Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bilinen ilk Aşk Mektubu

Bilinen ilk Aşk Mektubu
 

Google görsel



Resimdeki tablete, kendi yazı dilimin ve yazma sevdamın peşinde, internette dolanırken, bir blogda rastladım. Sümer dili hakkında bir blog...*

Bloğu yazan, Sümer dilinin, diğer dillerden yalıtık (izole) ve kendine özgü (yerli) bir dil olduğu söylense de, Türkçe'yle bu dilin kök benzerliklerine işaret ediyor; buradan hareketle, Sümerlerin bir Türk uygarlığı olduğu iddiasını kanıtlamaya çalışıyordu. Yazıya gelen yorumlardan biri, bütün dillerin kökeninin Türkçe'den geldiğini iddia ederken; diğeri bunu, aşırı Türk milliyetçiliğinin sonucu uydurma bir bilgi olarak görüyor; bir diğeri de, "Madem öyle, neden bilimadamları bugüne kadar bu savı kabul etmediler ya da görmediler? Kasıt ya da kıskançlık mı var?" diyordu. Hepsini ilgiyle okusam da, bu iddiaların hiç biri beni ilgilendirmedi; yazının kendi iddiası başta olmak üzere... Gerçek her ne ise, bunu tarihçiler bilsindi; yazacağım yazı için önemsizdi çünkü...

Bu tabletin bana göre önemli yanı, bulunmuş ilk yazı örneklerinden biri olmasıydı...  Sümerliler'le birlikte, insanoğlunun, o güne kadar sadece konuşulan şeyleri, bir tablet üstüne kaydetmeyi düşünebilmesi, o ihtiyacı duyması, kendinden sonraki nesillere tecrübe ve bilgi aktarma isteğinin onu bu buluşa yöneltmesi... En çok da, tüm etkenlerin yanında, insandaki yazma isteğinin, ne kadar kuvvetli bir itici güç olduğu...

Dilin ve yazının 5000 yıl önceden bugüne geldiği noktayı bilsem de, insan doğasının nasıl da değişmez olduğunu, her çağda aynı kaldığını farketmek, beni bir an şaşırtıyor, sonra hayal gücümü körüklüyor... Düşünüyorum da, o tablete yazan da, benim şu andaki yazma ihtiyacıma benzer hisleri taşıyordu: Kendini ifade etmek, bildiğini aktarmak, zamana kayıt düşmek, tarihe bir mim koymak... Yazmak gerekliliği duymak... İnsan, ancak bir şeyin eksikliğini hissettiğinde onu bulur bence... Resim vardı zaten... Fakat bunu kurala bağlamak, anlatımda kullanmak ve dayanıklı bir madde üzerine işlemek gerekiyordu... Düzenli bir sıra ile kazımak... Ne macera! 

Elbette o günkü ticari kaygı, bugünkü düzeyde olmadığından, 'ne buluş yapsam da herkesten önce davranıp voleyi vursam, parsayı toplasam' cinliği ya da bilimsel rekabet hırsı değil; ün, şöhret, para, hiçbiri değil, insanî, hayatî ihtiyaçlardı bu buluşun nedeni... Bir dilsever ve edebiyatsever olarak, kendimi o ilk yazıyı yazanın ruhuna öyle yakın hissediyorum ki!... Hayalim hareketleniyor, hikayeler kuruyorum onun hakkında...

*****

Mesela, yazı bulunmuş, gelişmiş, yaygınlaşmış, resimler şekillere ve bir takım belirli çizgilere dönmüş; bir kadın, ama yazıyı seven bir kadın, duygusunu, düşüncesini, evindeki pencerenin iç tarafına, ocağın önüne veya bir ağacın altına oturmuş yazıyor...

