Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '17

 
Kategori
Öykü
 

Bir Demet Yasemen

Bir Demet Yasemen
 

BİR DEMET YASEMEN


 

Gözünü var olmayan bir noktaya dikmiş, nereye niçin baktığını umursamadan, sadece bakıyordu. Beyni binlerce sorunun baskısıyla adeta çökmüştü. Siyah gözlerinde alevler yandı. Yüreğindeki kor ateşler eriyip, büyük bir tazyikle gözlerine hücum ediyordu. Yanaklarından süzülen sağanağı elinin tersiyle sildi. Üzüntü ve öfke görünmez tırnaklarıyla ruhunu tırmalıyordu. Zihni karma karışıktı ve hiç olmadığı kadar acı ve özlem doluydu. Sanki sonsuzluğa doğru uzanan bir karanlığın içindeydi. ''Düş kurmaktan ve ona ulaşmak için çaba harcamaktan aciz zavallılar; birilerinin hayallerini ve bu uğurda verdikleri emeklerini aç kurt gibi kemirip durmaktan başka bir şey yapmıyorlardı.'' dışarıdaki ağır havayı ciğerlerine doğru çekti. Öfke ve kızgınlık bütün hücrelerini esir almıştı. Acımasız ve saldırgan düşünceler bir virüs gibi beynine saldırıyor, normal düşünce sistemini istila ediyordu. Ruhu kapana kısılmıştı sanki. Sessiz çığlıkları, anılarını yırtarak onu tekrar kendine getirdi. Başını hafifçe geriye doğru atıp, beynini kemiren sevimsiz düşüncelerden kurtulmaya çalıştı. Batmakta olan güneşin zayıf ışıkları, akşamın çöken karanlığında yavaş yavaş yok oluyordu. Zihninin biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı, bedeninin de... Bir mezar taşı gibi sessizce durduğu yerden ayaklarını sürükleyerek, yatağında yorgun ve huzursuz bir uykunun kollarına bıraktı kendini.

 

Karşı çaprazımızdaki evin camındaki büyük harflerle yazılmış satılık yazısını çıkarıyordu tanımadığım bir çift el. Yaklaşık bir ay kadar önce Fatma nine oturuyordu orada. Hakkın rahmetine kavuşunca, mirasçılar satılığa çıkarmışlardı. Şimdi kapının önünde toplanan bir takım insanlar girip çıkıyorlardı oraya. Daha sonra bir kamyon girdi sokağımıza. Tam Fatma ninenin evinin önünde durdu. Kapıdaki kalabalık yarım saate kalmadan , eşyaları ikinci kata taşıdılar. Annem sesleri duyup gelmiş, arkamdan olanları izliyordu. ''İnşallah Fatma teyze gibi iyi insanlardır.'' dedi iç çekerek. ''Allah rahmet eylesin.'' ''Amin'' dedim kocaman siyah gözlerimin üzerine dökülen, kıvırcık siyah saçlarımı minicik ellerimle geriye doğru iterken. Annem sırtıma sevimli küçük bir yumruk indirdi. ''Amin ha, seni büyümüşte küçülmüş'' dedi. Sonra yine mutfaktaki işinin başına döndü. Cama yüzümü iyice dayamış dışarıdaki manzarayı izlerken, ''Benim kadar kızları var mıdır acaba? Birlikte oynardık.' diye düşündüm.

