Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '10

 
Kategori
Siyaset
 

Azınlığın, azınlığı olmak

Türkiye toprakları üzerinde yaşayan çeşitli etnik ve dinsel toplulukların varoluşu, ülkenin bir zenginliği olarak değerlendirilmesi gerekirken, bu zenginliği, çoğulcu demokratik bir ülke yaratılması yolunda değerlendirmeyen baskıcı-otoriter anlayış, ülkeyi sorunlar yumağı haline getirmiştir. Kendi doğal mecrası içinde gelişmeyen demokrasi ve sosyalizm mücadelesi, çeşitli kereler askeri darbelerle kesintiye uğramıştır. Mücadele “Reel Sosyalizm” in çözülmesiyle gerilemiş, emekçi halklar nezdinde inandırıcılık sorunu yaşamaya başlamıştır.

1980’li yıllarda gelişen Kürt Ulusal Mücadelesi, 1990’lı yıllardan sonra, sosyalizmin bir tarihsel döneminin sonuna gelinmesiyle, sosyalist-marksist yönelimini değiştirerek, dünyada yeni oluşan “trend” e de uygun olarak, kimlik taleplerini daha öne çıkararak mücadelesini sürdürmüştür. Her ulusal mücadelenin özünde “kimlik “ mücadelesi vardır. Belki de ulusal mücadelelerin temel belirleyeni “kimlik” talepleridir. Ancak, toprak, kimlik ve kültürel haklar talepleriyle girişilen her ulusal mücadele, beraberinde, aynı topraklar üzerinde yaşayan diğer etnik ve kültürel kimlikler üzerinde baskı aracına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kürt Sorununda yaşanan sıcak gelişmeler bu konuyu es geçmemizi ve tartışmamamızı gerektirmez.

Kürtler, Türkler, Araplar, Zazalar, Ermeniler, Asuriler ve çeşitli dinlere mensup dinsel kimliklerin yaşadığı Doğu ve Güneydoğu coğrafyasında yaşanan Türk-Kürt boğazlaşması, bölgeyi, güçlü olanın zayıfı ezdiği, otoriter bir ortama sürüklemiştir. Bu ortamdan bir demokratik yapı beklemek boşunadır. Yaşanan acıların, demokrasi mücadelesine ivme kazandırması gerekirken, bunun tam tersi yaşanmaktadır. “Ezilen ulus” Kürtler, yarattıkları bütün demokratik araçlarda, kendi kimlik taleplerinin yansımasını görmek istemektedirler. En küçük demokratik yapılanmadan, en büyük örgütlenmelere kadar, Kürt kimliği talepleri belirleyicidir. Onlara göre, demokrasi mücadelesi, Kürt kimliğine endekslidir. Sınıf mücadelesi, emek mücadelesi, çevre hakları, kadın hakları, cinsel haklar söz konusu olduğunda hemen bu sorunların ortak paydası olarak Kürt kimliği mücadelesi öne çıkarılır. Kürt sorunu çözülünce bu sorunlar otomatik olarak çözülecektir. Ya da Kürt sorunu çözüldükten sonra bu sorunlar çözülecektir. Yakıcı olan Kürt sorunudur. Bu arada, Türkler, Araplar, Zazalar, Ermeniler, Asuriler ve çeşitli dinlere mensup dinsel kimlikleri olan yurttaşlar, Kürt sorununun çözümüne kadar beklemeli ve Kürt ulusal mücadelesini desteklemelidirler. Bu bölgede emek ve sınıf mücadelesi de, Kürt sorunu çözülene kadar rölantiye alınmalıdır.

Kürt kimliği mücadelesinin bütün bu mücadelelerle birleştirilmesi ve ortak mücadele edilmesi gerektiğinden söz ederseniz anında ulusalcı, şövenist, Kürt karşıtı damgası yersiniz. Pragmatizm, ulusal hareketlerin içine sinmiştir. Özellikle de Kürt Hareketinin. Amaca ulaşmak için her yol mübah sayılmıştır. İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de o’dur, yaklaşımını doğrulatmamak için, Kürt hareketinde gördüğümüz yanlışları, ezilen ulusun desteklenmesi ilkesiyle çelişir diye dile getirmekten kaçınmamalıyız.