Acaba ne zaman ilk kez bir kadın yazı yazdı? Kime yazdı ve niçin yazdı?... Yazarken uzaktaki birine, ağladı mı; yoksa sadece anlatmak mı istedi olan biteni?... Bir kadının eline nasıl geçti o yazı aleti?... Hangi güçlü kadın O?... Benden çok farklı bir zekası ve karakteri olduğu kesin ama ruhu aynı şeyi istemiştir: Yazmak!... "Ben de yazabilirim!" demiştir! Mutlaka yönetici sınıfından birisidir; çünkü diğerlerini yönetmek demek, onlardan daha zeki ve kurnaz hem de hırslı olmak demek o çağda... Daha "iyi" demek olmasa da... İmkanları daha geniş mutlaka...

Özellikle ilk aşk mektubunu merak ettim ben... Bu tablet, yaklaşık olarak deşifre edildiğinde, tabletin, bir büyük zatın ülkeden ayrılışını anlattığı ortaya çıkmış... Belli ki duygusal kelimeler yok benim tablette ya da kırık bir aşk hikayesi... Halbuki ben, gerçek bilgiyi okuyana kadar, neler hayal etmiştim! Tabletin üzerindeki şekiller etrafında bir hikaye kurmuştum kafamda!... Ne yazmayı istedim, ne çıktı zihnimden! Gerçekler öldürdü hayalimi... 

Tamam, buldum işte!... Belki de bu çiviyazıda bahsedilen büyük zat, denize açılırken ardında kırık bir kalp bırakmıştır! Ya da hasretle O'nu bekleyen sevgili bir kadın vardır! Ya birini bırakmıştır ardında; ya biri bekliyordur karşıda... Böyle değilse de, ben dersem olur; yazı benim ne de olsa!...

*****

Yazıyı bitirdim, merakım kuvvetlendi! Tarih ansiklopedilerini bir karıştırdım ki (Google'a baktım), ne göreyim; böyle bir mektup var gerçekten de!... Yani bulunmuş!... Hemen yazıma ekledim, ki;  hayalî olanın ayakları yere bassın... Pek de boş hayal kurmamışım demek!...

*****

"Milattan önce 2500 lü yıllarda Mezopotamya'da yaşayan Enlil isminde Sümerli bir rahibe, Sümer Kralı Su-Sin'e aşıktı. Sümerlilerin yeni sene bayramında, tesadüfen kralın gözüne çarparak onunla evlenmeğe muvaffak oldu. Evlendiği gün de sevgilisi krala bir şiir yazdı. Gerçek sevginin sembolü olan şiir, sarayda o kadar beğenildi ki, daha sonra o devrin en ünlü müzisyenleri tarafından bestelendi ve kısa zamanda halk arasında yayıldı. 

Güveyi, kalbimin sevgilisi,
Senin güzelliğin fazladır, bal gibi tatlı
Beni büyüledin,
Senin önünde titreyerek durayım,
Güveyi, seni okşayayım,
Benim kıymetli okşayışım baldan hoştur,
Bağışla bana okşayışlarını,
Benim beyim Tanrım,
Benim beyim baygınlığım,
Enlil'in kalbini memnun eden Su-Sin'im,
Bağışla bana okşayışlarını.


Güzel bir rahibenin 4500 sene önce bir krala çivi yazısıyla taşlara kazıdığı dünyanın ilk aşk mektubu, İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır."**

: Sonsuz us (blog ismi)

** : 1889-1900 yıllarında Mezopotamya'nın Niffer Vadisi Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası idi. Philadelphia Üniversitesi'nden Prof. Hilprecht, yaptığı kazıda bulduğu, içeriğinin ne olduğu bilinmeyen, çivi yazısıyla yazılmış binlerce levhayı Osmanlı'lara teslim etti. Bu mektup, o 70 bin bilinmeyen tabletin arasında bulunmaktaydı. 58 yıl sonra, dünyaca ünlü Sümerolog Muazzez Çığ ve Hatice Kızılay, bu tabletler üzerinde çalışmaya başladılar. Tabletin çevirisi büyük yankılar uyandırdı. Çünkü dünyanın ilk aşk mektubuydu.
 

 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..