Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ben özürlü değilim

Ben özürlü değilim
 

Bundan bir kaç sene öncesine kadar ayakları yere sağlam basan, hiçbir fırtınanın hatta doğal felaketlerin bile yıkamayacağı kadar sağlam bastığımı düşünen bir insandım. Ama olur ya! hayat bu! Her an, herkesin başına tahmin bile edemeyeceğiniz mucizeler veya felaketler gelebiliyormuş. Yayın organlarında seyrettiğiniz uzaktan bakıp şaşırdığınız, üzüldüğünüz tüm olaylar bir gün gelip sizi bulabiliyormuş meğer…

İşte bunlardan biri geldi benim başıma, dümdüz bir yolda ilerlediğimi düşünürken ani, hesapta olmayan bir kaza geçirdim. Bu kazada oğlumun hayatını kurtardım. Ama bunu her anne demiyorum, hangi insan olsa yapardı değil mi? Minicik bir bebeği kucağına alıp onu koruma kollama görevini üstlenmişseniz, sadece bir göz değil tüm hayatınızı, canınızı bu uğurda verebilirsiniz, hatta vermelisiniz demektir. Peki bu önemli mi? Yani bırakın bir bebek olmasını bir insanın hayatını kurtarmak herkes için aynı değeri mi taşıyor sizce?

Ben cevap vereyim. Elbette hayır! Yani bunu bende bu sabah öğrendim. Bazı insanlar için bu zerre kadar önem taşımıyor. Geçirmiş olduğum kaza yüzünden bir gözümü kaybederken, yüzüm ciddi şekilde yaralandı. Aylarca hastanede kaldığım günleri ve kaza sonrası bitip tükenmeyen ameliyatları saymıyorum, yalnızca fizik tedavi ve minik oğlumdan ayrı geçirdiğim günler bile oldukça kötü, yıpratıcı ve acı vericiydi. Kendimi fiziksel anlamda düşünemezdim. Bunun hiç sırası değildi. Çünkü bebeğim sapasağlamdı ve bana ihtiyacı vardı. Bir an önce iyileşmeliydim. Bunun mümkün olamayacağını ben biliyordum. Ama doktorlar bilmiyordu. "Eskisi gibi olursun" dediler. Umursamamıştım. Üzülmek, önce yaradanıma, sonra bana bakmak için koşuşturup duran aileme, kocama ve el kadar bebeğin yaşama çabasına nankörlük olurdu.

Üzerinden tam 6 sene geçti. Ameliyatlar hala bitmedi. Ve ben düzelmedim. Kimine göre yüzümde hiç bir şey yok, ama beni tanımayanlar için hala bir merak malzemesiyim. Ne çok dikkatli bakabiliyorlar, ne de bakmadan yapabiliyorlar. Önceleri doğru dürüst dışarı çıkmadım. Toplum içine yeniden karışabilmek bir yana aynaya bakmak bile çok uzun zamanımı aldı. Hep “olsun” dedim. “Olsun, canım sağ ya! oğlum sağlıklı ya! varsın böyle olsun” Ama olmadı işte!

Önce ekonomik kriz sonra hamilelik ile kopukluk yaşayan iş hayatım, kazanın ardından sonu yazılmamış bir kitap sayfası gibi kapanıverdi. Görüntüm yüzünden başlayan mahkumiyetim onaylanmış oldu. Artık “Prezentabl” değildim. Aslında bangır bangır üniversite mezunu, yabancı dil bilen, tecrübeli eleman safsataları tümüyle yalandı. Bunların hiç biri önem taşımıyordu. Her şeyden önce ilk bakışta görüntün iyi olmalıydı. Tecrübe vs. daha sonraki aşamalardı. Bende iki üniversite bitiren gençler kadar şansızdım. Görüntü sınavını verip en basit işlere dahi giremedim. İşverenlere ve pek çok insana göre normal değildim. Çareyi iş ve işçi bulma kurumuna başvurmakta buldum. Daha kapıdan girdiğimde bir görevli “rapor için mi geldiniz?” dedi. Demek rapor almam gerekiyordu. “ÖZÜRLÜ RAPORU” uzun zahmet ve uğraştan sonra başvuru yaptım. Normal sayılmadığıma göre özürlü kadrolarına başvuracaktım. Yüzümdeki izleri canlı olarak algılayamasalar bile raporun üzerinde yapışmış duran fotoğraf bunu anlatabiliyordu. Üzerinden tam iki ay geçti. Herkese bir hafta sonraya gün veren heyet, bana "iki ay sonra alabilirsin" cevabını verdi.

Raporumu bu sabah aldım. %21.60 ile özürlü değildim. İki ay boyunca düşünüp özürlü olmadığıma karar vermişlerdi. Özürlü kadrosuna girebilmem için oran %40 olmalıydı. İşverenlere göre normal değildim, doktorlara göre de özürlü değildim. Neydim ben? Heyet dedikleri; muayene olmadığınız doktorların bile katılıp imza attığı, bırakın sizin sorununuzu dinlemeyi, suratınıza bile bakmak için saniyelerle yarışan kişilerin katıldığı bir sırat köprüsüydü..

Geçebilene ne ala. Her şey orada toplanıp karar veren heyetin ve saatlerce sıra bekleyip en fazla 1-2 saniye muayene olabildiğiniz doktorların elinde. Yani sizin hayatınızı etkileyecek kararları onlar veriyor. Bunca zaman bekletilmemin sebebi ise ; teknoloji çağında olduğumuz halde bilgisayar eğitimi bütçesi ayırmayan kurumlar, emekli maaşı ile geçinemeyeceği için yerini gençlere devretmekten kaçınıp emekli olamayan ancak iş verimi düşük insanlar ve ülkemizde hala yavaş işleyen evrak takibi değil! Olur da kazara özürlü raporu verirlerse, bende bu raporla özürlü kadrosunda kuş kadar maaş alabilir, bunca dolandırıcı ve kaçakçı değil de ben ve benim gibiler! devleti zarara uğratabileceğiniz korkusuydu sanırım.

HAKLILARDI. Evet elbette özürlü değilim. Yara izlerim, tek gözlü yaşamım, beni özürlü yapmıyor. Birbirini dinlemeyen, kendinden başkasını düşünmeyen, hayata at gözlükleri ile bakan, kardeşin kardeşe vurdurulduğu, kokuşmuş, laçkalaşmış, örf ve adetlerin unutulduğu bir ülkeyi oluşturan %100 duyarsız bir toplum varken ben verdikleri % 21 ile özürlü sayılmayı kabul etmiyorum zaten…

 
Toplam blog
: 24
: 791
Kayıt tarihi
: 23.10.09
 
 

İstanbul'da yaşıyorum. Bilgisayar Eğitimi veren bir firmada satış ve organizasyon görevi yapıyoru..