Annem akşama doğru çayı demlemiş, yanına da kektir, çörektir bir tepsi hazırlayıp yeni komşuların kapısına dayanmıştı. Tabi bende peşinden. Annem ''Hayırlı olsun komşular, size yorgunluk çayı getirdim. Ben karşı evin bitişiğinde oturuyorum. Adım Hatice. Bu da kızım Demet'' dedi. Adını sonradan öğrendiğim yeni komşumuz Halime teyze güler yüzlü, çok iyi bir kadındı. Büyük bir içtenlikle hoş geldiniz deyip annemin elindeki tepsiyi aldı. Sonra eliyle okşayıp tepemdeki kıvırcık saçlarımı biraz daha kabartarak ''Nasılsın bakalım kara kız'' dedi. ''Senin kızın var mı?'' ''Vaar. İşte bak orada, bebeğiyle oynuyor. Yasemin bak sana arkadaş geldi. Hadi gidip birlikte oynayın.'' Hanımlar annemin getirdiği tepsinin başında toplanıp, tanışma ve sohbet faslını açarken ben usulca Yasemin'in yanına sokuldum. ''Seninle oynayalım mı Yasemen?'' (Çocuk ağzıyla tam söyleyemediğim Yasemin bundan sonra Yasemen olmuştu.) Mavi nurdan ışıklar saçan bir çift göz bakışlarını yüzüme doğru kaldırdı. Bu bakışlar iri, siyah dipsiz gözlerimle buluştu. Demetin aksine Yasemin'in saçları düz ve sarıydı. Tombiş yanaklarındaki iki sevimli çukur, gülümseyince daha da derinleşti. ''Biz seninle arkadaş olup birlikte oynayalım, tamam mı Yasemen?''. ''Tamam olalım.''

 

Vizeler finaller derken okuldaki ilk dönem geride kalmış, sabırsızlıkla beklediğim eve dönme zamanı gelmişti. Otogarda bindiğim ticari taksi, mahşeri kalabalıktan dolayı sokağın başında durdu. Üzgün insan selinin omuzlarında kenarı sarı pullarla işlenmiş, kırmızı yazma örtülü yeşil bir tabut vardı. Kalabalığı, yürekleri yakan ağıtlarıyla gözleri yaşlı kadınlar takip ediyordu. Bazıları üzüntüden bayılıyor, birileri de onları ayıltmaya çalışıyorlardı. Valizimi tekerleri üzerinde çekerek bir araya toplanıp, üzüntülü gözlerle kalabalığı izleyen üç beş kadının yanına yaklaştım. Ölenin kim olduğunu sordum. Yaşlıca olanı ''Bir gelin intihar etmiş'' dedi. ''Niçin'' dedim üzüntülü bir merakla. ''Bu kız iki sene kadar önce İstanbul'a gelin gitmişti. Kocası ve kocasının ailesi çok eziyet edip onu dövüyorlarmış. Bir kaç defa annesinin yanına geldiyse de babası onu tekrar yollamış. Evvelsi gün yine geldi. Bayağı hırpalanmış, yüzü gözü perşembe pazarına dönmüştü. Kucağında bebeği vardı. Bebeği annesine verip komşuya göndermiş, sonar da kendini asmış.'' Gözleriyle sokağı taradı. Kalabalığın arasında tanıdık bir yüz, öylece durmuş kederli bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Yüreğine kor ateşler atılmış birileri de onu körüklüyordu sanki. Terden sırılsıklam olmuş, çırpınıp duruyordu. Çırpındıkça, ahtapot gibi sarmalayan uyku kollarıyla da mengene gibi sıkıyordu. Dipsiz bir uçurumun karanlığına doğru düşerken, koşuşan ayak sesleri ve bağrışmalar her yönden uğultuyla yükseliyor bu düşüşe eşlik ediyordu. Sanki ruhu bedeninden ayrılmış,` canlı bir kabusun içindeydi. Bu bir rüya ve uyanınca geçecek diyordu kendi kendine. Gördüğü şeylerin dehşetiyle huzursuzca döndü yatağında.

