Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '12

 
Kategori
Futbol
 

Barcelona gibi olmak mümkün mü ?

Barcelona gibi olmak mümkün mü ?
 

Barcelona'nın meşhur sloganı. BİR KULÜPTEN DAHA FAZLASI


2008 yılında Barcelona’nın başına Josep Guardiola, nam-ı diğer Pep’in geçmesi, futbol dünyasında genel olarak sürpriz ve riskli bir karar olarak değerlendirilmişti. İspanyol futbol adamı, 1984 yılında, henüz 13 yaşındayken katıldığı Katalan ekibinde, 19 yaşında profesyonel kariyerine başlamıştır. 11 yıl aralıksız giydiği Barcelona formasına, 2001’de veda eden Pep, 2006’da futbol kariyerine son vermiş, 2007 yılında da Barcelona B takımında teknik adam olarak göreve başlamıştır. Henüz 37 yaşındayken ve 1 yıllık teknik adamlık tecrübesi olmasına rağmen, Frank Rijkaard’dan boşalan Barcelona A takımı teknik direktörlüğüne getirilmiştir. Bu kararı alan Barcelona Başkanı Johan Laporta dahil, hiç kimse 4 yıllık kariyerine bu kadar üst düzey başarıyı, 14 önemli kupa kazanacağını ve tüm dünyanın hayranlıkla izlediği futbolu oynatacağını herhalde tahmin etmemiştir.

Pep, kariyerinin en önemli günlerini geçirdiği Barcelona’nın, orta sahada defansif yöndeki futbolunu oyun kurmadaki zekasıyla birleştirerek, Katalanların tarihine ilk olarak futbolcu olarak damga vurmuştur. Barcelona forması altında 6 La Liga, 2 İspanya Kral Kupası, 4 İspanya Süper Kupası, 1 Şampiyonlar Ligi Kupası, 1 Kupa Galipleri Kupası, 2 de UEFA Süper Kupası zaferi yaşamıştır. Ayrıca İspanya Olimpik Milli Takımıyla da 1992’de kendi evi olan Barcelona kentinde, zafere ulaşma başarısını göstermiştir.

Guardiola’nın kendisini ne der bilemiyorum ancak sanırım kariyerinin en önemli figürlerinden birisinin kendisini A Takıma alarak profesyonel yapan ve 6 sezon boyunca birlikte çalıştığı, 4 La Liga ve 1 Şampiyonlar Ligi zaferi tattığı teknik direktörü Johan Cruyff olsa gerek. Çünkü Guardiola’nın Barcelona’daki kariyerinde zirveye çıkmasının altındaki en önemli unsur olan taktik anlayışın, Barcelona’daki en önemli uygulayıcılarından birisi de Cruyff’tur.

Barcelona´ya hayranlıkla izlenen futbol anlayışını 4-3-3 sistemini‚ bu sistemin mucidi olan ve bu sistemle Ajax’ın başında müthiş başarılar yaşayan efsanevi teknik direktör Rinus Michels’dir. Cruyff ise‚ Michels´in sisteminin sahada işlemesindeki en önemli dişliydi. Bu ikili‚ Cruyff´un Barca´ya katıldığı 1973´ten itibaren bu sistemi kulübün renkleri gibi‚ değişmez sistemi haline getirmenin temelini atmışlardır.

Total futbol aslında tam bir sayılara dayalı sistem değildir. Yani 4-3-3 olarak doğrudan tanımlamak hata olacaktır. Bu şekilde tanımlamanın nedeni 4 savunma‚ 3 orta saha ve 3 forvet özellikli oyuncu kullanılmasından kaynaklanmaktadır.

