Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '12

 
Kategori
Spor
 

Beşiktaş taraftarı kulübünü, Fenerbahçe taraftarından daha az mı seviyor?

Kulüpleri taraftara bağlayan tek yer stadyumlar, salonlar mıdır?

 

Bu konu üzerine geniş yorumlar, açıklamalar, tartışmalar yapabiliriz; yapmalıyız. Çünkü konuşulması gereken derin sorunları değil, dedikodu üretmeyi seviyoruz.

 

3 Temmuz süreci Türkiye’de taraftarlık bilincinin, yapısının, işleyişinin değiştiği bir dönem olarak milattır. Daha o gün Fenerbahçe taraftarı kulübünün karşılaştığı tehlike ve tehdit karşısında tavır alarak tam bir sene sürecek bir eylemliliğin, hareketliliğin, katkının içine girmiştir. Bu bir anlamda sivil toplum örgütünün gücünü ortaya koyması bakımından çok değerli bir Türkiye pratiği olmuştur.

 

Fenerbahçe taraftarı futbol takımının yalnızlığına ortak olmak için Topuk Yaylası’na gitmiş, oradan Bağdat Caddesine inip yürümüş, Fenerium’lara koşmuş, kombinelerini yenilemiş, Taraftar Kart, Dergi, GSM abonelikleri, üyelikleri yaptırmıştır.

 

Geçen sezon Fenerbahçe’nin ekonomik anlamda en zor süreci yaşaması gerekirken tersi yaşanmıştır.

 

Beşiktaş taraftarı kulübünü, Fenerbahçe taraftarından daha az mı seviyor?

 

Geçen sezon 3 Temmuz süreci yaşanırken mümkün olduğunca Fenerbahçe taraftarının içindeydim. Onların nasıl bir duygu içinde olduğunu çok yakından izleme şansım oldu.

 

Bu sene çevremdeki Beşiktaşlıların genel hal ve davranışlarına baktığımızda ortada çok önemli bir fark olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.

 

FEDA’nın bu seneyi gözden çıkarma anlamında değerlendirilerek ilgisiz kalınması aslında olayı tam da yanlış tarafından görmektir.

 

Beşiktaş taraftarının bu sezonla ilgili beklentisinin olmaması bir anlamda boş vermişliğe dönüşüyor; en azında ortada bunun tersini gösterecek bir şey göremiyoruz. Bir şeyler yapılıyorsa da bu Beşiktaş kamuoyunun içinde bulunduğu ruh halini değiştirmiyor.

 

Oysa 3 Temmuz sürecinde gördük ki her eylem taraftarın kulüple olan ilişkilerini güçlendirmiş, inancını tazelemiştir.

 

Beşiktaş’ın geldiği durum ortadadır. Şartları bellidir. UEFA’nın tutumu nettir. UEFA’nın bu konudaki çifte standardına hiç girmiyoruz. Bu konuda maalesef 3 Temmuz sürecinde ülkemiz hiç iyi sınav veremedi. Beşiktaş’ın bu kadar kolay ceza almasının geri planında yatan şey geçen sene bu ülkenin içinden birilerinin UEFA’da lobi faaliyeti yürütmesidir.

 

Eğer anlayış, tutum, düşünce yapısı değişmezse çok yakın bir gelecekte bugün UEFA nezdinde lobi yapanlar yarın mağdur durumuna gelecektir.

 

Sorunlar ortaktır. Bireysel davranışlar eninde sonunda atomize olanları da yok eder.

 

Beşiktaş’ın şartları böylesine belirlenmişken ortaya çıkıp yüksek hedefler koymak, varılamayacak menziller belirlemek hayal kırıklıklarının şiddetini arttırmaktan öte bir sonuç doğurmaz.

 

Pazar günü yaşanan Fenerbahçe yenilgisi sonrası taraftarın tepkisini anlamak kolay değildir. Böylesine tepkiler çaresizliğin yarattığı şiddet dışavurumlarıdır. Şiddettin içeriğinde hiçbir yapıcılık, üretkenlik yoktur.

 

Beşiktaş yönetimleri süreç içinde bir sürü hatalar yaptı. Gelinen pozisyon iyi yönetimle, şansızlıkla açıklanamaz; ancak taraftarın da bütün bu süreçler yaşanırken olayı sadece izlemekle yetinmiş olduğunu unutmamak gerekiyor.

 

Bizler sorumluluklarımızı sürekli başka yerlerde arıyoruz. Aslında ortada cevap vermemiz, düşünmemiz gereken bir durum varken, eleştiriyoruz. Sanki o süreçler yaşanırken biz hiç orada değilmişiz gibi…

 

Oysa tam da ortasındaydı Beşiktaş taraftarı…

 

Eğer olan olmuşsa ortada bir şey kalıyor; kulübü yalnızlığa, yönetimin alacağı kararlara bırakmak değil; aktif olarak sürece katkıda bulunmanın yollarını aramak gerekiyor.

 

Çağımızda ekonomi en büyük güçtür. Ekonomisinin bozuk olduğu kurumların özgürlükleri başkalarının vereceği kararlarla sınırlanır. Beşiktaş taraftarı bu ekonominin oluşmasına katkıda bulunmalıdır. Beşiktaş’ın maddi gücü olan kişilerini sürece dahil etmeye zorlamalıdır.

 

Taraftarlık bir Liverpool maçında Avrupa’nın en çok ses üreten topluluğu olmakla bitmiyor. Aksine orada başlıyor.

 

Bugün kulüp-taraftar ilişkisinin tüm niteliği değişiyor. Kulüplerin buna da hazırlıklı olması şarttır.

 

Yoksa dünyadaki benzerleri gibi kulüpler şirketleşerek bir takım sermaye gruplarının kontrolüne girecektir.

 

Türkiye’de bu modeli bozacak bazı adımlar atılıyor. Takip etmek gerekiyor.

 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..