Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kamu Yönetimi Bilim Uzmanı ABDULLAH BEDELOĞLU

http://blog.milliyet.com.tr/abdullahbedeloglu

31 Ekim '10

 
Kategori
Tarih
 

Atatürk ve medeniyetler çatışması

Atatürk ve medeniyetler çatışması
 

Huntington'un medeniyetler Haritası ve yalnız ülke Türkiye


ATATÜRK ve MEDENİYETLER ÇATIŞMASI:
Osmanlı Devleti sahip olduğu kültüründen dolayı diğer medeniyetlerin düşmanlığını kazanmıştı. Osmanlı Devletine göre Dünya’nın bir tek Güneş’i vardı. Onun için devlet de tek olmalıydı. Bu devlet İslam medeniyetinin devletiydi. Onun için öncelikle diğer İslam devletleri yok edilmeli, valilik yönetimleri altına alınmalıydı. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra Anadolu Beylikleri ve diğer İslam Devletleri’ni yok etme süreci başlar.

Aynı dönemde Fransa, İspanya’daki İslam Devleti’ni yok etme girişimini başlatır. Bu devlete karşı Büyük Selçuklu Devleti zamanında Nizam-ı Mülk Medreseleri İdarecisi olan İmam Gazali modern bilimi ret ederek modern bilimin öncüsü İslam bilginlerini, Endülüs Devleti’ni ve alimlerini kâfir ilan ederek medeniyetler savaşını başlatmıştı. Başlatması ile kendi sonunu da hazırladı. Cengiz Han ve soyu tarafından yok edildi. Osmanlı Devleti’nde de bilgin yetişmemiş rastlantı eseri yetişenler de Piri Reis gibi hain ilan edilerek öldürülüyordu.

Düşmanımın dostu düşmanımdır diyerek Avrupa ve Kuzey Afrika Müslüman Devletlerine karşı Osmanlı ve Fransız dostluğunun temeli atıldı. Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika İslam ülkeleri ile diğer Karadeniz çevresindeki Türk devletlerine serbest ticaret ve dolaşım hakkını(kapitülasyon hakkını) tanımadı.


Bunun için iki metod uygulandı:

a) Hıristiyan devletlere kapitülasyon hakkı verip Türk ve Müslüman devletlere kapitülasyon hakkı vermemek. b)Cebelitarık Boğazı, Kıbrıs ve 12 adalar gibi yerleri Hıristiyanlara vermekti.


Bu da Karadeniz ve Akdeniz’i Fransız gölü haline getirdi.Bu süreçte Türk İslam devletlerini karaya hapsetmek hedeflenmişti.Kuzey Afrika ve Avrupa İslam devletlerini yok etme deniz yoluyla ticaretini serbest dolaşımını engelleme süreciydi bu. Aynı zamanda peygamber torunlarının devletini yok etme süreciydi. İspanya, Mısır peygamber soyundan kişiler tarafından yönetiliyordu.

Fransa modern bilimlerde ilerliyor Osmanlı devleti modern bilimlere, bilim adamlarına husumet besliyordu. Osmanlı’da bilim saray memuru ve padişah soyunu eğitmek için gerekliydi. Halk bilimden uzak sadece dini ibadeti yerine getirmek için gerekli bilgiyi öğreniyordu. Osmanlı Devleti Peygamber soylu yönetim Devleti olduğunu ilan eden İran’a da saldırdı. Ama uzun süren savaşlar sonunda 1639 Kasrı Şirin Anlaşması’ndan sonra bir daha savaşmadılar.

Osmanlı –Fransız işbirliğine karşı Arap-İngiliz işbirliği ortaya çıktı. Osmanlı Devleti de zaman zaman İngilizlerle işbirliği yaparak Akdeniz’de diğer Müslüman devletlerin serbest dolaşımını engelledi. Osmanlı’nın Fransa’ya kapitülasyan vermesi, Osmanlı Devleti’ne Akdeniz’den burnunu çıkarma hakkı vermiyordu. Çünkü Fransa’nın değil İspanya’nın topraklarıydı Cebelitarık Boğazı.Fransa’nın Osmanlı Devleti’nden aldığı kapitülasyon hakkını başka devletlere verme hakkı vardı. Fransız bayrağı taşımak şartı ile İngiltere, Hollanda, Danimarka gibi devletler de bu hakka kavuşmuştu. Bu devletletlerde Osmanlı Devleti’ni Akdeniz’e Fransa ile birlikte hapsetti. Fransa Cebelitarık Boğazı’nı en güçlü olduğu, papa tarafından tüm Hıristiyan aleminin imparatoru ilan edildiği Napolyon Bonapart döneminde dahi almadı.

