Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '10

 
Kategori
Siyaset
 

BDP: Bir "Özgürlükten kaçış" vakası

BDP: Bir "Özgürlükten kaçış" vakası
 

Trajedi


BDP yöneticilerinin, TBMM’de Anayasa Reformu sürecinde <ı>“anahtar parti” olma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin <ı>“özgürleşme” sürecine damgasını vurma fırsatını elinin tersiyle iterek CHP ve MHP yöneticileri ile ittifak yapmasını anlamakta büyük güçlük çekiyorum…

Temsil ettiğini iddia ettiği <ı>“Kürtler”in 86 yıldır dışlandığı, ezildiği, katledildiği, sömürüldüğü, her konuda kısıtlandığı iddiasındaki bir siyasal partinin, adını aldığı <ı>“Barış ve Demokrasi” kavramlarını, yedekte beklettiği <ı>“Hak ve Özgürlük” kavramlarını katlederek açılım sürecini sabote etmesini ve <ı>Anayasa Reformu’na karşı çıkmasını havsalam bir türlü al(a)mıyor…

<ı>“Neden yaptınız bunu?” diye sormak istiyorum bu vatandaşlara... Hani baskıdan, zulümden, ezilmişlikten, sömürüden şikayet ediyordunuz… <ı>“Alın size barış, alın size demokrasi, alın size hak ve özgürlük diyenlere karşı nereden çıktı bu “istemezük”çülük?”

Kanaatimce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni soyut bir <ı>“Türk” kimliğiyle özdeşleştiren muadilleri, yani totalitarizme yelken açan CHP ve MHP yöneticileri gibi, <ı>BDP yönetimi de soyut bir “Kürt” kimliğine aşırı abanmaktan kaynaklanan bir deformasyonla karşı karşıya görünüyor…

Soyut grup kimliğini bireye ve bireyselliğe önceleyen diğer “totaliterler” gibi “sivil özgürlüklerin” önünü açan her tür hukuksal düzenleme en başta BDP’nin ve arkaplanının varlığı için bir tehdit olarak algılanıyor… Etnik kimlik ayrımı gözetmeyen, çeşitli etnik kökenlerden gelen diğer bireylerle birlikte “Kürt” bireyleri de sivil hak ve özgürlüklerle donatacak olan, baskı ve zulmü azaltması beklenen, herkese fırsat eşitliği sağlayan, “kimlik” yerine “beceri”yi değerli kılan bu düzenlemelerin Kürtler arasında da bireyselleşmeyi teşvik edeceğini, Kürtlerin kendilerini ifade imkânlarını geliştireceğini, Kürtleri zenginleştireceğini, Kürtlere daha ileri eğitim ve sağlık imkânları sağlayacağını, dolayısıyla ezilmişlik duygusunu hafifleteceğini, “ezilmişlik ve mağduriyet” odaklı dava (!) bilincini, kurtuluş ideolojisini, kurtarıcı gereksinimini, <ı>“mutlak lider” ihtiyacını ve sultasını zayıflatacağı öngörülüyor…

Hedef kitledeki ezilmişlik duygusu, dava (!) bilinci, <ı>“mutlak lider” ihtiyacı ve sultası zayıfladıkça, bireyler kimliklerinden çok becerilerine göre konum edindikçe Kürt gençlerinin de dağa çıkmak yerine eğitime yöneleceği, makam mevki edineceği, girişimci olmaya başlayacağı, zenginleşeceği, dolayısıyla da <ı>“asimile olacağı (!)” ileri sürülüyor… İspanya (BASK), Kanada (QUEBEC) ve Belçika (VALON) örneklerinden hareketle “sivil özgürlüklerin” azınlık sorununu çözemediği, bilakis azınlıkları çoğunlukla entegrasyona ve asimilasyona zorladığı iddia ediliyor…

BDP yöneticilerine göre bu <ı>asimilasyonu (!) önlemenin yolu belli: Bir araya gelip bir çay-kahve dahi içemedikleri, her konuda zıt olduklarını iddia ettikleri CHP ve MHP ile Anayasa Reformu konusunda katıksız bir ittifak yaparak bireyselleşmeyi teşvik edecek her tür açılıma, her tür açılımın dayanağı olan sivil hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine engel olmak… Bir diğer ifade ile, doktriner temellerin zayıflığından dolayı, bir <ı>“kimlik totalitarizmi”ne karşı diğer bir <ı>“kimlik totalitarizmi” ile simbiyotik ilişkiye girerek <ı>“özgürlükten kaçmak”… Homojen bir etnisiteye dayanan bağımsız bir <ı>Kürdistan idealiyle istismar edebilecekleri bir <ı>“Kürt” kimliğini zayıflatacağını öngördükleri her tür hukuksal açılımdan ve en çok da <ı>“özgürlükten kaçmak”

Ekonomik sınırların zayıfladığı, ulusötesi siyasal örgütlenmelerin güç kazandığı, şirketlerin ekonomi politiğin hakim aktörleri haline geldiği, tüm dünya ülkelerinin artan oranda İngilizce konuşup yazmaya yöneldiği, yakın gelecekte en çok İngilizce konuşulan ülkenin yakın geçmişin komünist kıblesi Çin olacağı, rekabetin kendini dayattığı bir dünyada beceremeyenin kim olduğunun ve hangi dili konuştuğunun bir değerinin kalmadığı küreselleşen dünyada her tür yeteneğin ve beceri potansiyelinin önünü açan <ı>“sivil özgürlükleri” küçük siyasal amaçları açısından bir tehdit olarak algılamak ve <ı>“özgürlükten kaçmak”

Mensubu oldukları siyasal partinin kapatılmasından değil, kapatılmamasından, Kürt’lerin ezilmesinden değil, ezilmemesinden; kanın akmasından değil, akmamasından; baskı ve zulümden değil, hak ve özgürlüklerden rahatsız olmak… Barışı, demokrasiyi, hak ve özgürlük kavramlarını ise sadece özlerindeki <ı>“totaliter” eğilimleri gizleyici göstermelik birer sözcük olarak kullanmak ve <ı>“özgürlükten kaçmak”

İki <ı>“totaliter” ve genel olarak <ı>“totaliterler” arasındaki <ı>“simbiyotik ilişki”nin tam tescilidir bu meş’um ittifak… Ve <ı>“sivil özgürlüklere düşman” bu meş’um ittifakın, etnik kökeni ne olursa olsun bu toprakların sıradan insanlarına sefalet, kan ve gözyaşı dışında verebileceği hiçbir şey yoktur…

Bu mülahazalarla, sıradan insanların, siyasal eğilimi ve etnik kökeni ne olursa olsun, varoluşuna kasteden <ı>“özgürlük düşmanlığına” prim vermeyeceğini, önüne sunulan fırsatı en iyi şekilde değerlendireceğini, tercihini sivil hak ve özgürlüklerin gelişiminden ve açılımdan yana kullanacağını, piyasa ekonomisi, demokrasi, sivil özgürlükler ve serbest rekabet düşmanı <ı>“rantçılara” karşı, <ı>Anayasa Reformu Referandumu’na <ı>“evet” diyeceğini ümit ediyorum…

 
Toplam blog
: 19
: 1025
Kayıt tarihi
: 01.05.10
 
 

Mülkiye ..