Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

Beyin

Beyin
 

İnsan, mükemmel bir canlı, boşluğa bırakılmış kusursuz yaratık. Nereden geldiği binyıllardır tartışılan, hangi hücre yapısı ve beyin hamuru ile yoğrulduğu bilinmeyen, sinir ve kanın et ile kemiğe büründüğü muhteşem birleşen.

Öyle ki, iki ayak üzerinde yürüyebiliyor, iki gözü ile görebiliyor, iki kulağı ile doğadan gelen sesleri algılayabiliyor. İnanılır gibi görünmüyor değil mi? Boşluğa bırakılan diğer yaratıklardan ne kadarda farklı. Bu olağanüstü yaratığın bir ruhu var elbet. Beyinin Ruhla bütünlük içindeki savaşı, maddi manevi birleşenleri tartışılıyor yüzyıllardır. Ruh maddenin ötesine geçip, yarattığı çıkmazlarından kurtarıyor yaratığı. Oysa omuzlarının üzerinde taşıdığı kocaman sert bir çıkıntı içindeki Beyin hükmediyor olan bitene. Sesler sözcüklerle dağılıyor boşluğa kelimeler yardımı ile. Beyinin düşü hâkimiyeti kurarak sağlıyor Ruhla bütünlüğünü. Ruh hangi düşüncenin ürünüdür diye akıl almaz bir döngüye girebilirsiniz. Beyin, neyi yanlış yaptı, hangi çıkmazları başaramadı der gibisiniz. Yaşamı devam ettirmede mükemmeli aramada ve karar mekanizmasında, hangi matematik hesabında yanlış yaptı. Yoksa kolay yollardan hareket ederek mi rahatlattı bedeni. Ruh ile bedeni bütünleştirip maddeye vurdu son darbeyi. Kendinden sonraki en büyük çıkmazı bıraktı boşluğa yaratık. Bu orantılı yaratık kim bilir daha ne çıkmazlara girdi ve ne hesaplar yaptı. Hangi değişikliklere imza attı bilinmez. Beyin boşlukta nerelere kadar tırmandı, nelere hükmetti evrende kim bilir? Kendisi öncesi ve sonrasındakilerin hesaplarını yapmadan kullandı boşluğu hoyratça. Nasıl oldu bütün bunlar, gelişme nasıl sağlandı. Sonlanmadan devam etti yoluna. Neyin karışımı, ilerleyen zamanda daha da mükemmeli koydu boşluğa. Yoksa o iki omuzun üstünde duran yuvarlak biçimli tuhaf şeyin içindeki Beyin mi yaptı bu mucizeyi. Hani şu ruhu da konuşturan, içinden sinirler damarlar, kanlar geçen zarlarla, yumuşakçalarla bezenmiş kemiklerle kapatılmış o tuhaf görüntülü biçim.

Süreç boyunca bu karmaşa devam etti. Hesaplar yapıldı. Deneyler analizler herşey herşey. Sonuçta çıkamadı çıkamadı işin içinden bir türlü. Çözülemedi büyük sır, çözümün Beyinde olduğunu bile bile. Kolay yolla mı, zor yöntemle mi bilinmez ama sonuçta, yarattı Tanrıyı. Ve rahatladı boşluk.

Artık beyin gibi ruh gibi, sonunda bir Tanrımız oldu. Beyin gelecekteki canlı devinimini daha mı kolay, yoksa daha mı zor başaracaktı bilinmez. Üretim hiç kesilmeden devam etti. Sürekli, çıkarttı ve attı boşluğa. Ancak, hiçbir başarı Tanrı kadar kudretli ve adil olamadı. Yaratık yarattığı Tanrının bütün boşluğu etkileyebileceğini nereden bilebilirdi. Beyin, hangi hesapla onu bu kadar yüce kılmış ve bütün hâkimiyeti onun emrine vermiş, hangi motor mekanizmasını harekete geçirip bu durumu sağlamıştı. Boşluktaki en büyük mucize gerçekleşmiş, yaratıklar mükemmel sonuçlara ulaşmıştı. Artık insandan bahsetmek ve onun önlenemez tırmanışını izlemekten başka çare kalamazdı. İnsana dönüşen yaratık, hiç boş durmadı. Yatırdı yine beyini masaya. Onunla daha çok işi vardı. Daha neler yapabilirdi. Belki de gelecekte diğer canlılar için güzel şeyler olacaktı. Dahası çok kötü oluşumlarla da karşı karşıya kalabiliriz. Yetmez miydi, Yetemez miydi Bunca oluşum. Yetmedi yetemedi. Hiçbir yenilik son olamadı bu yüzden.

Tanrı bütün olanları çözümleyemez miydi? Elbet çözümlerdi ve öylede oldu. Artık boşluktaki her oluşum, Tanrıdan sorulacaktı. Hâkimiyet onundu artık. Beyin ürettiğine teslim olacaktı. Büyük paye verilmişti bir kere. Geri dönüş olamadı. Ortaya çıkışından günümüze kadar, yüceliğini varlığını ve değerini hiç kaybetmedi.02.12.2014    ahmetmahmutkelesoglu@Hotmail.com

Ahmet KELEŞOĞLU 

 
Toplam blog
: 7
: 315
Kayıt tarihi
: 03.12.14
 
 

1962 yılında Ünye'de doğdu. 1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Maliye bölümünden mezun ol..