Cebelitarık Boğazı’nın Eski çağdaki adı Calpe’dir. Şimdi ise Arap komutanı Tarık bin Ziyad’ın adını taşır. Tarık boğazın güvenliğini sağlamak için burada bir kale yaptırmıştır.

Cebelitarık 1462’de Araplardan İspanyollara geçmiş, 1502’de resmen İspanyol topraklarına katılmıştır.

Osmanlı Devleti işgal ettiği Müslüman devletlerin hazinesini İstanbul’a taşımak için donanmaya ihtiyaç duyuyordu. MISIR hazinesi Salih Paşa komutasındaki gemilerle İstanbul’a getiriliyordu. Kutsal Roma-Cermen (Almanya İmparatorluğu) ve İspanya Krallığı, Papalık ve Venedik hükümetleri, Mısır hazinelerini ele geçirmek için Osmanlı Devletine karşı ittifak kurdular. Bu birinci nedendi ama asıl ikinci neden önemliydi.

Yeni ortaya çıkan Fransız Devleti Roma-Cermen İmparatorluğu yüzünden zor günler yaşıyordu. Fransızlar Alman İmparatorluğu’nu karaya hapsetmek istiyordu. Alman İmparatorluğu İngiltere, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Norveç içinde bir tehlike arz ediyordu. Fransa Almanların sıcak denizlere inmesini engellemek için Osmanlı Devleti ile anlaştı. Kanuni Alman İmparatorluğu’na saldırdı. Bu ittifak Alman İmparatorluğu’nun Akdeniz üzerindeki olmayan egemenliğini kaldırdı. Bu da Fransa, İngiltere, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Norveç’in önünü açtı. Almanya’nın, Rusya’nın ve Asya’daki Türk devletlerinin, Akdeniz ve Karadeniz’de dolaşımı engellendi.

Osmanlı Devleti karadan taşıyamadığı Arap Müslüman ülke hazinelerini denizden taşımak için bir deniz şeridi oluşturdu. Kara yolu tehlikeliydi. Güvenli olmadığı için Osmanlı padişahları Hac’a gitmiyordu.
3. Neden ise Hıristiyanlar ve Yahudiler için Kudüs Mekke gibi önemliydi. Onlar içinde Hacca gitmek dini vecibeydi. Memluklar onların Hac vazifelerine engel oluyordu. Osmanlı Devleti Fransa’ya verdiği kapitülasyon ile bu yasağı kaldırdı. Hacca gitmek serbest olduğu ve Fransa Devleti’nin koruma ve garantörlüğünde olduğu için Haclı savaşı da böylece tarihe karıştı. Haclı savaşanın ortadan kalmasının bir nedeni de Osmanlı’dan önce, Fransızlar, İngilizler,İtalyanlar, Almanlar, İspanyollar, Ruslar vs siyasi ve ekonomik birliklerini sağlayamayan devletlerdi. Düzenli ordu çıkaramıyorladı. Osmanlı Devleti politikası bu devletlerin siyasi ve idari birlik oluşturmalarını, düzensiz Haclı ordusu yerine düzenli Fransız, İngiliz, Rus Orduları ile karşı karşıya kalmasına, savaşmalarına sebep oldu. Düzensiz, eğitimsiz papa fermanı ile toplanan Haclı orduları dönemi kalktı, düzenli, eğitimli, ateşli silahlarla, toplarla donatılmış ordularla savaş dönemi başladı.
OSMANLI DEVLETİ ÖNCESİ AVRUPA’DA SİYASİ, ASKERİ, İDARİ VE EKONOMİK BİRLİĞİ SAĞLAMIŞ BİR DEVLET YOKTU
Ünlü yazar Voltaire’ye göre Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu tabiri doğru değildi. Ne kutsal, ne Roma ne de imparatorluk lafı hiçbiri doğru değildi.
Tarihin en karmaşık yapılı devleti ve hükümetinin unvanlarının en kalabalık olduğu imparatorluk Mukaddes Roma-Germen’di.

