Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bir demokrasi harikası: Kamera önünde Türk Polisine linç!

Bir demokrasi harikası: Kamera önünde Türk Polisine linç!
 

POLİSİ LİNÇ EDİP ÖLDÜ DİYE BIRAKTILAR 

Dün saat 11.30 sıralarında meydana geldi. 4 kişilik ekip, hakkında 3.5 yıl kesinleşmiş hapis cezası bulunan Muhsin D.’yi gözaltına aldı. Ekip otosuna bindirilen Muhsin D, bir anda aracın camını açıp, caddedeki kalabalığa ’Beni götürüyorlar, kurtarın’ diye bağırdı. Çevredekilerden bir grup polis aracının önüne geçip durdurdu. Aracın çevresinde toplanan yaklaşık 100 kişi, Muhsin D.’yi polislerin elinden almak istedi. Ekipten 3 polis kalabalığın elinden kurtulmayı başarırken, Aziz İ. kalabalığın arasından çıkamadı. Tekme ve yumruk darbeleriyle saldıran ve caddeye bomba bırakıldığı söylentisinin de etkisiyle kısa sürede kalabalığın sayısı 1000’e ulaştı. Saldırganlar, kanlar içinde yere yığılan polis Aziz İ.’nin öldüğünü sanarak bıraktı”* 

Yeniçağ Gazetesi’nden hiç bu haberle ilgili bir demeç işittiniz mi? Haberlerde adi bir suç gibi anlatıldı, geçildi, değil mi? Peki bu olayın özelliği ne? Bir: devletin görevlilerine karşı toplu isyan… İki: Cinayete tam teşebbüs, … Üç: Suçu ve suçluyu övmek, ona yardım ve yataklık etmek Dört: Terör örgütü propagandası yapmak. Yani ortada bir “cürm-ü meşhut” var! Kameralar olay anını kaydetmiş mi? Kaydetmiş. Şu anda bir polisimizi öldürmeye teşebbüs etmiş, terör örgütü propagandası yapan suçlular Yüksekova sokaklarında ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor! Ve bu yaratıkların ele başları bize “ Burada dökülecek kanın her damlasından hükümet sorumludur!” diyor. Yani? Yanisi o ki önümüzdeki günlerde daha çok polis linç edilirse şaşmamamız isteniyor. 

Etnik ırkçılığın sözde siyasi kanadı milletimizi açıkça açıkça tehdit ediyor, yardakçıları linçe teşebbüs ediyor, teröristleri de askerimizi şehit ediyor. Şimdi ne yapılmalı? Acaba etnik ırkçılıkla herhangi bir barış ve mutabakat söz konusu olabilir mi? Polisimize yaptıklarından sonra serbestçe dolaşanlarla hangi barışı, hangi kardeşliği konuşmamız bekleniyor? Barış kanunsuzluğun değil, hukukun egemen olması halidir. O hukuku da milletler temin eder, milletler korur. Bu ülkenin de hukuk koruyucusu Türk Milletidir. Türk Milleti’nin hukuk birliğinin koruyucularına ve sembollerine karşı her davranış doğrudan Türk Milleti’ne karşı bir suçtur. Bu suç da millete ve onun devletine karşı işlendiğinde adı, suçu işleyen vatandaşsa “vatana ihanet”, yabancıysa “düşmanlık”tır. Vatan hainleri cezalandırılır, düşmansa yok edilir. Yani bu iki kesim ile mutabakat söz konusu olamaz. Neden böyledir? Çünkü Türkiye’nin meşru sahibi ve devletin kurucusu Türk Milleti’nin varoluşunun gerekleri kimse ile tartışmaya açılamaz! 

Şimdi etnik ırkçı sözde siyasetçilere sorulmalıdır: Bu ülkede 80’lerin başından beri Kürtçe yayın yapılıyor mu, yapılmıyor mu? Şu anda ülkede hangi akla hizmet olduğunu bilmemekle beraber resmî bir kanalda dahi Kürtçe yayın var mı yok mu? Neden Kürtçe özel televizyonlar hep yurt dışında ve neden hepsi istisnasız PKK propagandası yapıyor? Yoksa yurt içinde etnik ırkçılık yeterli reklam geliri sağlayamadığı için mi Kürtçe özel televizyon kurulması serbestken bile kimse buna yanaşmıyor? Siz hangi memleketin kanunlarıyla siyaset yapıyor, hangi milletin mahkemelerinde hakkınızı arıyorsunuz? Yurt dışına hangi bayraklı pasaportu kullanarak çıkıyorsunuz? Sizin “emmileriniz” dahi bir vakit dünyaya hangi ülkenin pasaportuyla açıldı? Hanginiz üniversiteye Kürt olduğu için alınmadı? Hanginiz Kürt olduğu için tedavi edilmedi? Hanginiz meclise girerken Kürt olduğunu gizledi? Siz meclise girerken hangi aşiretten olduğunuz bilinmiyor muydu? Kürt olmanız milletin geri kalanı tarafından, ırkçılık endişesiyle önemsenseydi bu gün siyaset , ticaret yapabilir miydiniz? Ben size söyleyeyim. O polisimizi kanlar içinde bırakanlar, yarın bir gün Van’dan uçağa atlayıp iki saat içinde İstanbul’da olabilecek. Hiç kimse ona “Irkın ne? Dilin ne?” diye sormayacak! O vahşiler bunların sorulmasını istiyor, çünkü akılları bundan ötesini algılayamıyor! O zaman şöyle yapalım mı? Meselâ? Kürt olduğunu anladıklarımıza seyahat kısıtlaması getirelim mi? Hepsine PKKlı muamelesi yapalım mı? Kürt simitçiden simit almayıp Kürt hamala eşya taşıtmayalım mı? Kürtlüğü, polisimizi linç eden vahşilerle özdeşleştirmemiz mi istenmektedir? Bunun cevabı bize verilmelidir. 

Ama her şeyden önce… Kendi memurları eşkıyanın elinde ölümle cebelleşmiş içişleri bakanımızın, niye henüz hiçbir şey demediğini öğrenmek isterdik. Hele bu habere “töre cinayeti” diye bir adlî vakanın manşetinin altında küçük bir yere hapseden demokrat medyanın, ne işe yaradığını öğrenmek isterdik. Çağırıldıklarında mahkemeye koşan askerlere “darbeci” diye hakaret etmek kolay. O babayiğitliği kanuna saygılı insanlara karşı gösterenlerin, şimdi, kameralar karşısında polisimizi linç etmeye kalkan ve serbestçe dolaşan yaratıklara da karşı göstermelerini isterdim. Çözüm bellidir. Olaya karışan bin kişiden, kamera kaydı olanlar derhal cezalandırılmalı ve ardından vatandaşlık hakları ellerinden alınarak sınır dışı edilmelidirler. Bu memleketin ekmeğini yiyerek bu memlekete kimse ihanet edemez. İhanet reddetmektir, reddettiğiniz memleketten de yararlanamazsınız. Bizi kardeş kabul etmeyenlerin ailemizde yeri olamaz. Ailemizden olmayanlara da evimizi teslim etmez, onları evden atarız. Bundan daha doğal ne olabilir? 

*http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=46842 

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....