 

İki iyi arkadaş olduk Yasemen'le; arkadaştan öte kardeş gibiydik. Önceleri oyunlar oynar eğlenceli zamanlar geçirirdik onunla. Biraz büyüyünce, hayallerimizi ve ulaşmak istediğimiz hedeflerimizi de kattık bunlara. İkimiz de çalışkan ve örnek öğrenciler olmakla beraber, asıl popüleritemizi yapışık ikizler gibi birlikte olmamıza borçluyduk. Siyam ikizleri diye takılırlardı bize. Birimiz gülersek diğerinin gözlerine bakar, gizli bir etkileşimle aynı anda kıkırdamaya başlardık. Cıvıl cıvıl neşeli bir çifttik. Sınıfın maskotu gibiydik, hatta okulun. Diğer sınıflardaki öğrencilerle de diyaloğumuz çok iyiydi. Okuldaki bütün öğrenciler bizi tanırdı. Onların yanından geçerken, ''Bir demet yasemen'' şarkısını söyleyip takılırlardı bize. Tepkimiz sadece kıkırdamak olurdu Yazılılarımızda büyük bir dayanışma örneği gösterirdik. Matematik sınavlarında ben, edebiyat sınavlarında Yasemen soruları çözer değiş- tokuş yapardık. Bazen yakalanıp kocaman birer sıfır aldığımız olmuştur. Sıfırları aldığımız zaman da gülüşürdük, sanki eğlenceli bir şey yapmış gibi. Zaten bu kopya işini de matraklık olsun diye yapardık, bilmediğimizden çalışmadığımızdan değil.

Soğuk havalarda kafalarımızı birleştirip, aynı atkıyı birlikte sarınırdık. Evimizin bir sokak ilerisindeki simitçiden her gün taze bir simit alır, sonra da bir ben bir Yasemen ısırırdı. Böylece simitten alınabilecek en büyük lezzeti alırdık. Dönüşte favori yiyeceğimiz baharatlandırılmış çerezlerdi. Bir gün uğramasak çerezci bizi merak eder miydi acaba? Yolda arkadaşlarımızı uğurlaya uğurlaya döner en sona biz kalırdık. Yalnız kalınca da eve kadar, her gün konuşa konuşa bitiremediğimiz şeyleri konuşmaya devam ederdik. İkinci sınıfta ayrılmak zorunda kaldık. Ama sadece sınıfları. Yasemen sözeli, bense sayısalı seçmiştim. Canım arkadaşım hep bir yazar olmak isterdi. Bir kitap yazmak onun en büyük hayaliydi. Okulumuzun aylık derginin baş köşesi ona aitti. Öğretmenlerimiz yazılarını çok beğenir, onu bu yönde teşvik ederlerdi. Ezilen, düşünmesine, toplumda bir yeri olmasına izin verilmeyen kadınlar onun kaleminden anlatılacak; onların yolu açılarak insanlığın diğer yarısı erkeklerle bütünleşip, adaletin tartısı dengelenecekti. Erkeklerle eşit koşullarda yaşamasını sağlayacak faaliyetlerde bulunacaktı. Çoğu yerlerde küçük yaşlarda evlendirilip, karı ve anne olmaktan başka bir şey olmasına izin verilmeyen, hep başkalarının kendileri için verdikleri kararlara uyup, uygun gördükleri geleceği yaşamak zorunda kalan kadınların sesi olup, onların sorunlarını dile getirecek, çözüm yolları arayacaktı. Bunun için elinden ne gelirse yapmaya ant içmişti. Benim böyle bir söz vermemi kimse beklemesindi. Zira kelimelerle aram hiç onun ki kadar iyi olmamıştı. Sınıfımı geçecek kadar not almak bana yeterdi. Övünmek gibi olmasın sayısalım iyiydi. Amacım da kararımı son ana kadar değiştirmezsem ünlü bir matematikçi olmaktı.

Liseyi güle oynaya bitirirken sınavlar da yaklaşmıştı. Halime teyzenin bütün karşı koymalarına rağmen Yasemen üniversite sınavlarına girdi. Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nü kazandı. Ben de son anda değiştirdiğim kararımla, tıbbiyeli olmuştum. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazandım. Görünmez kanatlarımızla cıvıldaşıp uçuşuyor, bir yerlere sığamıyorduk. Ama Yasemen'in yüzündeki mutluluğun üzerinde dolaşan gölgeleri görebiliyordum. Sordum söylemedi. Ayrılacağız ya ondandır deyip geçiştirmeye çalıştı.

