Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Avrupa'da Türk aile yapıları ve eğitim anlayışları

Avrupa'da Türk aile yapıları ve eğitim anlayışları
 

Çocukların aile, okul ve iş yaşamlarında başarılı, mutlu ve verimli olabilmeleri için anne-babaların neler yapabilirler? Çocuk eğitiminde anne ve babaların günlük yaşamdaki tutumlarınızın, aile içinde yetişkinler arasındaki, ebeveynle çocuklar arasındaki ve başka şahıslarla ilişkilerinizin çocuk üzerindeki etkileri irdelenmelidir.

Çocuğun küçük yaşlarda aldığı sevgi ve eğitim, gördüğü ilgi ve saygı geleceğini ve kişiliğini belirleyen en önemli faktörlerden biridir Çocuklar nasihattan çok bizim davranışlarımızdan öğrenmektedirler, bu nedenle en önce kendimizi samimi olarak incelememiz gerekmektedir.
Çocuğun gelişim düzeyine gore, çocuklara verilecek özgürlükler ve aynı zamanda konulacak sınırlar ele alınmalıdır.

Çocuğun ilk 6 yılı, bireyin gelişiminin temel taşlarını oluşturması, temel bilgi ve becerilerin bu erken gelişim yıllarında kazanılması nedeniyle önem taşır.
Özellikle yaşamının ilk 72 ayı çocuğun kişlik oluşumu yönünden çok önemli bir dönemdir. Bu süre içerisinde çocuk, kendisine uyarıcı bir çevre sunan, sevgi gösteren ve sağlıklı gelişimini sağlayan anne-babaya ihtiyaç duyar.
0-6 yaş arası, çocuk gelişiminin hızla yönlendiği kritik yıllardır. Bu erken gelişim yıllarında temeli atılan beden gelişimi, psikososyal gelişim ve kişilik yapısının, ileri yaşlarda yön değistirmekten çok aynı yönde gelişme şansı daha yüksektir.
Burada anne-babaya çok önemli görevler düşmektedir. Örneğin çocuğun kendine özgü dünyası olan bağımsız bir varlık olarak ve hiç bir önkoşula bağlı olmaksızın kabul edilmeye, sevgi ve ilgi görmeye ihtiyacı vardır.

Bütün bunları gerçekleştirmek, çocuğu tanımak, yeteneklerini sınamak ve gelişimini teşvik için anne-babanın yeterince zaman ayırması ve uygun faaliyetlerde bulunması gerekmektedir.

Çocuklarının hızlı bir büyüme ve köklü bir ruhsal değişim gösterdikleri ilk gençlik yılları, çoğu anababayı bazen çaresizlik içinde bırakabilir.
Anababalar çoğu kez “hırçınlaştı, huysuzlaştı, asileşti, karşı çıkıyor, söz dinlemiyor, ders çalışmıyor, okuldan kaçıyor, elini hiç bir işe sürmüyor, üstüne başına dikkat etmiyor, kötü yollara düşmesinden korkuyorum, ” gibi sözlerle içinde bulundukları zor durumu dile getirirler.
Ergenlik çağı sadece anababalar için değil, geçirmekte oldukları köklü, bedensel ve ruhsal değişimlerden dolayı çocukları için de zor bir dönemdir.

Çok duyulan iddialardan biri, Avrupa’da büyüyen gençlerin bulunduklari ulkenin kimliği ile Türk veya ailelerinin kültürel sosyal izasyonunun belirlediği kimlik arasında bocaladıklarıdır. Bu iddia gerçeği ne denli yansıtıyor?
Günümüzde tek etnik kökenden oluşan toplumlarda bile tek tek bireylerin veya çeşitli kısaslara göre kendini farklı tanımlayan/algılayan grupların yaşam kültürleri arasında büyük farklılıklar var. Farklı ülkelerde yaşayan ve farklı kültürel kökenlerden gelen bazı insan grupları kendi kimliklerini büyük ölçüde benzer şekilde tanımlayabiliyorlar.
Bunlar göz önüne alındığında ”sorun gençlerin mi, yoksa çoğunluk Avrupa toplumu ve azınlık toplumlarının mı?” sorusu ortaya çıkıyor. Çoğunluk toplumu gizli ve açık asimilasyon talebi ile yabancı kökenli gençlerin muhakkak bu toplumun değer yargılarını ve yaşayış biçimlerini kabul edip buna uygun şekilde yaşamalarını istiyor olabilir mi? Gençlerin içinden çıktıkları azınlık toplumları ve aileleri de gençleri çoğunluk toplumuna kaybedecekleri korkusunu mu yaşıyorlar?
Gençlerin belirli bir bölümü çoğunluk ve azınlık toplumunda görüp öğrendikleri yaşam biçimi ve değer yargılarının beğendikleri yanlarını alıyorlar. Kendileri için iki toplumun anlayışlarından farklı yeni bir kimlik tanımlaması yapıyorlar.
Toplantıda kimlik tanımlarına göre gençlerimiz arasında göze batan temel eğilimler ve bunların aile, çocuk eğitimi, kadın-erkek ilişkileri ve aralarındaki rol dağılımı, aile içi demokrasi, cinsellik, bireysellik, bağımsız davranışlar, gibi ptoblemleri ele almaliyiz.