800 yılı Noel’inde Papa III. Leon, Frankların ve Lombardların kralı Charlemagne’a Roma İmparatorluk tacını giydirdi. Herhalde Roma’ya kadar Papa’nın elini öpmeye gelen, Po Ovası’nı ele geçiren, Lombard demir tacını giyen Charlemagne, uzun müzakereler sonucu bu unvanı almasının her iki tarafın da hayrına olacağı konusunda Papa’yı ikna etmişti. Bugünün Avrupa tarihçiliği bu olayı dünya tarihinin dönüm noktası olarak gösterir; tartışılmalıdır.

Napolyon sona erdirdi
Charlemagne bugünkü Fransa’yı, Almanya’yı, Benelüks ülkelerini, dahası Bohemya’da Avarları dize getirdi. Saksonya’daki Cermen tanrılarına tapan kabileleri gaddarca kılıçtan geçirdi, uzun yıllar soydu. Kuzey İtalya’nın Lombardlarına aynı şeyi yaptı. Papalık ona boyun eğdikçe o Papa’nın eteğini öptü. Bir bakıma Avrupa Birliği’nin ilk kurucusu sayılır.

Ne var ki ölümünden sonra imparatorluğu dağıldı. İmparatorluğunun başkenti Aachen idi (Aix-la-Chapelle). Haleflerinden I. Otto 962’de Mukaddes Roma İmparatoru olarak taç giydi. “Roma” da “mukaddes” de boş laflardı, sözü geçen bugünkü Almanya’ydı. O da kuruluşu ve yapısı itibariyla parça parça unsurların birbirine kontrat zinciriyle bağlanmasından oluşuyordu. Arada Macaristan kralı Sigidmund bile bu imparatorluğun başına geçti. Fakat yabancı imparatorlar bir istisnadır.

15’inci asırdan beri Avusturya Habsburg hanedanının Büyük Dükaları imparatorluk tacını giyerlerdi. Yalnız burada da bir tuhaflık vardır. Bugünkü Küçük Avusturya’nın toprakları bu imparatorluğa dahildi ama o günkü Avusturya’nın sonradan ele geçirdiği Bohemya, Slovakya, Slovenya gibi ülkeler hiçbir zaman bu birliğe girmedi. Onlar Avusturya’nın çeyiz sandığında tuttuğu zenginliklerdi.

1806’da Napolyon Avusturya’yı hayatta bırakmaya kararlıydı. İmparatorun kızını da yani Marie-Louise’i de kendine imparatoriçe olarak seçecekti. Tabii ki Fransa imparatoriçesi değil, Fransızların imparatoriçesi olarak. Charlemagne’ın Roma’da taç giymesinden tam 1004 sene sonra, öbürü gibi Papa’nın ayağına giderek değil de Papa’yı ayağına çağırarak taç giydi. Böylece Voltaire’in alaylarına hedef olan- 1000 yıllık, ismi var cismi farazi Roma İmparatorluğu’nu sona erdirdi.

Kaçınılmaz bir yanlış
1806’nın 6 Ağustos’unda “Alman milletinin Mukaddes Roma İmparatorluğu” tarihin arşivine kaldırıldı ve Viyana’daki İmaparator II. Franz da yeni kurulan Avusturya İmparatorluğu’nun I. Franz’ı oldu. Bugün Viyana’da Ring Caddesi’nden Holfsburg’a girerken altından geçilen takın üzerinde “İmparetor Austriae Francikus Premus” yazar. Avusturya imparatorlarının bazıları Roma İmparator unvanını kullanmışlardı. Osmanlı Viyana ile yazışmalarında bu unvanı genelde kullanmamış, zaman zaman Roma Çezarı demiştir.

Okul kitaplarımızda hep Avusturya İmparatorluğu’ndan bahsediyoruz. Bu bir yerde kaçınılmaz bir yanlış. Ama onca muharebe yaptığımız, başkentleri Viyana’larını kuşattığımız Avusturyalıların aslında Almanya İmparatorluğu’na ait olduğunu bilelim. Kendileriyle 1792 Ziştovi Barışı’ndan beri bir daha harp yapmadık. Avusturya İmparatorluğu’nun ömrü ise 204 sene evvel bu ağustos ayında başladı. Kültürel ilişkilerimiz vardı. Ama ruhsal yakınlığımız olduğu söylenemez.