Ben kaydımı yaptırmak için Yasemen’den önce gittim Ankara'ya.  Babamın bakanlıkta çalışan yakın bir ahbabına uğradık daha sonra. Bizi üç gün misafir ettiler. Ellerinden zor kurtulup Gaziantep'e döndüğümüzde, Yasemen, ''Ben de okula kaydımı yaptırdım'' dedi. Eski neşesi sönmüş, yaşayan bir ölü gibiydi. Babamla geçen yolculuğumuzu, misafirliğimizi anlattım büyük bir heyecanla. Ne kadarını duydu, ne kadarını dinledi Allah bilir. İstanbul'a ilk defa gitmişti. ''Nasıl buldun İstanbul'u, oradaki okulunu?'' dedim; ''iyiydi, güzeldi'' den başka cevap alamadım. ''Senden ve hayallerimden ayrılmak düşüncesi içimi çok yakıyor'' dedi fısıldar gibi. ''Hangi ikimiz kızım, anlayamadım ''deyince; ''Yaa boş ver, ben üzüntüden ne dediğimi biliyor muyum? '' deyip gözyaşlarına hakim olmaktan vazgeçerek bana sarıldı sımsıkı.

Yaz tatili bitince, önceden üç arkadaş birleşip kiraladığımız Ankaradaki evimize yalnız gittim. Yasemen’le ayrılmamız tahminimden daha üzücü olmuştu. Hayatımın bu yeni döneminde yolculuğuma başkalarını da katarak devam edecektim. Bunlara da Yasemen'e bağlandığım gibi bağlanacak, onu sevdiğim gibi sevebilecek miydim? Burada ilk defa, bu zaman diliminde ailemden uzak, hayatla bir başıma mücadele etmem gerekiyordu. Bazı şeyler zor olsa da biz onları eğlenceli hale getirmesini biliyorduk. Başlarda birbirimize ısınmamız biraz zaman aldı. Ama bazı şeyleri paylaşıp, Ankara'yı yeniden keşfederek, derslerdi, sınavlardı derken iyi anlaşan üç arkadaş olduk. Okulun ilk döneminde Yasemen'le sadece iki defa görüşebildik. Bunlar çok kısa ve mesafeli olmuştu. Ama sesindeki acı ve özlemi hissetmiştim. Annesini arayıp neler olduğunu sordum. Olağanüstü bir şeyin olmadığını her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Bu soğukluğun nedeni belki de ayrı yerlerde başka arkadaşlarla birlikte oluşumuzdu.

 

Kapının önündeki davulcu, tokmağıyla davulun gergin derisini acımasızca döverken, zurnacı da en neşeli havasını çalarak ona eşlik ediyordu. Zılgıtlar,yahlar havada yankılanırken, halaydaki gençler  topuklarıyla asfaltı eze eze dönüyor, gelin evine birileri girip çıkıyordu. Sokağın başındaki siyah lüks araba beyaz güller ve beyaz tüllerle süslenmişti. Arka plakanın üst kısmında kırmızı zemin üzerine büyük beyaz harflerle ''HAYALİMDİN SENİ ALDIM'' alt kısmına ise, yine aynı şekilde ''BİZ EVLENİYORUZ'' yazıları iliştirilmişti. Arka camın üzerinde ise, süslü iki kalp içinde Y ve A harfleri vardı.