Sistem bütün etkileyiciliğine‚ Cruyff´un kariyerinin en başarılı dönemini geçirmesine karşın‚ sadece 1973-74 sezonunda şampiyonluk kazandıran bir sistem olmuş‚ Cruyff´un Barça’daki serüveni 1978´te bitene dek bir daha La Liga´nın zirvesine çıkılmasına yetmemiştir. Cruyff ise söz konusu 5 yıla iki kez Balon D´or olarak bilinen Altın Top/Avrupa´da Yılın Futbolcusu ödülünü kazanmıştır. (Gerçi ilkini daha çok Ajax´taki performansı ile hak etmiştir) Cruyff´tan sonra Katalanların forması altında bu ödülü kazanan ilk futbolcu ise‚ Cruyff´un teknik adam olarak görev yaptığı‚ La Liga´yı kazandıkları ancak Şampiyonlar Ligi´ni finalde Milan´a 4-0 yenilerek kaybettikleri 1994 yılında Stoichkov´un kazanması ise ilginç bir tesadüftür. O maça kadar La Liga´ya ambargo koyan‚ 1992´de ise tarihinin ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunun kazanan Barcelona´nın‚ Cruyff´un "bu maç savunma ile hücumun maçı olacak" şeklindeki sözleriyle müthiş iddialı çıkmasına rağmen kaybetmesinin sendromunu üzerinden atamaması neticesinde uzun bir durgunluğa sürüklenmesine karşın‚ ayağa yine bir başka Hollandalı olan Van Gaal ile kalkması tesadüf müdür acaba? Yine Van Gaal dönemine kadar‚ Balon D´or ödülünü hiçbir Barça´lının kazanamaması‚ Van Gaal ile birlikte bu onura Rivaldo´nun ulaşması kaderin cilvesi olarak nitelenebilir mi? 1997-2000 arasında 3 sezon kaldığı Barça ile Van Gaal 2 La Liga şampiyonluğu kazanmıştır. Ancak Van Gaal´in görevi devraldığı Robson´ın UEFA Kupası Şampiyonluğu türü bir Avrupa başarısını tekrar edememesi‚ 2000´de görevini Serra Ferrer´e devretmesi ile "geçici" olarak son bulmuştur. 1996-2000 arasında 1 yıl Robson ve 3 yıl Van Gaal döneminin ilginç ancak perde arkasında kalmış özelliği ise‚ bu süre boyunca Jose Mourinho´nun yardımcı antrenör olarak her 2 teknik adama da asistanlık yapmasıdır. Ki‚ Mourinho’nun bugünkü taktik dehasında bu 2 ismin büyük önemi olduğuna inanıyorum. Robson´ın İngiliz tarzını teknikle donatan anlayışı‚ Van Gaal´in total futbol misyonunu devam ettiren "Hollandalı" olması‚ bence Mourinho´nun en büyük şansıdır.

Her neyse... 2000de ayrıldığı Barcelona’ya‚ Katalanların aradığını bulamaması nedeniyle 2 yıl sonra tekrar dönen Van Gaal‚ işlerin ilk dönemi kadar iyi gitmemesi nedeniyle sezon sonunu göremeden bir kez daha veda etmiştir. Sezonu aralarında Antiç’in de bulunduğu 4 ayrı antrenörle bitiren Katalanlar‚ total futbol felsefesinin devamı için‚ yeni başkanları Laporta’nın önderliğinde bir başka Hollandalı Rijkaard ile anlaşmışlardır. O yıl Ronaldinho’yu transfer ederek büyük sükse yapan Barça‚ sezona La Ligada şampiyonluk‚ UEFA’da da final parolasıyla girmişti.İlk sezonunda Rüştünün yer aldığı Barça ile kötü bir dönem geçiren Rijkaard‚ 30‚ hafta bittiğinde 10 galibiyet‚ 10 beraberlik ve 10 mağlubiyet almış ve Katalanlar hayal ettikleri yerin çok uzağında kalmışlardı. Üstelik UEFA Kupası’na da 0-0 ve 0-1lik skorlarla Celtic’e elenerek 4.turda veda etmişlerdi. Herkes teknik adam değişikliği beklerken‚ Laporta Rijkaard’ın arkasında durmuştur. Bu karar kulübe sonraki 2 senede 2 La Liga‚ 1 CL‚ 2 İspanya Süper Kupası olarak geri dönmüştür. Üstelik bir kez daha bir Hollandalı yönetimindeyken‚ 2006 yılında Ronaldinho Balon Dor kazanma onuruna erişen Barcelona futbolcusu olacaktır. Barcelona formasıyla bu ödülü kazanma onuruna 2009-2010-2011 yıllarında Messi erişmiştir. İlginç olan Barcelona’dan bu ödüle ulaşan oyuncuların hepsinin, Michels’in temelini attığı sistemin zirveye çıktığı dönemlerde kazanmalarıdır. Üstelik son 3 yılda Messi’nin yanında Xavi ve Iniesta’nın da ödül sırlamasında Messi’nin emen ardından gelen isimler olmaları da ayrıca dikkat çekicidir. Bu 3’lüyü son yıllarca sadece ödülü 2008 yılında kazanma onuruna sahip C.Ronaldo zorlayabilmektedir. 