Kıbrıs-Bosna pazarlığı
Birinci Büyük Savaş’ta müteffiklerimiz olduklarında adı Avusturya-Macaristan’dı. 1878 Berlin Kongresi’nde; Bismark ve Andrassi “Kıbrıs’ı İngiliz’e bırakırsanız, Bosnayı’da bize bırakın” sloganı ile bölgeyi işgal ettirme kararı aldırdılar. 2. Meşrutiyet yıllarında da ilhak edildi.
Almanlar sıcak denize bu sayede ulaştılar.
Yahudiler para karşılığı Filistin'den toprak istedi vermedi, denilen Padişah II. Abdülhamid, Almanya'ya Kıbrıs'la birlikte Bosna-Hersek'i bedavaya eşantiyon olarak vermekte bir sakınca görmüyordu.

Tarihin en karmaşık yapılı devleti ve hükümetinin unvanlarının en kalabalık olduğu imparatorluk Mukaddes Roman Germendi. Maiyetinde onlarca kral ve grand dük gezerdi. Çok uzun zaman gezinen bu krallardan birisi de 12’nci asırdan beri ellerinde bulunmayan Kudüs’ün kralı idi. Bir bakıma 19’uncu yüzyılının başında daha tutarlı devlet yapılarının sahneye çıkmasıyla Roma-Germen İmparatorluğu denen gürültülü kuruluş ortadan kalkmıştır.

İlber Ortaylı
(Milliyet, 22.08.2010)


1538 Preveze Deniz Savaşı’dan sonra Fransa ve İngiltere rahatlamıştı. Kutsal Roma-Cermen (Alman)İmparatorluğu karada ve denizde güç kaybetti. Alman ve İtalyan birliği dağıldı. Avrupa’da beylik dönemleri ortadan kalkmaya başladı bu ülkelerde. Bu da İngiltere, Hollanda, Danimarka,Norveç, Belçika gibi ülkelerin güçlenmesini sağladı. Bu devletler Akdeniz’de seyahat, ticaret ve korsanlık yapmaya başladı.

Cebelitarık Boğazı’nın eski çağlardaki adı Calpe’dir. Şimdiki adı ise Arap komutanı Tarık bin Ziyad’dan gelmektedir. Tarık, boğazın güvenliğini sağlamak için burada bir kale yaptırmıştır. Cebelitarık 1462’de Araplardan İspanyollara geçmiş 1502’de resmen İspanyol topraklarına katılmıştır. 24 temmuz 1704’te İngiltere-Hollanda deniz kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir. 1705 tarihindeki Utrecht Antlaşması’yla İspanya kaleyi İngiltere’ye iade etmeyi kabul etmiştir.

Osmanlı Devleti hiçbir zaman Cebelitarık Boğazı’nı almak için savaş yapmadı. Çünkü İspanyol ya da İngilizlerin elinde olması diğer Türk ve Müslüan devletlerin Akdeniz’e hapsedilmesi bakımından önemliydi.

Osmanlı Devleti Akdeniz’e hiç bir zaman hakim olamamış, ancak diğer Avrupalı devletlere Akdeniz ve Karadeniz’de serbest ticaret ve dolaşım hakkını, Hıristiyanların can mal ve ibadet hürriyetini getirmiştir. Avrupalıların haçlı seferleri ile yapamadığı, kazanamadığı hakkı Osmanlı Devleti, Fatih kanunnameleri ve kapitülasyonlarla onlara verdi.

Türklerin ve Müslümanların mal güvenliğini ise Mülkiyet hakkı padişahındır deyip halkın elinden alarak sağladı. Malı olmayan halkın mal güvenliği sorunu da böylece ortadan kalkmış oldu. Yavuz Sultan Selim 15 bin Kızılbaşı (Alevi) öldürerek Anadolu’da din ve mezhep birliğini sağladı.

