Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bahar bayramı

İnsan yeryüzünde var olduğu günden bu yana, nerden geldiği, nasıl geldiği, niçin geldiği ve nereye gideceğini hep sorgulamış ve bu sorularına yanıtlar aramıştır. Akıl ve bilgileriyle ulaşamadığı yanıtlara sezgileriyle varmayı denemiş, sonrada bir takım inançlar geliştirmiştir. Bunların bazıları bireysel inançlar olarak kalmış, bir çoğu kollektif inançlar haline gelmiş ve dinler ortaya çıkmıştır. Yaradılışın insandan daha üstün yüce bir güç tarafından gerçekleştirildiği inancı, her dilde ve her kültürde farklı adlarla anılsa da, Tanrı kavramının oluşmasına sebep olmuştur. Her toplum kendinden üstün bu yaratıcı gücü önceleri hep çoğul olarak düşünmüş ve Tanrı ve Tanrıçalar kültü oluşturmuştur. Başına gelen her türlü iyi ve kötü olayların bu Tanrı ve Tanrıçalar tarafından gönderildiğine inanmış, iyi olaylar için şükranlarını sunmak, kötü olaylar için onların kızgınlıklarını ortadan kaldırmak gerektiği için, onlar adına görkemli mabetler inşa etmiş ve bu mabetlerde onlara adaklar ve armağanlar sunmuştur. Çok uzun bir süre, nereden geldiği sorusuna bulduğu yanıt onu tatmin etmiş, ama soru sormayı bırakmamış. Nereye gideceği konusunda da aynı inanç sistemleri içinde yanıtlar aramış ve bulduğu yanıtları aynı kültün öğretileri içine yerleştirmiştir.

Monotheist dinler tüm evrenin yaradılışının bir tek yaratıcı gücün eseri olduğu konusunda birleşmişler, artık Tek Tanrıya inanır hale gelmişlerdir. Bu gün, Tek Tanrıya inancı simgeleyen din sistemlerini incelediğimizde, hepsinin kendilerinden önceki pagan dinlerin etkisi altında kaldıklarını ve farklı bir çok pagan dinlere ait tapınma ritüellerini bazen biraz değiştirerek, bazen aynen, kendi tapınma törenlerinde kullandıklarını görüyoruz. Bunlardan bir tanesi “Yeniden Doğuş” inancıdır. Tüm monotheist (tek tanrılı), politheist (çok tanrılı) dinlerde ve şamanik inançlarda, “Yeniden Doğuş” inancının küçük farklılıklarla var olduğunu ve halen uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Orta Asya ve Sibirya halklarında (Türkler, Moğollar, vs.) Amerika yerlilerinde (Indians), Avustralya yerlilerinde (Aboriginler), Afrika yerlilerinde, şamanlar halen baharın gelişini bir yeniden doğuş olarak büyük törenlerle kutlarlar. Anadolu da, İran da, bir çok Orta Doğu ülkelerinde, kutlanan Nev Ruz bayramları, Hıdrellez (Hıdır-İlyas) kutlamaları, Hıristiyan dünyasında, Katoliklerde St. Georges , Ortodoxlarda Aya Yorgi (Aziz George) festivalleri ve bütün Hıristiyanlarca kutlanan Easter bayramı, baharın gelişiyle yaşamın yeniden doğuşunu canlandıran, tamamen paganik dinlerden aktarılan bayramlardır. Hepsinin dayandığı ayrı ayrı efsaneleri vardır.

Nevruz, Farsça “Yeni Gün” anlamında bir bileşik isimdir, ama yeniden doğmak üzere uyuyan toprak ananın, insan ruhu da dahil tüm doğanın yeniden canlanmasına olanak verdiği, baharın gelişinin, varoluşun ve dirilişin adıdır. İslam öncesi Türk toplumlarında, “kam” denilen şaman rahipler, dualarında bu dirilişi şöyle açıklıyorlar. “...Yüce Göktanrı’nın ilk defa gürlediği, yağız yer altmış türlü çiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defa kişnediği ve ilk defa melediği zaman, sen (Türkün atası) yaradıldın!”. Bu bayram, İslamiyet’e de girmiş ve Müslüman ülkelerin hemen bütününde kutlanmaktadır. Bu bayramla ilgili kayıtlar, Çin kaynaklarından, Kutadgu Bilig yazıtına, Kaşgarlı Mahmut’dan , Nizamü’l Mülk’ün siyasetnamesine, Melikşah’ın takvimine, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kanunlarına kadar tüm kaynaklarda bulunabilir. Açıkça görülüyor ki, Nevruz, tek başına hiç bir dine veya mezhebe, hiç bir ulusa veya etnik topluluğa, özgü değildir.