Rijkaard’ın Barça serüveni ise tam 5 yıl sürmüştür. Bu süreçte‚ temelini 1971de Rinus Michels’in attığı total futbol anlayışı ile‚ fikir babası bir başka Hollandalı olan Johann Cruyff olan ve 1979da kurulan La Masia‚ Rijkaardın başarısında önemli bir yere sahiptir. La Masia ürünü Xavi‚ Valdes‚ Messi‚ Puyol‚ Krkiç‚ Pedro‚ Busquets bugünün Barcelona’sının önemli taşları olmuşlardır. (Iniesta genel kanının aksine kariyer yoluna La Masia’da başlamamıştır. 12 yaşında Barcelona altyapısına Albacete’den gelmiş‚ eğitimini La Masia’da sürdürmüştür)

Cruyff’un fikir babası olduğu La Masia’nın temel prensipleri de Cruyff’a aittir:
İyi bir sporcu olmak için‚ sağlam bir karakter ve kültür gereklidir.
Sporcular‚ saha içerisinde ortak akla sahip olmalı‚ aynı anda aynı şeyi düşünebilmelidir.
Sporcular‚ sahada birbirlerinin açığını kapatan yapıda olmalıdır.
Tüm yaş gruplarındaki takımlar aynı sistemde mücadele etmeli‚ sporcular sistemi kavramalıdır.
Bu kadar bilgiden sonra‚ Barcelona’nın herkesçe zaten bilinen ve izlenen bugününü anlatmama gerek yoktur sanırım.

Bütün bu bileşenleri ve sistemin geçirdiği evreleri dikkate aldığımızda‚ sistemin gerçekten işe yaramasının ne kadar zaman aldığı‚ neler yapılması gerektiği gibi tüm dünyada belki de milyonlarca futbolseverin kafasındaki soru işaretlerine cevap vermek daha kolay olabilecektir.

Bir de son dönemde birçok futbol izleyicisi, Barcelona’nın sisteminin işlemesinde yakalanan jenerasyonun asıl etken olduğunu, Barcelona’dan Messi-Xavi-Iniesta’nın çıkarılması durumunda sistemin bu derece etkili bir şekilde işlemesinin mümkün olmadığını dile getirmektedir. Ancak bu görüşlere katılmadığımı belirtmeliyim. Çünkü Barcelona’yı özellikle Cruyff’un teknik adamlığı dönem Katalanlar ne ilk ne de son kez oynuyorlar. Elbette her sistem kaliteli oyuncularla daha işler hale gelecektir. Ancak sistemin başarısının tek mimarı olarak da futbolcuları işaret etmek, yönetmen koltuğunda yıllarca emek veren, sistemin temelini atan, katlarını çıkan, duvarlarını ören insanlara saygısızlık değil midir? Yani tüm başarıyı 2-3 oyuncuya bağlamak ve sanki günlük bir başarı gibi göstermek hem ciddi bir hata, hem de büyük bir haksızlıktır... Barcelona’nın stadında tribünlerde, yedek kulübesinde ve daha birçok noktada bir slogan vardır. MES QUE UN CLUB. Bu sloganı Barcelona FC Başkanlarından Narcis de Carreras ilk olarak dillendirmiş ve yıllar içerisinde slogan haline gelmiştir. BİR KULÜPTEN DAHA FAZLASI. Tıpkı futbolu gibi, Barcelona’nın futbolu da taktikle, oyuncu kadrosuyla veya sistemle açıklabilecekten daha fazlasıdır.

Messi’nin Arjantin Milli Takımında patlama yapamaması ise‚ apayrı bir konudur ve çok daha farklı açılardan ele alınmalıdır. Benzer durum dünyanın en iyi oyuncuları arasında kabul edilen C.Ronaldo için‚ Rooney için de geçerlidir.

Görüşmek dileğiyle.

 
Toplam blog
: 14
: 1911
Kayıt tarihi
: 14.05.12
 
 

Dünyanın 7 harikası var diyorlar. Oysa benim sadece 2 tane kızım var. Nerden çıkarıyorlar 7 taney..