Küçükken her düğüne gittiğimizde gelinin yanından ayrılmaz, ona sokulup ışıldayan gözlerle bakar, ona sevgiyle dokunurdum. Bembeyaz tüllerden, dantellerden dikilmiş elbisesinin içinde başında tacı, elinde çiçeğiyle bir melek gibi; beyaz satenden dantellerle süslenmiş eldivenlerinin üzerinde parlayan altın bilezikleri, büyük bir özenle yapılmış çarpıcı makyajı ve takındığı en sevimli edasıyla ''GELİN''. En baş köşe, en güzel şekilde onun için hazırlanmış bütün gözler onun üzerinde; tıpkı bir kraliçe gibi. Düğün töreninin kraliçesi. Hangi kız istemez ki kraliçe gibi olmak.. Bir günlüğüne bile olsa. Ben de gelin olmak isterdim o yaşta. Ama o zaman bu zaman değildi. Daha çok erkendi. Ben daha hayallerime yürüyecek, onun için uğraşıp yorulacaktım. Ondan biraz uzaklaşsam, umutsuzluğa düşsem de ondan asla vazgeçmeyecektim. Kırık notlar aldığımda üzülecek, yüksek aldığımda sevinçten havalara zıplayacaktım. Arkadaşlarımla tiyatrolara sinemalara gidecektim. Annemi, babamı özleyecek, tatilin gelmesini sabırsızlıkla bekleyecektim. Eve döndüğümde onlara sarılıp sevinçten ağlayacaktım. Sonra... Sonra da arkadaşımın kapısını çalacaktım. ona sımsıkı sarılıp ayrı geçen günlerimizin acısını çıkartacaktım. Anlata anlata bitiremeyecektim onsuz yaşadıklarımı. Ya sen?.. sen benim hayalim miydin? Yüzünü örten tül duvağın altındaki iki billur nehri iki mavi kaynağından salıverdi yanaklarına.

Okulun ilk dönemi bitmişti nihayet. İlk defa ailemden bu kadar uzak kalmıştım. Önceleri gezmelerden, derslerden, sınavlardan pek düşünecek zamanım olmamıştı ama eve dönme zamanı yaklaştıkça memleket özlemi iyice alevlendi. Yasemen' i arayıp '' Bana uğra birlikte dönelim'' dedim. 'Burada biraz işlerim var, sen git orada buluşuruz'' deyince Gaziantep'e yalnız döndüm. Üç gün sonra arayıp ''Amcamlar bana burada bir iş ayarladı, yıl sonunda buluşuruz'' deyip telefonu kapattı. Yıl sonunda da görüşemedik onunla. Arayıp daha önceki işine devam edeceğini söyledi. '' Burada işler biraz karışık, müsait olduğumda sana uğrarım görüşürüz'' dedi. Yaz tatili bitmiş Ankara'ya dönme zamanı gelmişti. Arayıp ''Ankara'ya dönüşte önce sana uğrayacağım, seni görmeyi çok istiyorum'' dedim ve yine nazikçe reddedildim. Bu böyle ne kadar sürecekti bilmiyorum ama nasılsa bir gün görüşüp neler olup bittiğini öğrenecektim.

Haftalar aylar geçmişti telefonla görüşmemizin üzerinden. Tekrar yarı yıl tatili gelmişti. Okuldaki son günümüzdü. bir sonraki gün Antep yolculuğu vardı. Beni öğrenci işlerinden çağırıp, adıma bırakılmış, üzerinde sadece Demet Aksoy'a yazan bir zarf verdiler. İki saat kadar önce kucağında bebeği olan genç bir bayan bıraktı dediler. Bir anlam veremedim olanlara. Büyük bir merak ve heyecanla, zarfı adeta parçalayarak açtım. İçinden çıkan, A4 kağıdına aceleyle yazıldığı belli olan satırları okumaya başladım:

 

