- Kategori
- Eğitim
Bir derste yaşadıklarım
Derse giriyorum, konu gereği temel bilgileri düşünme yöntemlerini anlattıktan sonra pekiştirmeyi sağlamak ve öğrenciye problem çözme yeteneğini kazandırmak için tahtaya soru yazıyorum. Dönüp arkadaşlar bu sorunun çözümü budur diye anlatıyorum. İkinci yazdığım soruda aynı nitelikte, hadi bakalım onu da siz çözün deyince bazıları tuhaf tuhaf bakıyor. Bazıları bir önceki soruya bakarak yazıp çiziyor. Bazıları ise sorudaki inceliği anlıyor, yorum yapıyor ve doğruyu buluyor.
O tuhaf tuhaf bana bakan öğrenciyi düşünüyorum. Korkuyor dokunmaktan, yanlış yapmaktan; belli ki sen bilmezsin hele bir dinle, ben ne diyorsam sen onu yap sesleriyle yaşamış bunca yılı. Anlatmak hele hele yaşatmak çok zor oluyor problemi. Bilirsiniz... Kimse bilemez yaşayan kadar yaşananların zorluğunu da zevkini de.
Bir diğeri; bir önceki sorudan bakıp bir şeyler yazıp çizen. Belliki hep hazıra alışmış. Üretime dönük değil, düşünmek istemiyor. Düşünce tembeli, kopyalamak (aynısını almak) kolaycılığına alışmış. Biraz da ayıp olmasın diye yazıp çiziyor kimbilir?
Ve diğeri öğrenmeyi öğrenmiş, dinlemeyi de. Sorudaki farkı da anlamış, çözüm de üretiyor. Çözüm üretmenin zevkini ve sevincini de yaşıyor. Bu da gözlerinden belli oluyor. Tek eksiği sorgulamıyor. Neden böyle oldu? Başka nasıl olabilir diye.
Bugün bu eksiklik en iyilerin bir çoğunda olan bir durum. Bu beni korkutuyor. Gelecekte yetki sahibi olacaklar. Kararlar verecekler. Sorgulamayan, nedenini öğrenmeyen bir beyin gelişemez. Farklı olamaz. Bu da kendisine ve ülkesine bir farklılık kazandırmaz. Daha iyiye doğru gitme beklentimiz de boşa gider.
Bunun için her geçen gün eğitimciler olarak sorumluluğumuzun arttığı bilincindeyim. Unutulmamalı, sorgulamayı öğretmek sorunları çoğaltmak değildir.