bir şekilde düzenliyor, modern bir hale getiriyordu . Medreseler, Avrupa’ daki bu modern eğitim kurumlarının çok çok gerisinde kalmıştı.

Medreseler, vakıf kuruluşlarıydı. O zaman ki Evkaf Vekaletine(Vakıflar Bakanlığı) bağlıydı. Modern okullar ise, Maarif Vekaletince yönetiliyordu.

Bunlardan başka, devlet kontrolü dışında eğitim yapan, çok sayıda azınlık ve yabancı okulları vardı.

Bu eğitim kurumları birbirinden farklı kuşaklar yetiştiriyordu.

Cumhuriyet, kurulduğu sırada durum buydu.

Okul sayısı gülünç denecek kadar azdı. İstanbul’ da yetersiz bir üniversiteden başka bilimsel çalışma yapacak bir kurum yoktu.

Hiçbir alanda uzman yetiştirecek kurum yoktu. Pek çok bilim ve uzmanlık alanlarının adı bile bilinmiyordu.

Bu eksikliklere karşın, yurdun her köşesinde, ortaçağ düzeyinde eğitim yapan ve yalnızca din adamı yetiştiren medreseler bulunuyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’ e göre; bir milletin evlatları, amaçları birbirinden farklı öğretim kurumlarında yetiştirilemezlerdi.

Daha Kuruluş Savaşı yıllarında, Cumhuriyet’ i düşünen Mustafa Kemal: Eğitimdeki ikiliği de kaldırmaya kararlıydı.

Samsun’ da, Bursa’ da gittiği bir çok yerde öğretmenleri topluyor, öğretmenlere bu tür eğitimin zararlarını anlatıyor, eğitim ve öğretimde bir birlik sağlanması gerektiğini açıklıyordu.

Yeni Türk Devleti: Laiklik, cumhuriyetçilik ve ulusalcılık temelleri üzerine kurulmuştu. Eğitimin de bu anlayışa uygun hale getirilmesi gerekiyordu.

3 Mart 1924’ te T. B. M. M. ’ de Tevhid-i Tedrisat (Eğitim-öğretimde birlik)kanunu kabul edildi. Böylece eğitim öğretim kuruluşları bir çatı altında toplanarak, Milli Eğitim Bakanlığı’ na bağlandı. Medreseler kapatılarak, modern okullar açıldı.

Eğitim ve öğretim kuruluşları akılcı bir sisteme dayandırılmıştı. Şimdi bu sistemin tüm yurda yayılması gerekiyordu.

Bilginin ve kültürün çabuk yayılması ise kolay okuma yazma öğretilmesine bağlıydı.

Mustafa Kemal, toplumun, bilgisizlikten, az emekle, kısa yoldan, güzel dilimize uyan bir alfabeyle okuma yazmayı öğrenmekle kurtulacağına inanıyordu.

1927 yılında kurulan komisyon, Latin alfabesinden yararlanarak, Türk diline uygun bugünkü kullandığımız Türk Alfabesini hazırladı.

Atatürk, 9 Ağustos 1928 günü, İstanbul Sarayburnu’ nda, yeni Türk Alfabesinin müjdesini verdi. ” Arkadaşlar, zengin dilimizi ifade etmek için, yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. ''

Yeni Türk Harfleri çabuk öğrenilmelidir. Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, öğretiniz. Bunu vatanseverlik, milliyetseverlik ödevi biliniz . Bu ödevi yaparken düşününüz ki bir milletin, bir toplumun yüzde onu yirmisi okuma yazma bilir, yüzde sekseni doksanı bilmezse, bu ayıptır” .

Atatürk. Hayatta gerçek yol göstericinin bilim olduğunu, bilim ve tekniğin çağdaş eğitim kurumlarında, yeni Türk harfleriyle daha kolay ve hızlı öğretileceğini ve yayılacağını biliyordu.

Kalkınmanın, akıl ve bilimin önderliğinde gerçekleşeceğine inanan Atatürk’ün, Milli Eğitime önem vermesi kaçınılmazdı.

Ülkenin bütün sorunlarını, bilimsel gerçeklere, yaklaşım gösteren, gerçek aydınların çözebileceği gerçeğiyle, çağdaş ve yeterli bir eğitime ihtiyaç vardı.

Hiçbir devlet kurucusu, Atatürk kadar eğitim konusunun üzerinde durmamıştır.

İl il dolaşarak tahta başında, yeni Türk harflerini toplumumuza benimsetmeye, öğretmeye çalışan da O’ dur.

1924 yılında Samsun Ticaret okulunda eğitimin önemini şu sözleriyle vurguluyordu.

“ Eğitimdir ki bir milleti ya hür bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti kölelik ve yoksulluğa terkeder.

Bugün eğitimde yaşadığımız problemleri biliyoruz. Bilimsel çalışmalarda üniversitelerimiz ilk beş yüze giremiyor.

Her şeyden önce eğitimin sorunlarını çözmeliyiz. Kalkınmamız ve geleceğimiz buna bağlıdır.

Erdoğan Şahin

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..