Demet'im Benim, Canım Kardeşim,

Seni ne kadar özlediğimi, görmek istediğimi bilemezsin. Şimdi öyleyse niçin aylardan beri bahaneler uydurup duruyorsun diyeceksin. Hatırlarsan İstanbuldaki amcamdan ve oğullarından daha önce bahsetmiştim. Liseyi bitirmeye yakın ailelerimiz arasındaki görüşme trafiği bayağı arttı. Amcamın büyük oğlu dört yıl önce liseyi bitirip, kendilerine ait olan pide fırınında işe başlamış, okuluna devam etmemişti. Sürekli arayarak beni onunla evlendirmek istediklerini söylediler. Annemin karşı çıkmaları, benim ağlayıp yalvarmalarım hiç fayda etmedi. Annem, benim okumayı çok istediğimi, buna engel olmaya kimsenin hakkı olmadığını söyledi ama kimselere dinletemedi. Bu olanlara rağmen ben seninle okul hayaller kuruyor, bu evliliğin bir şekilde olmayacağını düşünüyordum. Bunun için de bu konuyu seninle hiçkonuşmadım. Canını sıkıp hayallerimize gölge düşürmek istemedim. Aslında sen Ankara'ya ilk gittiğinde ben de İstanbul'a girmiştim, ama bu kayıt için değildi. Mobilya ve beyaz eşya bakmak içindi. Sen kullanacaksın, her şey  senin istediğin gibi olsun dediler. Gönlümü kazanıp bu evliliğe razı olmam için çok uğraştılar. Ben direnip karşı koymaya devam ettikçe de işi zorbalığa vardırıp başka seçeneğim olmadığını söylediler. Kabullenmek mecburiyetinde kaldım. Üzülmeni istemediğim için sana anlatamadım. Anneme, kesinlikle Demet'e söylemeyin, o duymasın dedim. Anneni de tembihledim söyleme diye. Eşim ve ailesi seni biliyordu. Buraya gelmeni istemedim çünkü aklımı karıştıracağını düşünüp, seni kırmalarından korktum. Zaten telefonla görüşmelerime bile pek izin vermiyorlardı. Şimdi kucağımda iki aylık bir oğlum var. Bu durumu daha ne kadar saklayabilirdim ki, bir gün nasıl olsa öğrenecektin. Üzgünüm ama durum bu. Bir daha görüşebilirmiyiz bilemiyorum. Ama seni çok sevdiğimi ve asla unutmayacağımı bilmeni isterim. Çok mutlu ol emi canım arkadaşım. Beni sakın unutma!

YASEMEN

 

Aceleyle açarken zarftan düşen fotoğrafı farkettim. Kucağında bebeği, yüzünde huzursuz  gülümsemesiyle Yasemen...Parmaklarımı üzerinde gezdirip ona sevgiyle ve acıyla dokundum. Satırları ıslatan gözyaşlarım fotoğraf karesine de yağmayı sürdürüyordu. Onun hayalleri tutsak edilmişti. Böylece rüyalarının savaşını da kaybetmişti.

Yatağında ne kadar dönüp durdu bilemiyordu. Bütün vücudu cehennem ateşinde kavruluyor, rüyasının pençesinden kurtulmak için vahşi bir köpek gibi çırpınıyordu. Boğazını yakan çığlıkları gecenin karanlığını deldi. Bir süre havada asılı kalıp, sonra odanın en kuytu yerlerine yayıldı. Onun için bu, uzun bir gece olmuştu. Gözlerini açıp acımasız gerçeklerle yüzleşmekten kortu. Demet dağılmış yasemenler her bir yana savrulmuştu. Kalbi tonlarca yükün altında ezilirken hayata yeniden tutunabilecek miydi?

Kendi elleriyle işleyip arkadaşına hediye ettiği, sarı pullu kırmızı yazmayı bastırdı yüreğine. Gözlerini daha da sıkıp bunun bir rüya olmasını dileyerek, bu kez uyumak için çırpındı, bitmeyen gecenin karanlığında...

 
Toplam blog
: 10
: 783
Kayıt tarihi
: 17.02.16
 
 

Bolu İzzet Baysal Üniversitesi  Gaziantep   ..