Fransa, İtalya’da etkili olan İspanya’daki Müslüman devletin 1499 yılında yıkılışından sonra Cebeliktarık Boğazı İspanya’nın kontrolündeydi. Osmanlı ve diğer Türk ve Arap devletleri Akdeniz’e İspanya tarafından hapsedilmişti.

Osmanlı Devleti, Türk Devletlerinin Karadeniz’e inmesini engellemek için Ruslarla anlaşmıştı. Rusların Türk Devletlerini işgali tamamlanınca Ruslar Osmanlı Devletini işgal etme Karadeniz’i ele geçirme planları yapmaya başladı. Rusların Osmanlı Devletini ve İstanbul’u tehdidi üzerine Osmanlı Rus savaşı başladı. Rusların Karadeniz’e inmesini engellemek için Osmanlı-Fransız işbirliği İngilizlere de kapitülasyon Akdeniz ve Karadeniz’de serbest ticaret ve korsanlık hakkı tanınarak sağlandı. Kanuni Sultan Süleyman 1535 yılında Fransızlara ve Fransız bayrağı takanlara bu hakkı tanımıştı. Akdeniz ve Karadeniz Fransız gölü oldu.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Ruslar Ege adalarını ve Balkanları ele geçirdi. Osmanlı Devleti anlaşma istedi. Anlaşma sonunda Ruslar Kapitülasyon hakkını elde etti. Karadeniz ve Akdeniz Rus gölü haline geldi.

17 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan ve henüz tahta yeni çıkan I. Abdülhamit tarafından tasdik edilen, yirmi sekiz maddelik bu antlaşmaya göre[1] :

