Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '09

 
Kategori
Futbol
 

Baş aktörleri üzerinden Türkiye'de hakemlik üzerine kısa bir inceleme

Baş aktörleri üzerinden Türkiye'de hakemlik üzerine kısa bir inceleme
 

Oğuz Sarvan


Türk hakemliğinin kaltesi neden düşük? Yunus Yıldırım örneğinden hareket edelim. Yıldırım, hakemlik tekniği açısından değerlendirildiğinde yeterince iyi bir hakem değil; ama Türkiye'de değerli; çünkü Türkiye'nin makbul hakem otoritesi olan Erman Toroğlu onu seviyor. Toroğlu, Yıldırım'ı hakem olarak kendisine benzettiği ve sözünden çıkmadığı için seviyor. Toroğlu, futbol oyun kurallarını yorumlarken savunma yapan takımın hakkının yenmemesi gerektiği anlayışını esas alıyor. Bu durumu anlatan en açık örnek: "penaltı, penaltı gibi olmalıdır". Penaltı çalarken temkinli olunması gerektiği salık veriliyor; çünkü hatalı verilen bir penaltı kararı bir takımın canını yakıyor. Burada, hatalı olarak verilmeyen penaltı kararının canını yaktığı takım dikkate alınmıyor; çünkü o takım hücum ediyor. Toroğlu hücum oyuncusu değildi.

Yunus Yıldırım'ın penaltı kararı vermesindeki direncinin ana sebebi, hakemlik yeteneğinin kısıtlı oluşunun farkında olması. Eğer ceza sahası içinde yaşanan her pozisyonu kendi özel koşulları içinde değerlendirmek isterse biliyor ki çuvallayacak. Bir de bu çuvallamanın bir kaç kez üst üste savunma yapan takımın hakkının yenmesiyle sonuçlandığını düşünün; bu Yıldırım'ın büyük maç almasını güçleştirir. Bu koşullarda, hakemliğine yeterince güvenmeyen biri için tek çıkış, penaltı tartışması olan hiçbir pozisyonda "düşünmemek" oluyor. Yorumuna güvenmemesi gerektiğinin farkında olması Yıldırım'ın akıllı olduğunu gösteriyor; ezberlediği bir formül var, onu uyguluyor: "devam". Yunus Yıldırım, Aragones'in hakem hali. Bu, Aragones'in her 65. dakikada Kazım'ı çıkarıp Burak'ı oyuna almasına benziyor. Kararını maçtan önce veriyor. Sahada ne olduğu önemli değil. Penaltı tartışması olan pozisyonlarda "düşünmediği"ne yönelik yorumum bir abartı değil, gerçekten "düşünmüyor"; çünkü düşünmek kişiyi karar vermeye zorlar. Yunus Yıldırım, sınırını bilerek maç yönetiyor. "Bir hafta bir takımın lehine, bir hafta diğer takımın lehine sonuçlanacak hatalı düdükler çalarak çuvallamaktansa hiç düdük çalmamayı yeğliyor."

