Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bana bir aşk borçlusun!

Bana bir aşk borçlusun!
 

Bu başlık da nereden çıktı demeyin, bugün izlediğim, yeni başlayan bir TV programının ismi: Bana bir aşk borçlusun. Son yıllarda, televizyonların en çok arkasına sığındığı program formatı şöyle: Bir konu, bir konuk ve bir yorumlama-jüri ekibi (genelde 4 kişiyle sınırlı) ve gelsin hararetli konuşmalar, gitsin bol sesli kavgalar!.. Bu programın en temel özelliği ise, düşünce-tartışma-atışma ekseninin sadece aşk etrafında dönmesi.

Sadece 15 dakika seyredip, haberlere atladığım programda, bugün, 37 yıllık evli Hatice hanım ve eşinin yaşadığı sıkıntılarla, ayrılmak için birbirine söyleyemedikleri sırların deşifre edilmesi vardı. Hatice hanım, 37 yıllık eşinden o kadar çok bıkmıştı ki, kocasının suratına bir an bile bakmadı konuşurken. Tek dediği şey: Ben artık yoruldum, o'nu istemiyorum, ayrılmak istiyorum.

Tam o esnada şunları düşündüm: İnsanlar biriyle birlikte olmayı nasıl seçiyorsa (aşk önce, seçim sonra, ya da tam tersi de olabiliyor- aşk tuhaflıktır vesselam ), ayrılıklarda da seçme hakkı vardır. En azından olmalıdır. Ama bu şekilde, insan kocasına söyleyemediklerini, 4 jüri üyesi, 2 sunucu ve onlarca konuk seyirci ve milyonlarca izleyiciyle paylaşabiliyorsa, demek ki en büyük sorun kendilerinde saklı. Artık, bir şey paylaşacak dermanları bile kalmamış, bu, sevgisizlikten bunalmış insanların.

Evlilik, aynı evde yaşamayı, birlikte soluk alıp vermeyi zorunlu-mutlaka olması gereken bir duruma soktuğu için mi 37 yıllık evliliğin çatırdama sesleri bize kadar ulaşıyor acaba?

Hatice hanım, boyalı saçlı kocasının suratına bakmadan, bir de şu cümleyi söyledi: Artık ben kendi başıma kalmak istiyorum.

Evet, insanlar, evlilik ve ilişkiden, sürekli birarada, yapışık ikiz gibi olmak zorunda kaldıklarından, belki de yaşanıyor tüm bu sorunlar, ekrana dökülmeler...

Hatice hanımın eşi, bir yandan karısının evden gitmemesi için dil dökerken, "Hadi kadın, dırdırından da bıktım, soluk almak istiyorum" der gibiydi de. Çoğu, yılan hikayesine dönen ilişkiler gibi: Dil başka şey der, kalp başka şey ister!..

Tam o esnada, mutsuzluktan kırılan çiftin ayrılmaması için dil döken insanlara, jürideki psikolog şu cümlesiyle nokta atışı yaptı: Karşılıklı duyguların anlaşılmamasından kaynaklanan, nefrete dönen ilişkilerden lütfen medet ummayalım!

Gerçekten, programdan arda kalan belki de en doğru cümle buydu.

Hayatta borçlu olunmayacak tek şey, aşktır oysa...

Aşk geliyorum der, gelir. Giderken, içimizi yakan ince sızı, aşkın, içimizi titreden tılsımının kayboluşudur aslında.

Aşkı uzun süreli tutmak (bir ömür boyu aşk'a inanmayalım artık, ne olur!) yine bizlerin, aşk sahiplerinin elinde.

Birbirine söyleyecek sözün, anlatamayacak eğlenceli hikayen ve sevdiğinin gülüşünü gülüşünde hissedemeyeceğin an geldiyse, lütfen, bazı şeylerin bittiğini kabullenin.

Ya da, aşkın her halinden keyif alacağınız kişilerle soluk almayı seçin.

Tabii, dip dibe olmadan yaşanabilecek ilişkiler olsun yaşayacağınız ilişkiler.

Sonra, bana aşk borçlusun, diyen insanlar gibi, kredi kartının geçmediği tek yerde, bir başınıza, kalbinize yazılan ekstrelerle kalabilirsiniz.

Unutmamakta fayda var: Borç, sadece yiğidin kamçısıdır.

Aşıkların değil...

 
Toplam blog
: 87
: 1432
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

29 yaşında ve yengeç burcuyum. Her sabah 'flu' gözlerle dünyaya merhaba dememi sağlayan 5 numara göz..