Hıdrellez kutlamaları da farklı bir çok kültürlerde uygulanır. Hıdrellez, Hıdır-İlyas isimlerinin halk dilinde bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Hıdır (Hızır) bir nebi, İlyas bir peygamberdir. Ancak, Hızır kültürünün kaynağı, Mezapotamyaya kadar dayanır. Bazı oryantalistler, Gılgamış destanındaki Utnapiştim karakterinin veya İskender efsanesinde ölümsüzlüğe ulaşan aşçısının veya Yahudi kaynaklarındaki İlya’nın (Elias) İslamlaştırılmış bir hali olduğunu iddia ederler. Müslüman inancında Hızır, İlyas peygamberle birlikte Ab-ı Hayat’ı (Bengi su) içerek ölümsüzlük mertebesine ulaşmışlar ve insanoğlunun ölüm karşısındaki çaresizliğinin ve arayışının bir sembolü olmuşlardır. Hızır, Orta Doğu mitolojisinin temel unsurlarından biridir. Nusayriler başta olmak üzere, Şii, Yezidi, Dürzi kültürlerinde de yer alır. Kendisine Tanrı tarafından Batın bilgisi (Ledün İlmi, Hakikat İlmi) verilerek, Hz. Musa’yı eğitmekle görevlendirilmiştir. Çünkü Hz. Musa, peygamber olmasına rağmen, Allah dostu bir kul olan Hızır’ın bildiklerini bilmiyordu. Burada bilginin sınırsız olduğu, bilinmeyen çok şeyin varlığı anlatılıyor. Hızır, tasavvuf ehli tarafından “gerçek bilgiye” nail olmuş “Yetkin İnsan”ın , (insan-ı kamil) simgesi olarak sayılmıştır. Halk inancında Hızır ve İlyas sağdır, yaşamaktadır. Hızır karada, İlyas denizlerde darda olanların yardımına koşarlar. “Yetiş Ya Hızır!” diyenlerin imdadına yetişirler. Hızır ve İlyas yılda bir kez (6 Mayıs gününün gecesi) bir gül ağacının dibinde buluşurlar. Bu baharın geldiği, çiçeklerin açtığı, doğanın yeniden canlandığı, yeniden doğuşun sembolüdür.

St. Georges Day her yıl 23 Nisan da kutlanır. St. Georges, kendisi İngiliz olmamakla birlikte, İngiltere nin Koruyucu Azizidir. M.S. 280 civarında Anadoluda, Kapadokyada doğduğuna inanılır. Efsaneye göre, Beyrut körfezinde bir canavar yaşamaktadır ve yerel halkı korku içinde yaşatmaktadır. Sonunda kralın kızı da canavara kurban olarak seçilir ve bu anda St George beyaz atıyla yetişir, atından inip canavarla dövüşür ve onu prensesin kemeriyle sürükleyerek şehre kadar getirir, ve tüm şehir halkı önünde öldürür. Böylece, tüm bölge ve krallık yepyeni bir yaşama başlarlar.

Eski Saxonlar baharın gelişini, Bahar ve Doğuş Tanrıçası Eastre nin onuruna çok görkemli şenliklerle kutlarlardı. II.y.y. Hıristiyan misyonerleri, Kuzey kavimlerinin pagan kutlamalarıyla karşılaştıklarında, onları Hıristiyanlığa döndürürken, pagan bayramlarını ve kutsal günlerini kutlamalarına ses çıkarmadılar. Aslında, Tanrıça Eastre için yapılan kutlama, İsa’nın Dirilişi (Resurrection) ile aynı tarihe geliyordu. Böylece onu değiştirmek yerine, bu gün tüm Hıristiyan aleminde kutlanan Easter bayramı haline getirdiler. “Yeniden Doğuş” hem paganik, hem Hıristiyani anlamda kutlanır oldu. M.S. 325 yılında İznik Konsülü İmparator Constantine tarafından toplanıncaya kadar, Easter farklı günlerde kutlanıyordu. (Julius Caesar’ın Julian takvimine göre). Konsül, Baharın başlangıcı sayılan ‘vernal ekinoks’ Martın ilk dolun ayının ilk Pazar gününde kutlanmasına karar verdi.(Gregorian takvimine göre) Bu yüzden Easter 22 Mart ile 25 Nisan tarihleri arasında ki bir Pazar günü kutlanır.

Açıkça görülüyor ki, Baharın gelişi beş kıtada da büyük coşku ile kutlanmaya devam ediyor. “Bir Ulusun Yeniden Doğuşu /Rebirth of A Nation” olarak bilinen, tüm dünyanın önünde saygıyla eğildiği, Türklerin karizmatik önderi Atatürk’ün başlattığı Bağımsızlık Savaşının ilk aydınlık günüdür 19 Mayıs 1919. Toprak ananın Baharla uyanışı gibi bir ulusun uyanışıdır, 19 Mayıs. “Yeniden Doğuş”u kutlamak için ne güzel bir tarihtir 19 Mayıs.

Dileriz ki, tüm isimleriyle “Evrenin Ulu Yaradanı”, evrensel kardeşlik, dünya barışı ve tüm insanların mutluluğu yolunda hepimize yardımcı olsun, ışığıyla yolumuzu aydınlatsın.

Tayfun Erkızan

 
Toplam blog
: 11
: 2289
Kayıt tarihi
: 02.05.08
 
 

Henüz emekli olmuş Öğr. Görevlisiyim. Asıl mesleğim dilbilim (linguistics) , yanısıra 42 yıllık prof..