1.Kırım Hanlığı’yla Kuban ve Bucak Tatarları siyâsî bakımdan müstakil olup, ancak dînî işlerinde Hilafet makamına tâbi olacaklardır.
2.Kılburun, Kerç, Yenikale ve Azak Kalesi’yle Dinyeper (Özi) ve Buğ (Aksu) nehirleri arasındaki arazi, Rusya’ya terk edilmiş ve Aksu hudut kabul edilmiştir.
3.Ruslar tarafından işgal edilen Besarabya, Eflak, Boğdan ve Gürcistan ülkeleriyle Akdeniz adaları Osmanlılara iade olunacaktır.
4.Rus ordusu, Bulgaristan’da Tuna’nın sağ sahilinden, bir ay içinde sol sahiline çekilecektir.
5.Babıali, İmparatorlukta Hristiyan diniyle kiliselerini, daimî surette himaye edecektir.
6.Rus sefirlerinin, Eflâk ve Boğdan vaziyetleri hakkındaki müracaatları dikkate alınacaktır. (Bu madde mucibince memleketin işlerinde Rus müdahalesine devamlı açık kapı bırakılmış oluyordu.)
7.Rus ticaret gemileri, Karadeniz’le Akdeniz’de hareket serbestîsine sahip olacak ve istedikleri zaman boğazlardan geçebilecekler ve Osmanlı limanlarında kalabileceklerdi. Böylelikle Karadeniz bir Türk gölü olmaktan çıktı.
8.Ruslar İstanbul’da elçilik bulundurabilecek ve Balkanlarda konsolosluk bulundurabileceklerdi. Bu da Rusların Panslavizm politikasına zemin hazırlamıştır.
9.İngiltere ile Fransa’ya verilen kapitülasyonlar, Rusya’ya da aynen tanınacaktır.
10.Osmanlı Devleti, savaş tazminatı olarak, üç senede ve üç taksitte, Rusya’ya on beş bin kese akça verecektir. Osmanlı Devleti tarihinde ilk defa savaş tazminatı ödemiştir.
11.Orta Kuzey Kafkasya’da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında tarafsız bir bölge olan Kabartay ya da Kabardiya, Rusya’ya ilhak edildi.
MISIR
Mora’da patlak veren isyanı bastırmakta güçlük çeken Osmanlı Devleti Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi. Bu başarısına karşılık Mora ve Girit valilikleri söz verildi. İsyan bastırıldı ama 1829’daki Edirne Antlaşması’yla Mora, Yunanistan’a verilince Kavalalı Mehmet Ali Paşa bu sefer de Suriye valiliğini istedi. Ancak Mehmet Ali Paşa’nın genişleme siyasetinden çekinen Osmanli hükûmeti Mehmet Ali Paşa’nın bu isteğini reddetti.
Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa Filistin’e yürüdü ve Akka Kalesi’ni ele geçirdi. Osmanlı hükûmeti Mehmet Ali Paşa’nın üstüne ordu gönderdiyse de Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır kuvvetleri tarafından bozguna uğratıldı. Mısır Kuvvetleri Halep, Şam ve Adana’yı ele geçirdiler. Konya’da Sadrazam Reşit Paşa’nın kuvvetlerini de yenip Kütahya’ya kadar ilerlediler.
II. Mahmut İngiltere ve Fransa’dan yardım istedi. Ne var ki Fransa’nın Mehmet Ali Paşa’yı desteklemesi, İngiltere’nin de Osmanlı’nın içişlerine karışmak istememesi üzerine beklediği yardımı alamadı ve Rusya’dan yardım istemek zorunda kaldı. Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması yapıldı ve Rus donanması İstanbul’a demirledi.
Hünkâr İskelesi Antlaşması 8 Temmuz 1833 tarihinde İstanbul’un Hünkâr İskelesi semtinde Osmanlı Devleti’nin Rusya’yla imzaladığı bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşmasıdır.
Sultan II. Mahmut 1829 yılında Rusya’yla yapılan savaşı sonuçlandıran Edirne Antlaşmasını imzalamıştı. Bu arada Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı Devletine isyan etti. Osmanlı Devleti isyanı bastırmak için Rusya’dan yardım istemek zorunda kaldı. Rusya Mısır’a baskı yaparak 1833 yılında Osmanlılarla Kütahya Antlaşmasını yapmalarını sağladı. II. Mahmut barışı sağlamış olmakla birlikte kendini güvencede hissetmiyordu. O yüzden Rusya’yla bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması yapmaya karar verdi.
8 Temmuz 1833’te imzalanan antlaşma, 6 açık ve biri gizli olmak üzere yedi maddeden meydana geliyor ve 8 sene için geçerli sayılıyordu. Antlaşmanın açık maddelerinde;
1. İki devletin sadece savunma maksadıyla bu antlaşmayı imzaladığı,
2. Herhangi bir savaş vukuunda birbirlerine yardım edecekleri,
3. Yardımı isteyenin diğerinin masraflarını karşılayacağı,
4. Sürenin 8 yılı aşmayacağı,
5. İki ay içinde onaylanacağı,
gibi hususlar bulunuyordu.
Gizli maddede ise; Rusya, Batı ile savaşa girdiği anda, Osmanlıların, boğazları Batılılara kapatacağı hususu vardı. Bu madde, Rusya’nın bu dönemde rekabet içinde olduğu Birleşik Krallık ve Fransa’ya karşı konmuştur.
Bu antlaşma ile Boğazlar sorunu ortaya çıkmıştır. Boğazlar sorunu 1841’deki Londra Konferansı’nda tekrar ele alınmıştır.

Boğazların Rusya’nın eline geçmesinden endişe eden İngiltere ve Fransa’nın araya girmesiyle Kütahya Antlaşması (1833) imzalandı. Antlaşmaya göre Mısır, Suriye ve Girit valilikleri Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya, Cidde ve Adana valilikleri de oğlu İbrahim Paşa’ya verildi.
Antlaşmadan her iki tarafta hoşnut olmadı. II. Mahmut Mısır valisini ortadan kaldırmak ve kaybettiği toprakları geri almak istiyordu. Osmanlı ordusu ile Mısır ordusu Nizip’te karşılaştı. Osmanlı ordusu tekrar bozguna uğrayınca Rusya’nın soruna el atmasından ve Mehmet Ali Paşa’nın güçlenmesinden çekinen Avrupa Devletleri konuyu görüşmek için Londra’da konferans düzenledi.
Londra’da imzalanan antlaşmaya göre Suriye, Girit ve Adana Osmanlı Devletine geri verildi, Mısır ise Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve soyundan gelenlere bırakıldı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa başta antlaşmayı kabul etmese bile İngiltere ve Avusturya’nın Beyrut’a asker çıkarması ve İngiliz Donanması’nın Lübnan kıyılarını topa tutması üzerine antlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı.


