Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Babalar ve kızları

Babalar ve kızları
 

babam ve ben


Her çocuk babasına düşkün olur, ama kız çocuk başkadır… Başka bir türlü düşkün olur babasına, başka bir türlü sever, başka bir türlü hayranlık duyar… O yüzden değil midir ki, hayatındaki eş profiline rol model, hep babasıdır.

Annenin sıcak şefkati yoktur O’nda, gözlerinin ta içine bakıp da seni çok seviyorum demez O, ergenlik çağına girince saçlarını da okşamaz olur artık, bebeğim deyip de öpmez yetişkin oldun mu… Uykudayken sen, baş ucuna gelip saatlerce seyreder, saçlarında gezen o pamuk eller babanındır ama sen bilmezsin.

Sen eve geç gelsen perde olmaz cama, çoktan sokağın başına çıkmıştır seni aramaya…

Evham yapmaz, O’nun endişeleri sahicidir. Kulağına ilk adın okunurken daha, O, senin geleceğinin derdine düşmüştür.

Baba gibi davranmak zorundadır artık, seni büyütmek, korumak, kollamak zamanı gelmiştir. Halbuki bilseler, sen uyuduktan sonra, senin uzaktan kumandalı treninle saatlerce O’nun oynadığını, tren bozulana kadar bırakmadığını...

Doğduğunda incitirim diye seni kucağına almaktan korkan baban, senin kucağında, senin bebeğini görmeyi hayal eder hep. Ama evleneceğim adam diye kimi çıkartırsan çıkart karşısına, bir şeyini de eksik bulur, sana kimseleri layık göremez. Sen O’nun biricik, küçük meleğisindir her zaman, 40 yaşına gelsen bile…

Gece gibi sakin, gündüz gibi duru, güneş gibi sıcaktır babam, ellerinde oluşan her nasır, alın terinden hatıradır, yüzündeki her çizgi bana harcadığı senelerin izidir, gözlerindeki nem diplomamı aldığım günden kalmadır, saçlarındaki ak, haylazlıklarımdan yadigar…

Daha 9 yaşımdaydım, önemsiz ortopedik bir ameliyat geçirmem gerekiyordu, sanki İzmit’te hastane yokmuş gibi İstanbul’a getirdi beni, en iyi özel hastanelerden birine. Yıl 1986.Operasyon bitti, beni odama alacaklar, ne mümkün; Sedye odaya girmiyor. Geçmiş olsun dilekleriyle dolu çiçeklerin bir kısmını çıkartmak zorunda kaldılar, her çiçeğin üzerinde bir arkadaşımın iyi niyet dilekleri. “Geçmiş olsun, sevgiler, Ayşe. Geçmiş olsun, Ümit.” vb. Taburcu olduktan sonra yaşıtım olan kuzenime, gönderdiği çiçekler için teşekkür ettim, kuzenimin cevabı ilginçti; “Ben sana çiçek göndermedim ki…” Ama ben çok emindim kuzenimin iyi niyet yazılarıyla bezenmiş çiçeğinden, tıpkı Ayşe’nin, Ümit’in çiçekleri gibi…Ve sonra öğrendim ki benim güzel yürekli babam, okuluma gitmişti ve sınıf öğretmenimden tüm arkadaşlarımın isim listesini alarak, her birinin adına ayrı ayrı çiçekler göndermiş, üzerlerine de hiç üşenmeden ayrı ayrı iyi niyet dilekleri, geçmiş olsun notları iliştirmişti.Ben henüz 9 yaşımdaydım, yaptığı inceliği anlayamayacak kadar küçük, anlayamayacak kadar çocuktum aslında. Ama O, yine herkesten önce görmüştü geleceği, bir gün gelecek, kızı 30’lu yaşlarını yaşayacaktı ve kızı, üzerinden 22 koca yılın aktığı bu köprünün sularına bakacaktı, gülümseyerek, içi ısınarak…

İş yerimdeki ilk günüm, evden ilk kez işe gitmek üzere çıkıyorum, heyecanlıyım, kalbim duracak sanki, henüz 21 yaşımdayım. Bir el tuttu ellerimi, “gel” dedi, “otur bakalım karşıma”. “Artık büyüdün” dedi, “elin ekmek tutacak, helalinden para kazanmayı öğreneceksin artık, Tanrı der ki –bana her günahla gel affederim kul hakkıyla gelme-onun affı yok kızım, bunu kendine düstur edin, işinde yükselsen bile altındakileri ezme, haklarını hep koru”

Benim ilk aşkımı öğrenince, annemin omzunda bir çocuk gibi ağlayıp, kızımı nasıl paylaşırım diyen babam, hayatın gerçekleri içinde, insanlığı unutmamamı tembih edip yolcu etti işime…

Siz hiç mezar yerinizi düşündünüz mü? Ben düşündüm, geçen sene Temmuz ayında. Babam kalp krizi geçirip yoğun bakımda tutulunca, ameliyata alınınca. Ya O’na bir şey olursa, ya uyanamazsa diye. O olmazsa ne yaparım, kime danışırım, kime dayanırım, kime yaslanırım, kimden güç alırım sorularına, cevap bulamayınca düşündüm. O’nun hiç ölmeyeceğini sandığımın farkına vardım, O’na bir şey olabileceği fikrine alışık olmadığımı anladım, O hasta olmaz, O üzülmez, O asla güçsüz olmaz… O, koca Yusuf, O, baba! Ve ne kadar bencil olduğumu fark ettim; O’na bir şey olursa ben ne yaparım diye düşünürken, aslında kendimi düşündüğümü fark ettim, “ben” ne yaparım”.

Doğumumdan itibaren sadece bana çalışan, sadece beni düşünen babam ölümle yüz yüzeyken, ben aciz kalmıştım. Meğer bütün gücüm babammış, meğer dünyaya meydan okurum sandığım ben, babam olmadan yokmuşum. Ve O, ameliyata giderken bile bana öğüt veriyordu, yani ölümle yaşam arasında bile beni düşünüyordu.

Babamın dediği gibi; “İstediğin her şey için Allah’a sığın, O dualarını kabul eder”.Ve Allah, dualarımı kabul etti; ben bu babalar gününde de elini öpebileceğim, gözlerinin içine bakabileceğim babamın, sarılabileceğim babama.

Bu babalar gününde de seni seviyorum baba, iyi ki varsın ve iyi ki benim babamsın diyeceğim.

Ve hala O’na bir şey olmayacağına kendimi inandırmaya devam edeceğim, çünkü O, koca Yusuf, çünkü O, baba! Benim babam…

İşte bir kız çocuğunun düşünceleri... 33 yaşına gelmiş, kendi ayaklarının üzerinde duran bir iş kadını, babasının varlığını bildikçe küçük bir kız çocuğu olmanın lüksünü doyasıya yaşamaya devam edecek. Babalar günü tüm babalara ve çocuklarına kutlu olsun.
 
Toplam blog
: 15
: 1692
Kayıt tarihi
: 14.06.10
 
 

1977 İzmit doğumlu,turizm sektöründe Türkiye'nin önde gelen firmalarında satış ve pazarlama konusund..