Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '11

 
Kategori
Tarih
 

Balat rüyası

Balat rüyası
 

.


Karanlık görünümlü, dar, bakımsız bir çevrede neyi fotoğraflayabilirdim ki? Böyle düşünüyordum ta ki kafamı kaldırıp etrafa bakmaya başladığımda eski ama yanıbaşımda tarihe tanıklık eden eserlerin, sokakların ve hiç susmayan duvarların hikayesinde buldum kendimi… 

Çevremde benim gibi makinesini alıp koşan fakat amaçları sadece kilisede, sinagogda, Mimar Sinan yapımı camide, yıkılmaya yüz tutan evlerin önünde denklanşöre basıp enstantaneler yakalamak olan hayata, geçmişe sırtlarını dönen, çektikleri fotoğrafın hikayesini bilmeyen insanlar görmek beni yanılttı. Her fotoğrafın hikâyesini bilmek zorunda değilsiniz. Fakat tarihinizin derinliklerinde olup bitenler peki? 

Denklanşörün sesi, diyaframın önceliği bir süreliğine sessiz kalıyor. Etrafımdaki görüntüler çok da uzak değil bana. Ara Güler fotoğraf karelerinin içine sızmak gibi. Öyle garip, öyle tanımlaması zor. Burasını kötü makyajlı semtlerden ayıran neydi peki? 

Düz, zevksiz binaların arasından sıyrılıyor burası. Örme duvarları, sokakta bir başına oynayan çocukları, evler arası asılmış çamaşırları, tepedeki rum lisesi, kliseleri ve camileri… Burası İstanbul’un makyajsız sureti. En müstesna belki de en başka semt balat. Metropol kentin eski mahalleleri arasında saklanan, yıllar geçtikçe belki de dahada güzelleşen, surların içine düşüveren bir semt burası… 

‘Sen sadece buradan geçen birisin’ dedi bana rüzgârı. Peki neresiydi burası, neler yaşanmıştı, adı nereden geliyordu? 

Fener ile ayvansaray arasında yerini alan, adını, eski Yunancada ‘saray yeri’ anlamına gelen ‘palation/ palatia’ kelimesinden alan İstanbul’un en eski ve tarihi semtlerinden birisidir Balat. 

17. yüzyıldan itibaren daha önceleri Bizans musevisi Romaniyatların ağırlıkta oldukları Balat’ta , diğer Musevi gruplarının da katılmasıyla etkin bir cemaat oluşmuştur ve zaman içinde cemaatler birbirine karışmıştır. 16. yüzyılda mahalle adı semt ismine dönüşmüştür. Müslümanlarda yerleşmeye başlamış, camiler, mescitler kurulmuştur. Balatın en parlak dönemi 17.yüzyıldır. İlerleyen zamanlarda giderek önemini yitirmeye başlayacaktır. Bunun nedenleri arasında; 1894 depremi, ard arda çıkan yangınlar, 1942 yılında yürürlüğe giren ‘varlık vergisi’, semtin Museviler tarafından terk edilmesinde önemli etkiler olmuştur. Bütün bunlar Balat’ın geleneksel ticari hayatını kötü bir şekilde etkilemiştir. Balat’da Bizanslılar ve Osmanlılar dönemine ait birçok tarihi yapı bulunmakta. 

Demir kilisede mum yakan Müslümanlar, sessizlik içindeki uyum ve anlaşma, kiliseden içeriye sızan ışık demetleri sanırım her şeyi anlatıyordu. Kavgasız ve gürültüsüz bir dünya zihinlerden geçen dua olmalıydı. 

Bir caminin bahçesinde soluklanırken yanımda oturan çok yaşlı amcanın, öksürük nöbetleriyle başlayan sohbete çay ve sigara dumanı eşliğinde ‘eskiden’ diye başlayan cümleleri. Ne anlatılırsa anlatılsın hep eskidendir. Daha önce bu kadar eskiye giden bakış, bu kadar yorgunluğa böyle diriliş görmedim. 

Zamandaki bir anını görmekle onu anlayamassınız. Ya da gözlerinizi onun üzerine dikerek. Balat öyle alışık ki bu bakışa. Öyle çok şey yaşanmış, bitmiş ve yeniden başlamış ki burada. Siz sadece oradan geçen bir yabancısınızdır. 

Dedim ya Ara Güler fotoğrafına sızmak gibi… Sokakları arşınladıkça ardında ne yaşanırsa yaşansın penceresinde gülücük saçan çocuklar, hep buradaydım hala buradayım diye bağıran duvarlar, yollar, izler… 

 

 
Toplam blog
: 125
: 885
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

Tıbbi sekreterim aynı zamanda edebiyatla meşgulüm ..