Mısır’ın Akdeniz’de serbest dolaşımını engellemek için 1838 yılında(Balta Limanı Anlaşması) önce İngilizlere kapitülasyon hakkı verdi. Akdeniz ve Karadeniz İngiliz gölü haline geldi. 1838-1841 yıllarında Osmanlı Devleti, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz’le de kapitülasyon anlaşması imzalandı. Bu antlaşmalar kapitülasyon sistemini sağlamlaştırdı. Akdeniz ve Karadeniz tüm bu devletlerin gölü haline geldi.
Kıbrıs’ın İngilizlerin Eline Geçmesi

1878‘de Osmanlı-Rus savaşını fırsat bilen İngiltere, Ruslara karşı yardım vaadi ile, Kıbrıs‘ı yılda 92000 altına kiralamayı başardı. Fakat, bu kiralama geçici idi. Tehlike geçtikten sonra ada yeniden geri verilecekti. Yani Kıbrıs İmparatorluğun bir parçasıydı. Padişah kira anlaşmasına (Ayestafanos-Yeşilköy) imza atmadan önce (Hukuku Şahaneme asla halel gelmemek üzere muahedenameyi tasdik ederim) notunu düşmüş ve sonra imzalamıştı.
Fakat İngiltere adaya yerleştiği günden itibaren Kıbrıs‘ı nasıl ilhak edeceğinin hesabını yapmıştı. Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun Almanya yanında 1. Dünya savaşına katılması ile böyle bir fırsatı bulmuş ve yayınladığı bir emirname ile Kıbrıs‘ı ilhak ettiğini duyurarak, her yıl ödemesi gereken 92 bin altını da ödemeyi durdurmuştu. Sonunda 20 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın 20. maddesi ile Ada hukuken de İngiltere‘ye bırakıldı.
İngiliz yönetiminin ilk yılından itibaren Rumlar Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) taleplerini tırmandırmaya başladılar.
Kıbrıs-Bosna pazarlığı
Birinci Büyük Savaş’ta Almanya müteffiklerimiz olduklarında adı Avusturya-Macaristan’dı. 1878 Berlin Kongresi’nde; Bismark ve Andrassi “Kıbrıs’ı İngiliz’e bırakırsanız, Bosnayı’da bize bırakın” sloganı ile bölgeyi işgal ettirme kararı aldırdılar. 2. Meşrutiyet yıllarında da ilhak edildi.
Kıbrıs ile birlikte padişah Bosna’yı da satmıştı.


1878 yılında Kıbrıs İngilizlere verildi. Arapların ve diğer Türk devletlerinin, Rusların Akdeniz ve Karadeniz’de dolaşımı böylece güya engellendi. Yunanistan bağımsızlık ilan edince 12 adaları İtalya’ya (1912 yılında)verdi. Akdeniz ve Karadeniz İngiliz, Fransız ve İtalyan gölü haline geldi. Ancak İrtica’ ya göre padişah bunları akıllı olduğu için verdi. Amacı İngiliz, Fransız ve İtalyanları birbirine düşürmekti. Onlar birbirine düşecek I. Dünya savaşı çıkacak, savaşta birbirlerini yok edecekler savaştan sonra Osmanlı saldırarak Kıbrıs’ı, 12 adaları, kaybedilen bütün toprakları geri alacaktı. Bu tez çürük çıkmıştı. I. Dünya savaşından söz konusu devletler askeri gücünü artırarak çıktı. Tersine bu devletler Anadolu’yu da işgal etti.

Ruslar ayrı bir medeniyetin temsilcisi olmuştu. Hıristiyanlığın Ortodoks Mezhebindendiler. Katolik ve Protestan olan Avrupa ile bir medeniyet çatışması içindeydi. Evrensel Krallıktan yanaydı. Bu da Rusları durdurmak için Osmanlı Fransız-İngiliz İşbirliğine sebep oldu. Günümüzde de bu işbirliği Nato çatısı altında sürdürülmektedir.

Osmanlı Devleti ve Fransız işbirliği ile karaya hapsedilen Türkler Ruslarla birleşerek Sovyetler Birliği İmparatorluğunu kurarak sıcak ve soğuk denizlerde serbest dolaşımını (kapitülasyon) hakkını elde etmeye çalıştı.

