Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '08

 
Kategori
İstanbul
 

Bana İstanbul'u anlat, nasıldı?

Bana İstanbul'u anlat, nasıldı?
 

Anadolu'daki insanlarımızın bu büyülü, gizemli şehri görmek, keşfetmek, havasını solumak kısacası İstanbul'u yaşamak ve kentine geri döndüğünde ballandıra ballandıra anlatmak için hep geçerli nedenleri vardır. Kentin tüccar ve tacirleri :) mal almak için İstanbul'a muhakkak gitmek zorunda hissederler kendilerini. Ee, başkaları gider de o mu gidemez. Buluşur üç beş arkadaş,onlar da mal almak için hep birlikte giderler İstanbul'a arabaları ile, arabasız olmaz, bilirler. Ama içlerinde daha önce İstanbul'a gelmiş yani :) milli olmuş deneyimli birinin bulunması çok daha önemlidir. Nerede ne var, nerede kalınır, ne yenir, ne içilir, yol yordam gösterecek biri. Zaten onun masrafını aralarında bölüşürler. İşin raconu böyle.

Kiminin çocukları, kiminin asker arkadaşı, kiminin akrabası... İstanbul'u ziyaret etmek için birileri ya da bir neden muhakkak vardır.

Bazen bir umuttur İstanbul, iş için, taşı toprağı altındır derler ya.

Bazen de şifa bulmak için gidilir. En büyük hastaneler orada, bir de oradaki doktorlar görsün bakalım ne diyecekler onulmaz bu yarama?

Güzel ülkemin en büyük şehri. Belki en güzeli. Adını söylemek bile güzel. İstanbul.

30 Ekim 1973 tarihine kadar bir kaç defa babamla Yeniköy'deki akrabalarının yanına birlikte gittiğimizi hatırlıyorum. Çok çok önceleri. Küçüktüm. Şu kadar...

Askerlik dönüşü işe başlayalı daha on ay olmuştu ki birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan Seferihisarlı Ertan'a:

- "Cumartesi gecesi binelim otobüse, gidelim İstanbul'a. Pazar gecesi döneriz, sabah buradayız, mesaiye devam"

- "N'apcaz orda" diye gülmeye başladı.

Ertan, kafa dengiydi. Çalışırken lise ve üniversite eğitimini tamamlamış ender arkadaşlarımdan biriydi. Ben Narlıdere'li, o Seferihisar'lı. Komşu sayılırız. Benden iki ay sonra işe başlamıştı. Dolayısıyla ondan :) kıdemliydim.

- "Oğlum bak, Pazar günü Boğaz köprüsünün açılışı var, köprüden ilk geçenlerden olup adımızı tarihe yazdıralım, pazartesi burada havamızı da basarız millete, kızlar seni dinlemek için arkandan koşar, Allah! Yaşadın valla. Fırsatı değerlendir, bak bir tek sana söylüyom ona göre."

Gaza geldi, tabi ki. 29 Ekim cumartesi akşamı Pamukkale'den iki bilet ver elini İstanbul. Sabah erken saatlerde Harem'e geldik. Köprüde buluşuruz, olur da bir aksilikle karşılaşırsak akşam burada, aynı yerde biraraya gelmek üzere ayrıldık. Onun ziyaret edeceği arkadaşı mı ne işte birisi varmış, benim yok. Var ama yok.

Ben Harem'den karşıya, Karaköy, Galata Köprüsü, Tünel, İstiklal caddesi, Taksim falan baya gezdim yani. İnsan İstanbul'da kaybolmaz. Deniz gör yönünü belirle, o kadar. Derken karşıya geçmek için en uygun yerin Ortaköy olacağını düşündüm. Beşiktaş... Ortaköy civarına geldim. Küçük motorlar köprünün Anadolu yakasındaki iskeleye ha bire yolcu taşıyorlardı. Onlardan birisine bindim ve karşıya geçtim. Köprünün üstünde yerimi aldım. Mahşeri bir kalabalık vardı. Ben kalabalığı yararak önlere kadar ilerledim. Daha ileri gidip köprüden ilk geçen :)) olmak istedim. Askerler, polisler bırakmadı. Bekliyeceğiz dediler. Kimi? Nihayet geldiler. Altıncı Cumhurbaşkanımız rahmetli Fahri Korutürk ile dönemin başbakanı rahmetli Bülent Ecevit önde, askeri ve sivil protokolun ardından köprüyü geçtim. Sonra geri döndüm. Daha sonra duyduğuma göre köprünün üstünde çok kalabalık birikmiş, köprü beşik gibi sallanmış, ben hissetmedim. Gerçi benim için farketmezdi, çünkü yüzme biliyordum, bilmeyenler düşünsün :)))))

Köprü üzerinde oynayanlar, fotoğraf çekerek bu mutlu anı ölümsüzleştirenler... Bir çok seyyar fotoğrafçı da vardı. İçlerinden biri fotoğrafımı bile çekti. "Pazartesi almaya gel" dedi. "Olur" dedim. Bozuntuya vermeden. O fotoğrafı merak eder dururum. Nasıl çıktım acaba?

Ertan'la Harem'de buluşabildik. Garibim çok arkalarda kalmış, hem fotoğraf :) bile çektirememiş.

İnsanın aklına gelmiyor, yola çıkışımız aceleye geldi, telaştan. Yoksa cep telefonlarımızı yanımıza almazmıydık, hem haberleşirdik hem de fotoğraf bile çekerdik. Aksilik işte :)))

Pazartesi sabah İzmir'de, işimizin başındaydık. Köprüden geçtiğimiz duyan onlarca arkadaşımıza yaşadığımız bu mutlu ve heyecanlı İstanbul maceramızı anlatmaktan oldukça keyif aldığımızı söyleyebilirim.

İstanbul maceraları anlatmakla bitmez. Oraya gitmek için hep bir neden bulunur. Bugünlerde gene var gibi. SHE-LE toplantısı var haftaya 26 sında. Şili'de aman işte Şile'de.

Görüşmek üzere,

Üsküdar ve Sahil Yolu fotoğraf galerimi izlemek için tıklayın:

http://picasaweb.google.com.tr/ilyasbayram35/SkudarSahilYolu#

"Boğaziçi köprüsünün yapılış hikayesi" başlıklı güzel bir yazı var bloglar arasında.

"stilwater" yazmış, öneririm.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=66123

Resim:oib.gov.tr den alınmıştır.

 
Toplam blog
: 240
: 2494
Kayıt tarihi
: 13.04.07
 
 

6 Mayıs, bir Hıdırellez günü "Merhaba dünya" demişim. Geçen elli küsur yıl. Bir şarkı vardır Osma..