Görücü usulü ve aracılar vasıtasıyla evlenmek sadece Türk toplumuna özgü bir olgu değildir. Dünyada yapılan evliliklerin büyük bir kısmı bu yöntemle gerçekleştirilmektedir. Bu usüllerin ilgili toplumlar açısından çok önemli bir işlevi vardır. Ancak olumlu işlevlerinin yanı sıra olumsuz sonuçları da olabilmektedir. Bir çok genç insan anne ve babaları tarafından evlendirilmekte ve bu anne babalar hiç kuşkusuz çocuklarının ”iyiliğini” düşünerek onlara bir eş bulmaktadırlar. Hollanda’da yaşayan Türklerin belli bir kesiminde yaygın olan bir yaklaşımdır bu. Memleketten ”iyi bir aile kızı veya çocuğu” veya genellikle çok yakın akraba çocuğu öncelikli tercihler arasındadır. Bunun bir çok nedeni vardır. Bu nedenlere sosyolojik, psikolojik, sosyal, maddi ve manevi açılardan yaklaşılacak, bu tür evliliklerin getirdikleri ve götürdükleri çeşitli yönleriyle değerlendirip eşler ve aileler arası sorunlar ele alınmalidır. Bu şekilde kurulan ailelerde eşler arası görev dağılımı ve çocuk eğitimi gibi konular işlenmeli. Diğer aile türleri, geleneksellik ve modernite arasındaki aile tipi, modern aile tipi ve ailelerde yaşanan ilişkiler değerlendirilip sorunları çözmeye yönelik olanak ve çalışmalar araştırılmali.

Türk Toplumunda büyük ağırlığı olan ve bir çoğumuzun hiç sorgulamadan kabullendiğimiz bir dizi geleneksel değer yargıları mevcuttur. Bunlar, ”sevgi, saygı, namus, şeref, ayıp, günah, sevap” gibi kavramlarda ifadelerini bulurlar. Bu değer yargılarımızın çocuk eğitimindeki yeri nedir? Ayrıca bizler kollektif bir toplumdan geldiğimiz için benlik gelişimimiz de - özellikle ileri derecede bireyselleşmiş Batı toplumları içinde - daha bir sancılı olmaktadır. Bu konuları irdelemek ve tartışmak, olaylara daha başka bir şekilde bakmak açısından faydalı olabilir.
Diğer önemli konulardan biri de çocuk ve gençlerimizin, yaşadığımız ülkede nasıl bir kişilik ve kimlik geliştirdikleridir.
Yaşadığımız, ”iki kültür arasındaki çatışma” içerisinde bir boğulma mı yoksa kişilik ve kimlik gelişimleri için önemli bir kazanım mıdır? Hangi şartlarda bu kazanımı daha iyi kullanabilmek mümkündür?

Oyun, çocuğun hiç kimsenin öğretemeyeceği konuları kendi deneyimleriyle öğrenmesi yöntemidir. Oyun, sonucu düşünülmeden, eğlenmek amacıyla yapılan hareketlerdir. "Oyun", ”iş”in karşıtı olarak düşünülmektedir, çünkü ”iş”te belli bir sonuç söz konusudur. Oyun bir uyumdur. Oyunun bedensel değeri, oyunun iyileştirici niteliği, eğitsel değeri, toplumsal ve ahlaki değeri nedir? Ayrıca oyun sayesinde çocuklar nasıl bir gelişim göstermekte ve neler ifade etmek istemektedirler. Bu bağlamda en önemli konulardan birisi ise "resim"dir. Çocuklar dille, konuşarak ifade edemedikleri bir çok şeyi, resimleri ile ifade yolunu seçerler.

Eğitim danışmanları ve terapistler olarak edinilen deneyimlerde kristalleşen önemli sorunları veliler ile eğitmen ve öğretmenler açısından (anaokul, okul) aktarilmali, anne-baba/gözlemciler olarak kazandıkları deneyimleri dile getirip çocuklarımızın başarılı bir gelecek kurabilmeleri ve böylece azınlığımızın çoğunluk toplumu içinde saygın bir konum kazanabilmesinin yol, yöntem ve olanaklarını birlikte araştırilmalidır. Her toplumda çeşitli görünümler alan ve Türkler arasında da var olan önemli aile yapısı tipleri ve eğitim anlayışları ile gelenek ve göreneklerin, değer ölçülerinin günlük yaşam içindeki rolleri, baba/erkek, anne/kadın, kız ve erkek çocuklarının farklı konumları irdelenmeli, bunların çocukların okul ve öğrenim kariyerleri ve yaşam biyografileri üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri tartışmaya acilmalidır. Çocuklarımızın başarılı bir gelecek kurabilmeleri, kendilerine güven duygularının pekiştirilmesi ve bağımsız bir kişilik kazanabilmeleri için özellikle erken çocukluk döneminde ihtiyaçları olan teşvik yöntemleri birlikte araştırılmali, sevgi, saygı, disiplin vb. kavramlar birlikte sorgulanıp içerikleri birlikte somutlaştırılmaya çalışılamalidır.

Saygilarimla, Mustafa ucman

 
Toplam blog
: 92
: 2862
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

Hatay-Antakya’da 1963 yılında doğdu. İzmir İmam Hatip Lisesinden sonra 1981 yılında aile birleşim..