Roma Devleti ve Avrupa’daki İslam Devleti Cumhuriyet taraftarıydı. Osmanlı Devleti Cumhuriyete ve bilime karşıydı. Avrupa Endülüs ve Roma devletindeki gibi halk meclisleri Osmanlı devletinde görülmez. Ancak 1453 yılında Roma Devleti ve 1499 yılında Avrupa İslam devleti yıkılınca Avrupa halkları cumhuriyet isteklerini yükselttiler. İngiltere sonra Amerika, sonra da Fransa 1789 yılında Cumhuriyeti kurdu. En tekâmül etmişi Fransız Cumhuriyeti oldu. Cumhuriyet gelişimini sürdürdü. Sonunda günümüz demokrasilerine dönüştü. Demokratik Cumhuriyet adını aldı.

Osmanlı Devleti 1900’lü yıllarda işbirlikçilerini kaybetmişti. Tüm medeniyetlerin düşmanıydı. İşbirlikçileri Dünya’nın %85 ini ele geçirmişti. Sıra Osmanlı Devletine gelmişti. Osmanlı Devleti,medeniyet, cumhuriyet, insanlık düşmanı olarak görülen devletti. Dünya'da bağımsız Müslüman bir devletin varlığına tahammül edemeyen bir ganimet devleti olarak görüldüğünden Dünya’nın en ücra köşesindeki insanlar Osmanlı Devleti’ne düşmandı. Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi Avustralyalı, Hindu, Yamyam Afrikalı, Yeni Dünya, Eski Dünya halkları ganimet uygarlığı devleti yok etmek için Osmanlı Devletine karşı savaşmak için toplanmıştı.

Osmanlı'ya olan düşmanlık bir millet, ya da bir kaç milletin düşmanlığı değil tüm insan kavimlerinin düşmanlığıydı. Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle “bütün akvam-ı beşer” dir.

Atatürk bu olguyu biliyordu. Öncelikle medeniyet düşmanlığını, medeniyetler çatışmasını ortadan kaldıracak, toplumsal ilerlemenin, ilim ve fennin önünü açacak devrimlere yöneldi. Ganimet devletçiliğinden üretim devleti, milleti oluşturmaya yöneldi.Yaptığı devrimlerde bunu başardı pek çok Avrupalı devletten daha modern bir devletin doğmasına sebep oldu. ATATÜRK BÖYLECE TÜRKİYE’Yİ MEDENİYETLER ÇATIŞMASININ DIŞINA ÇIKARDI. Türkiye’nin dünyanın saygın devletlerinden biri olmasını sağladı.

Günümüzde halen medeniyetler çatışması sürmektedir. Bu medeniyetler çatışması zayıf medeniyetlerin çöküşü ile sonuçlanmaktadır. Sovyetler Birliğinin çözülmesine sebep olmuştur. Bu Birleşmiş Milletler 5 daimi üyesinden birinin çözülmesi ve yeni uygarlık düzenine katılması açısından önemlidir. Irak ve Afganistan yakın zamandaki medeniyetler çatışmasından biridir. 1993 yılında yazdığım kitapta günümüz harplerini medeniyetler çatışması ve sömürgecilik belirleyecek diye yazmıştım. Saddam Kuveyt’i işgal etti. Saddam’ın başına gelenler sömürgecilik için Ülke işgal etmek isteyen devletlerin korkmalarına bu isteklerine fren yapmalarına sebep oldu. Dünya tarihinin en barışçı yılları günümüzde yaşanmaktadır. Dünya tarihin hiçbir döneminde bu kadar barış dolu bir zaman görmedi.

Medeniyetler Çatışması, Samuel Huntington tarafından işlenen, Soğuk Savaş sonrasına tekabül eden 1990’lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya başladığını ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade eden bir tezdir.

Huntington bu tezini ilk olarak 1993 yılında Foreign Affairs adlı akademik dergide yayınlanan bir makalesinde ele almış, ardından da 1996 yılında çalışmasını genişleterek kitaplaştırmıştır.

Huntington’ın makalesinin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisinde ’Medeniyetler Çarpışması’ başlığıyla (1948 Cilt: 3 Sayı: 1-2 Sayfa. 247-254) yayınlanmış bir Türkçe çevirisi de mevcuttur.
Abdullah Bedeloğlu

 
 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 152
: 2363
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yü..