Yaşanılanlar insanın içini acıtıyor. Bir okulda eğitim emekçisisiniz ve sendikanızın delege seçimleri yapılıyor. Siz, mücadeleye katkısı en fazla olan ve sendikayı temsil noktasında daha olumlu olacak olan emekçileri seçmek isterken, arkadaşlar, “Kürt olsun çamurdan olsun” anlayışıyla, sendikayla ilişkisi zayıf olan, eylemlere katılmayan, seçimden sonra da sendikayla sıkı ilişki kurmayacak, eylem ve etkinliklere katılmayacak eğitim emekçilerini delege seçerler. O okulda samimi bir şekilde mücadele eden emekçinin mücadele şevki kırılır ve sendika ile ilişkisini sorgulamaya başlar. Bu şekilde oluşan delegelerle, artık şube yönetimi ve merkez delegeliklerinin alınması garantilenmiştir. Şube yönetimi seçimlerinde de “karar yeter sayısı” kendilerinde olmak şartıyla yönetimlere bir-iki farklı anlayış alabilirler. Ne de olsa, azınlık oldukları ülkenin, bu bölgesinin, eğitim emekçilerinin çoğunluğudurlar. Siz azınlığın, azınlığısınızdır. Genel ve yerel seçimlerde il çapında yürütülen görüşmelerde, kendi partilerinin çatılarını adres göstererek, sizin adaylarınızı değerlendirmeye alacaklarını dayatırlar. Nedenini az-çok tahmin edersiniz. Oy oranları sizin partilerinizden fazladır. Büyük partidirler. Azınlık oldukları ülkenin, bu bölgesinin çoğunluğudurlar. Siz azınlığın, azınlığısınızdır. Siz, bir ilin, dokuz ilçesinde kendi partilerinin çatısı altında seçimlere ortak girilmesini kabul edersiniz, onlar, bu ilin kalan bir ilçesinde üç sosyalist parti ve 3 sosyalist hareketin bağımsız sosyalist aday çıkarmasını ve onların bu bağımsız adayı desteklemesini kabul etmezler. Genel merkez yönetimlerinin, kimlik eksenli aldığı seçim kararı esnetilemez. Tartışmalar sonunda, parti meclisi üyelerinin ağzından “Burası Kürdistan toprakları ve sizler burada misafirsiniz” cümlelerini duyarsınız. İçiniz burkulur. Bir arada yaşamayı ve bir arada mücadele etmeyi düşündüğünüz Kürt arkadaşlarınızın, sizler hakkında bu düşünceler içinde olduğunu görerek irkilirsiniz. Ne de olsa, azınlık oldukları ülkenin, bu bölgesinin çoğunluğudurlar. Siz azınlığın, azınlığısınızdır.

Kürt Sorunu, temel olarak ”Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” çerçevesinde düşünülmesi gereken bir sorundur. Ama gelinen noktada, “azınlığın çoğunluğu” olma halinde yaşanan bu örnekler, bu bölgede yaşayan (her ne kadar Türk kökenli olsam da emekçi kimliğim her zaman ön plandadır.) bizleri, Kürt Kimliğinin baskın olduğu yapılanmalarda, bir arada olmanın zorlukları konusunda düşündürmektedir. Azınlık oldukları ülkenin, bu bölgesinin çoğunluğudurlar. Siz azınlığın, azınlığısınızdır. Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı bölgelerde, Türkler, Araplar, Zazalar, Ermeniler, Asuriler ve çeşitli dinlere mensup dinsel kimlikler ile sol-sosyalist yapılanmaların siyasal olarak bir karşılık bulmaması acaba, bu sayılan öznelerin mücadele etmemesinden mi? Yoksa, başkalarına yaşam ve örgütlenme hakkı tanımayan, kendi iç hayatında bile demokrasiyi uygulayamayan Kürt hareketinin anti-demokratik iç yapısından mı? Görünen köy kılavuz istemez.

Varmak istediğimiz köye kimlerle birlikte gidecek isek, birlikte gideceğimiz yol arkadaşlarımızı, hayal ettiğimiz köyde, nasıl yaşayacağımız konusunda uyarmamız gerekiyor. Aksi halde çocuklarımız, “Ne Mutlu Türküm Diyene” nin yanında, “Ne Kutlu Kürdüm Diyene” nakaratlarını tekrarlayarak büyüyeceklerdir. Aslolan, çocuklarımızın, “Ne Mutlu Dünyalıyım Diyene “ cümlesini söyleyene kadar mücadele etmektir.

Abdullah DAMAR
 
Toplam blog
: 223
: 700
Kayıt tarihi
: 04.01.08
 
 

Gaziantep' te öğretmen olarak görev yapmaktayım. Son olarak Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ..