Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '13

 
Kategori
Deneme
 

Bir damla Mürekkep bir milyon kişiyi düşündürebilir.- 2-

Bir damla Mürekkep bir milyon kişiyi düşündürebilir.- 2-
 

OKUMAK


“Aslında her kitap yalnızca yazarın dostları ve sevdikleri için yazılmış”-Goethe-

Kaplumbağa gibi başımızı içimize çekerek, kendi kişilik kabuğumuzda sığ düşüncelerden ıraklaşıp aklı zenginleştirmeliyiz. Eski bilgilerimiz paslanmadan,  belleğimizi okumayla zenginleştirmeliyiz. Ruhun gıdası olan kitaplar, gerçek dostlarımız olacağı gibi karanlığımızı aydınlatan en iyi yol göstericidirler.

Okumakla  karakterimizdeki rengin gök-kuşağı gibi zarafetine kavuşacağımız gibi yakın çevremiz ve sosyal çevremizde de fark-edilecektir. Hem de bir içimlik kahve tadında.. Hatta, hoş sohbetli gönül dostlarımızın aranılan konuğu olmayı başarıp, yalnızlıklarımızdan da sıyrılmış da olacağız.

Aksi halde tekrarlar ile zamanı üleşir olur, sığlaşıp, tıkanırız. Üç sözcük sonrası da konuşmanın tadı kaçar, tıpkı sulu yemek gibi…

Nedense bir çoğumuz kitap okuma konusunda, batı ve uzak doğu ülkelerine nazaran zafiyet geçirmekteyiz. Ne acıdır ki, zengin Türkçe-miz Türk insanının zamanını tükettiği internet ve görsel medyaya olan bağlılıklarından erozyona uğramaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu dönemin en okuyan padişahı Yavuz Sultan Selim zamanı olmuştur. Uyumaz ve günde en az sekiz saatini kitap okumaya adardı. Kıtaları fetheden ve düşünme yetisi oldukça zengin, hitabet sanatında başarılı olan bir padişah olmuştu.

Ya Atatürk… O bir dahi, O bir dünya lideriydi… Uyuyan ve gaflete düşmüş, yok olacak bir ulusu kurtarmış ve yaşamasını sağlamış, donanımlı bir kültüre, duru görüsü oldukça yüksek bir potansiyele sahip değil miydi? O muhteşem aklıyla yurtta ve dünyada barışı sağlamış, bir dahi değil miydi?

Neden?

Okurdu… Uyumazdı… Onun uykusu okumaktı adeta… Çünkü okumayla dinlenir ve dahi düşünceleri, fikirleri ile demlenirdi belleğinde…

İnsanlığa hükmetmiş dâhileri ve liderleri düşündüm; okumayı seven, tüm yaşamını okuma sevdasına adamış liderler düşü-verdi usumdan ve indiler tek tek sahneye…

Örneğin;

Hz. Musa hiç çıkmazmış ki Mısır-daki kütüphaneden… Tüm çocukluğunu adeta Mısır-daki kütüphanenin ikliminde solumuş…

Uzakdoğu’dan Sidartha- Conficyüs ne çok okuma aşkıyla devirmişler kütüphaneleri…

Ya Benjamin Franklin? Onun muhteşem bilgi dolu aklı ve  kıvrak zekası şaşırtmadı mı insanları?…

Sosyalist devrimci lider Marks-Lenin-de peşinden sürüklemedi mi kitleleri? İdeallerinin izinde binlercesi kan dökmediler mi?…

İngiltere-nin lideri Churchill-de “Bir ulusun en değerli hazinesi, onu yükselten yayınıdır. “ derken okuma ve okutma aşkları yok muydu yüreklerinde?

Peki ya Latin lider Che Guevera neden hala seviliyor ve konuşuluyor? Gerilla savaşı başlattığı özgürlük eylemlerinin ilk yıllarında,

"Bir yalan, hangi amaç için söylenmiş olursa olsun, her zaman, en kötü gerçekten daha kötüdür." sözleri ile bir ulusun peşinden gelmesine neden olmuş; ölmeden önce katiline karşı onurlu bir duruşla;

"Vur, korkak herif, sonuçta sadece bir adam öldüreceksin." dedikten sonra unutulmaz bir tarih kahramanı olmuştur.

Beğenilen taklit edilir, sevilenin ardından gidilirmiş…

Çünkü insan kişiliği bir sünger gibi bilgileri emer ve bir bukalemun gibi edindiği bilgilere göre beğeni ve algı renkleri değişir... Bulunduğu, yaşadığı, sosyal çevrenin normlarına kısa bir süre sonra alışır ve benimser. Bir süre sonra konuşma ve diksiyonları da yöre lisanına göre değişir. Su göğün rengini alırmış.