Somutlaştırarak yorumlayalım. Geçtiğimiz sezonun son haftalarında oynanan Galatasaray-Ankaragücü maçında, Deniz Çoban ile birlikte dönemin en formda hakemi olan Suat Arslanboğa'nın, verdiği bir penaltı kararından sonra ligin kalan üç haftası maç alamaması atamalardaki Toroğlu etkisini yansıtıyor. Penaltı pozisyonu şöyleydi: Lincoln, Bouzid'in ulaşamayacağı noktaya topu itiyor. Bouzid de, "top kendisini bariz bir şekilde geçtikten sonra" bacağını, Lincoln ile kendisini geçen topun arasına koyarak Lincoln'ün koşu yolunu tıkıyor. Burada Lincoln isterse bu bacağın üzerinden atlayarak devam edebilir. Lincoln devam etmemeyi tercih ediyor. Kendisine karşı yapılan bu ihlali değerlendirme yoluna gidiyor ve önüne konan bacağın üzerinden kendini bırakıyor. Bu tarz kendini bırakmaların futbol literatüründeki adı: yapılan ihlali hakeme göstermektir. Yani bir oyuncunun devam edebilme imkanı olması, o oyuncunun devam etmek zorunda olduğu anlamına gelmez; mesela bir futbolcu formasından çekildiğini hissettiği an "kendisini bırakıp" penaltıyı alabilir, devam edebilme imkanına sahip olup olmamasının hiçbir önemi yoktur..Bir oyuncunun diğerine tokat attığını ve tokat yiyen oyuncunun kendini yere bıraktığını düşünün. Sarvan'ın ölçütü olan Toroğlu mantığına göre, oyuncunun o tokatla o şekilde düşüp düşmeyeceğini sorgulamamız gerekir. Yani oyuncu yediği tokada karşılık bu müdahaleye uygun bir biçimde düşmezse ya da oyuna devam etme imkanına sahipse, yani tokatla yıkılmayacak kadar kuvvetliyse, tokat bir ihlal olarak değerlendirilmemelidir. Söz konusu pozisyona dönersek Bouzid, kuraldışı bir harekette bulunmuş, Lincoln de bunu değerlendirmiştir. Yani pozisyon tartışmaya açık olmayan bir penaltı. Suat Arslanboğa gibi anadan doğma hakem, Toroğlu'nun ölçütleri esas alındığı için cezalandırılıyor. Yunus Yıldırım gibi eşeğini sağlam kazığa bağlayıp maç yöneten hakemler ise büyük maçlarla ödüllendiriliyor.

Yunus Yıldırım'ın hangi zihniyetle maç yönettiğine ilişkin bir örnek, Fenerbahçe-Konyaspor maçından verilebilir. Neredeyse iki yıldır penaltı çalmayan Yunus Yıldırım bu maçta nedense tartışmalı bir penaltı çaldı. Pozisyona ilişkin yorumum hakemle aynı. Gökhan Gönül, Konyaspor'lu oyuncuyla aynı yönde koşarken, yandan topa doğru hamle yapıyor, topa değemiyor; ama Konyaspor'lu oyuncunun pozisyonunu bozabilecek, belli ölçüde kontrolsüz sayılabilecek bir hareket olduğu için Konyaspor’lu oyuncu kendini bırakmayı seçiyor. Yıldırım da penaltıyı çalıyor. Aynı Yıldırım, bu maçtan bir kaç hafta önceki Beşiktaş-Fenerbahçe maçında, aynı Gökhan Gönül'ün Bobo'ya attığı bariz tekmeye devam kararı vermişti (Bobo düşmediği için kamuoyunda çok tartışılmadı). Tekmeye devam diyen Yıldırım'ın, Gönül'ün tamamen topa hamle yaptığı, oyuncuya temas olup olmadığı bile tartışmaya açık olan bir pozisyonda penaltı çalması, hakemin her zaman olduğu gibi "düşünmemesiyle" değil, bu kez "ince düşünmesiyle" açıklanabilir. Fenerbahçe, Konyaspor karşısında soyunma odasına 4-0 önde girmiş; yani maçı bitirmişti. Hiçbir anlam ifade etmeyen bir zamanda çalınan görece ucuz penaltı düdüğünün anlamı: " hakemliğim süresince ceza sahası içindeki pozisyonları "düşünmemeye" devam edeceğime göre bir penaltı çalayım da penaltı çalmaktan korkuyor demesinler" şeklinde yorumlanabilir. Gönül'ün pozisyonu, belki şekil olarak değil; ama nitelik olarak Lincoln ile Bouzid'in pozisyonuyla eş. Lincoln de, Konyaspor'lu oyuncu da savunma oyuncularından darbe almadı; iki pozisyonda da savunmacılar, hücumcuların pozisyonunu bozdu, hücumcular da bu ihlalleri kendilerini bırakarak hakeme gösterdiler. Lincoln'ün pozisyonunda Arslanboğa'dan hakem olmayacağı yorumunu yapan Toroğlu, eş pozisyonda çaldığı penaltı için Yıldırım'ı kutladı ve o Yıldırım, Arslanboğa dördüncü hakemlik yaptığı sırada, ligin son haftasında, ligin tartışmasız bir numaralı maçı olan Antalyaspor-Ankaragücü maçını "idare ediyordu."

