- Kategori
- Şiir
Ay çarpınca morarır kanatların
Ay Çarpınca Morarır Kanatların
Gülfer’e
Yalnız pazartesileri değil
Ateşe ve rüzgâra inat
Uzun uzun baktığın
Durmadan içinde akan
Gelgitlerle kıyıya çarpan
Denizkestaneleri ve hurdalara batmış
Küflü kesif kokusuyla
Zihninin kıyılarında iz bırakan
Kenarında bir yudum aldığın
Deniz seni içine alır mı?
İnce bir akıntı boğazını yakan
İnce bir sızı gibi tam şuranda
Ne yaparsan yap ama suya dalma
Derin koyu mavisi alır seni sonsuzluğuna
Gecenin en karanlığında ondan kurtulurum sanma
Balığa çıkma teknelere bakma
Iğrıplara ıstakoz sepetlerine halatlarına
Saçlarının uçları yolunmuş
Kesilmiş tırnakları umutlarıyla
Saklandıkları çukurdan baş uzatan
Çıplak kayanın üstüne tüneyen
Martıların
Ay çarpınca morarır kanatları
Güneş çarpınca bitkin düşer
Çamuru ve balçığı hatırlatır
Küçük dilleriyle yeniden
Bir name bir mugam bir ezgi
Baş döndürücü derin ilahilerle
Şakımaya hazırlar rüzgârda aralıksız
Yeşil bir gözün kararlı bakışı değil mi?
İçine dolan orman
Koca kahverengi yosunlara inat
Hızla sular çekilir içinden
Derken bir boşluk olur
Bir güçsüz bir duman bir beş bilinmez
Korkunç bir kasılma sol bacağında
Atardamara yakın
Aklında tek bir sözcük yok
Boş ve kurak
Diken diken ter içinde
Eski gelenekleri kitapları hatırlatma
Hepsi boş inançmış ama hepsi
Temiz hava, bilginin pırıltısı
Parlayan aydınlık değil
Dar gelir sana kütüphanedeki
Fena halde kanamalı parça parça
Bölük pörçük eskimiş dualar gibi
Eski Ahit
Yalnız diyalektik kaldı
Büyük eski bir usturolop gibi
Tüm yönlere açık yelkeni
Umut dolu ve korkusuz.
Mehmet Özgür Ersan