“Bir kitap, içimizdeki donmuş denize indirilmiş bir baltadır. “ derken Franz Kafka insan ruhunun gizemini çözmüştür, sanki.

Beğendiğini almak-tatmak- ve kişilik doğasındaki tek tutku ile kuşanmıştır, “sahip olmak” ister. Bir kez okuma ateşiyle tutuşmaya görsün insan, V.Hugo’nun “ barut gibidir okumak, bir kez tutuşunca artık sönmez.”   Sözlerine katılmamak mümkün mü?

Okuyan insan yalnız kalmaz, düşünür, üretir ve uygular insanlık adına. Ortaçağ kapanmadı mı Fatih Sultan Mehmet İstanbul-u fethettiğinde. Aslında bir gerçek vardı ki o da onu yetiştiren ve ilk çağdaş ve aydınlık fikir ve bilgi tohumlarını eken Lalası Akşemsettin değil miydi? Avrupa-da gelişen kültür ve sanat akımları Rönesans ve gelişen bir dem başlamış, insanlık sürecinde çağa uymuş ve aydınlığa okumakla ulaşılmadı mı?

Okumaktan neden korkulur ki?

Okumak insanı yalnızlıktan sıyırdığı gibi özgürlüğü solumasını sağlar.

Bilgenin biri kitaplarına gömülmüş ve oradan geçen bir dostu;

“Yalnızlıktan sıkılmıyor musun?” dediğinde;

“Sen gelene kadar farkında değildim yalnızlığımın” demiş.

Shakespeare’nin “kitaplarım bana yetecek kadar büyük bir krallıktır” sözleri ile kendi duruşunu bizlere ifade ederken;

“Mümkün olsaydı her karış toprağa buğday eker gibi kitap ekerdim. “ Horace’nin sözlerine yabanıl değildir, geçmişteki Beyazıt sahaflarındaki kitap tozlarını koklarken duyumsadığım hazlar…

Doğunun usta ve bilge siyasetçisi neredeyse bir peygamber gibi sevilmemiş mi?

“ Tanrım bana kitap dolu bir evle çiçek dolu bir bahçe ver” derken acaba hangi düşünceye hangi insana ışık tutacaktı.

Seneca’nın “Kitapsız yaşam kör, sağır ve dilsiz yaşamaktır. “  sözleri bana en sadık ve benimsediğim favori düşüncedir. Ve Bacon;

“Okumak bir insani doldurur, insanlarla konuşmak hazırlar, yazmak ise olgunlaştırır. “ derken insanı felsefenin erdem basamağına taşındığını kanıtlar gibiydi.

Aslında “Okunacak en büyük kitap insandır.” Diye Hacı Bektaş Veli öğrencilerini okumayla aydınlığa ulaştırırken çok manidar bir sözünü de esirgememiş dobra dobra… Özellikle “kız çocuklarını” okula göndermeyen ve “na-mahrem” diyerek, toplumdan soyutlamak isteyen ailelere de asıl olanı betimlemiş.

“Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde/Hakkın gözünde her şey yerli yerinde/Eksiklik de noksanlık da senin görüşlerinde.”

Sonuç:

Yeteneklerimizi korumak adına dünyanın neresinde olursak olalım her bilgiyi öğrenmek ve paylaşmak bir insanın en önemli özelliklerinden biri olmalı.

Kitap okumaktan çocuklarımızı korkutan sistemin değişmesi gerekmez mi?

Bunun için eğitim ve öğretim görevlilerine iş düştüğü gibi sistemin de yeniden yapılanması için kökten bir yapılanması gerekiyor. Felsefe ve psikoloji gibi sözel derslerin müfredattan kaldırılması değil kazanılması geliştirilmesi gerektiği kanısındayım.

Çünkü bilgi başarının anahtarı olduğu gibi; kin, kibir, bencillik ve nefretten uzak tutar, sevgiye ulaştırır, kuşkulardan kurtarır ve karanlıktan aydınlığa kavuşturur.

Ve son sözü; İskoçya'nın romantik bir kahramanı, lirik şiirleriyle, felsefi manzum oyunlarıyla tanıdığımız, romantizmin öncüsü şair ve yazar Lord Byron'a bırakacağım:

“Bir Damla Mürekkep Bir Milyon Kişiyi Düşündürebilir. “

 

Emine Pişiren/Akçay

29.03.2010 

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..