Atamalar sağlıklı yapılmaya başlanmadan Türkiye'de hakemlik konusunda umutlu olunamaz. Bu konuda açık bir örnek Bünyamin Gezer. Bir önceki yıl çok başarılı maçlar çıkarttığı halde yüksek ücretli yayın maçlarına uzun süre verilmedi; çünkü başarılı maçları Fenerbahçe'nin kaybettiği maçlardı. Hatta, Fenebahçe-Galatasaray maçının oynanacağı dönemde çok formdaydı. Onun atanması beklenirken o dönemde formsuz olan Fırat Aydınus bu maça verildi. Bunun nedeni Fenerbahçe'nin Gezer ile maç kazanamamasıydı. Aydınus da Gezer de bu mesajı aldı. Aydınus'un, Karan'ın rüzgarıyla düşen Edu'nun lehine verdiği faul Galatasaray’ı' bir golden etti. Pozisyonun tekrarını izlediğimde Aydınus'un pozisyona, net görmesini sağlayacak kadar yakın olduğunu gördüm. Gezer ise bir sonraki yıl, yani geçtiğimiz yıl, ligin başlarında oynanan Fenerbahçe-Sivasspor maçına atandı ve kendisine verilen fırsatı "değerlendirdi." Disipliniyle ünlü Gezer, en hoşgörülü hakemin bile sahada tutamayacağı Kazım'ı oyundan atamadı. Bunun ödülünü Fenerbahçe-Beşiktaş maçına atanarak aldı; bu maçta da Cisse'nin atılmasına neden olan kartlardan biri yanlıştı. Kupa finaline de atanan Gezer, son dakikada görmediği bir pozisyonda, yardımcısından herhangi bir uyarı almadığı halde "ne olur ne olmaz" kaygısıyla Fenerbahçe'ye penaltı çaldı. Geçen yılki atamalar Gezer'in aklını başına getirmiş olacak, Galatasaray-Trabzonspor maçında bayrak direğini söküp şov yapan sarı kartlı Lincoln'ü de atamadı. Gezer, disipliniyle nam yapmış bir hakem olmasa bu tarz hatalar günlük dikkatsizliklerle açıklanabilirdi. Kısacası, atamalarla hakemler istenilen şekle sokuluyor.

Suat Arslanboğa'nın dışında yetenekli bir hakemimiz daha var: Deniz Çoban. O, Arslanboğa'ya göre daha “sağlamcı”, penaltı konusunda “temkinli”. Sarvan'ın ölçütü nedeniyle hakemler basit düşünemiyor. Ceza sahası dışında herhangi bir pozisyonu değerlendirirken, zihinlerinde ağır basan seçeneğe-%51- yönelirlerken, ceza sahası içinde kesinlik-%100- arama ihtiyacındalar. Çoban, Beşiktaş-Bursaspor maçında Delgado’nun yaptığı vuruşa on metre mesafeden ellerini açarak karşılık veren oyuncunun müdahalesini penaltıyla cezalandırmalıydı. Trabzonspor-Kocaelispor maçında, yerdeki oyuncu ayaktaki Umut'u kolundan aşağıya çekip indirdi, Çoban yakın olduğu halde bunu da atladı.

Türkiye'de hakemlerin kalitesinin neden düşük olduğunun incelemesinde bu örnekler dikkate alınmalıdır. MHK Başkanı'nın bir yorumcu ile iyi geçinme kaygısı duyması hakemlerin düdük çalarken hesap yapmasına, basit düşünememesine neden oluyor. Hakemlerimizin uluslararası platformda daha başarılı olmalarının altında, o maçlarda basit düşünerek karar verebilmeleri yatıyor. "Ölçüt yorumcu" nun ölçütlerinin geçerliliğinin tartışılır olduğunu da dikkate aldığımızda, Sarvan'ın varlığı Türkiye'deki hakem tartışmalarının süreceğini gösteriyor.

futbolteknik@hotmail.com

 
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Felsefe okudum. İnsan denilen sürüye hakikatini hissettirmeye seviyorum. Araba ile kıyafet ile kendi..