Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '15

 
Kategori
Güncel
 

Belgesel izleyin, etin tadına varın!

Afrika’nın bir ucunda Zambezi nehrinin bir kolunda suya karşı tembellik yapıyorum. Sağ tarafıma filler gelmiş yiyip içiyorlar. Karşı kıyıda bir büyük kudu, yanında birkaç farklı antilop cinsi. Her taraf kuş,ördek,leylek. Fillerin beyaz kuş arkadaşları başka ama, onlar sadık yol arkadaşları.

Bugün kurban bayramı. Burada telefon yok. İnternet ise çok kısıtlı. (İnternet olmazsa olmaz di mi, onu bir şekilde halletmeye çalışmışlar.)

Dolayısıyla haberleri takip edemiyorum ama nasılsa her seneki gibidir: “Kurban kesmek iyidir… Kurban kesmek kötüdür… Ben aslında karşı değilim ama… Katletmeyin şu hayvanlrı… Şuraya buraya bağışlayın… Kesecekseniz ortalıkta yapmayın… Vahşet…“

Ve en gönlümüzü okşananları da kasabından kahramanca kaçan kurbanlıklar, peşinde kilometrelerce koşanlar, hastanelerde artan acemi kasap vakaları. Onları seviyoruz.

Etrafımda dingin bir doğa,onun içinde huzurla otlayan,avlanan hayvanlar. Görüntüde vahşete dair hiçbir şey yok.

Biraz arkalarda ne olduğunu ise ancak belgesellerde görüyoruz.

O onu parçalıyor, öbürü diğeri bitirsin de yesin diye sırasını bekliyor, öteki kadınlarını çalıştırıp ense yapıyor. Çok narin başkası yeni doğurduğu bebeğinin kokusu olmadığını bilerek avcı hayvanlardan korkmadan kuytuya bırakıp ava gidiyor,kocamanları ise korumak için bebeklerini aralarına alıyor.

Yani doğa kendi kuralları içinde yuvarlanıp gidiyor.

Vahşet zaten doğanın içinde var.

Fark hayatı sürdürmek amaçlı olmasında.

Her hayvanın birbirini yemesinde veya yedikleri, kırdıkları bitkilerde inanılmaz bir devamlılık döngüsü mevcut.

Ama doğada kurban eden yok! Hepsi hayatlarını sürdürme çabasında. Kurban ise insana dair. Şeytan taşlamak gibi. Şeytanı icat eden insana dair.

(Koşarak gelip tabağından yemeğimizi çalan babunlar konu dışıdır. Biraz insane benziyorlar ne de olsa…)

Buralarda turisler için safari lodge’ları var,havalı isim,bilenler bilir. Genelde ahşap ve çadır karışımıdır, kalanlar pek beğenir. Bazen neredeyse dört-beş yıldızlı bir şehir oteli kadar bile para verilir. Bazen elektriği, suyu, bazen telefonu,interneti, kimi zaman yolu eksiktir. Hatta pencere-cam eksikliği de olabiliyor!… Ohh püfür püfür… Turistlere o f”ilmlerdeki” gibi deneyimler yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlar.,makbüldür.

Hangi kategoride olursa olsun, hiçbirinin etrafında duvar,sınır, kamera, alarm, dikenli tel, elektrikli bariyer vb. yok. Sadece insan güvenliği için elinde fenerle nöbet tutan görevliler var.

Ve işte zurnanın o malum zırt sesini çıkardığı nokta: Nehir kenarına muhteşem bir akşam yemeği sofrası kurulmuş. Sabah beşlerde kalkıp bütün gün toz toprak içinde dolaştıktan sonra çok kıymetli, ne yalan söyleyeyim. Işıklar, ateş, hayvan biçiminde katlanmış peçeteler, doğaya uygun renk ler ve malzemelerden servisler, aklınıza zarif ne gelirse. Gelmeyenlerini de koymuşlar zaten sofraya. Oturmuşsun yiyorsun tadını çıkara çıkara.

Birden bir görevli geliyor; “efendim, filler daldı, size içeriye alalım lütfen.”

Pardon? O kadar para vermişim ben. Filler gitsin,kovalayınız derhal. Siz geri kalmışlar, niye etrafa kocaman beton bir duvar çekmezsiniz ki… Hem sen benim kim olduğumu biliyor musun?...

Değil tabi. Paşa paşa içeriye taşınıyorsun. Sebebi çok basit: Doğa… Tabiat yani.. Biz onların evindeyiz çünkü. Sabahın körü çıkıp evlerine dalıp pornografi izleme durumundayız zaten. Yetmiyor, poz poz fotolarını çekiyoruz.

(Bir yerde de piknik yaparken elma çöpünü oraya atayım demiştim. Nasılsa birileri yer diye. “Ayy ne ciciciyim, hayvancıkları besleyeyim, Kadıköy sokaklarında hep yaparım, alışkanlığım var.) Sordum rehbere. Yapma dedi! Orada elma yok. Doğal beslenmelerini bozmayalım… Ba ba baa…

Demem şu: Tabi ki turizm de olsun, insanlar et de yesin. İnanalar da daha iyi insanlar olmak için inançlarını devam ettirsinler. Ama hepsi saygıyla olsun yahu! En başta da doğaya. Doğa ve bilim insanlığın ortak bayrağı olsun.

Çünkü unutmamak lazım: Doğaya saygı duyulmayan her proje,her hareket, kısa vadede “iyi, rantabl, hatta bazen şık” bile olsa, uzun vadede dünyaya en kötücül biçimde geri dönüyor. Dünya/gelecek falan dediğim de havalı ve iddialı laflar değil. Sadece çocuklarımız……..

Kimseyi,hiçbir şeye,hiçbir konuda “kurban” da etmeyelim bu arada. Tanrılar illa kurban istiyorlarsa kendileri çalışsınlar yan gelip yatmak yerine. Şükran duymayı göstermenin nice yolu var. Bilim korkuları büyük ölçüde döveli de bayağı oldu,onu da hatırlatmakta yarar var.

Doğa her şey gibi eti de sunuyor bize. İhtiyacı olanla paylaşmak çok güzel.  Asfaltta arabalar arasında hayvan kovalamak ise doğal değil, yapay. O hayvanın eti valla oturur midenize. Sevap falan da yalan olur. (Fırsatı olan gelip buralarda baksın etin tadına, olmayanlara da anlatsın.)

Bir de kişisel not: Daha çok balık yemekte fayda var. 

 
Toplam blog
: 36
: 1240
Kayıt tarihi
: 25.10.08
 
 

Fransa ve Türkiye'de on sene kadar turizmcilik yaptıktan sonra iletişim alanına yönelmiştir. İnte..