Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '07

 
Kategori
Öykü
 

Bir Gece Yolculuğu

Yolculuk süresince hiç konuşmama kararı almıştım. Yaklaşık bir saat sonra yan koltukta oturan orta yaştaki kadının sürekli iç çekişinden tedirginlik duymaya başlamıştım. Birkaç kez bakışlarımız karşılaştı. Sözümü tutma kararım bu kez kesindi. Kimseyi dinlemeyecektim... Yavaş yavaş otöbüsün içini aydınlatan lambalar teker teker sönmeye başladı... Uykuya yenik düşmeme çabasındaydım.. Düğmeye basıp kahve istemesini fırsat bilip ben de istedim... “Uyumak istemiyorsunuz galiba?” diye samimi bir ses tonuyla sordu. Kararım kesindi ya “Evet ” deyip hafifçe tebessüm ederek bakışımı çevirerek kahvenin gelişini bekledim. “Nereye gidiyorsunuz?” bu ikinci sorusu beni ürkütmüştü. “Yanlış bir otobüse mi bindim?” diye korkarak sordum. “Hayır, sizi indirdikten sonra devam edecek. Yanımdaki kızım. Marmaris’e gidiyoruz.” Doğrusu bindiğim otobüsün yola devam edeceğini bilmiyordum.

Konuşmak için can attığının farkında olmama rağmen buna yanaşmamaya çalıştım. Bir ara dönüp baktığımda gözyaşlarını sildiğini farkettim. Yenik düşen ben oldum. Bambaşka bir dünyada yaşıyor gibiydi. Varla yok arasında gidip gelmeleri oldu. Dönüp esmer güzeli kızına bakıp yavaşça bana döndü. Kızı uyumuştu. Ulusal gazetelere yansıyan bir haberi sordu. Akılda kalmaması imkansız olan bir haberdi. O işte benim oğlum. Adeta donup kalmıştım. Kızının çantasını yavaşça çekip bir gözünü açtı. İçinden çıkardığı resmi gösterdi. O an kendimi yoğun nem kokan, loş bölge müzesinin Roma devrine ait lahitlerinin bulunduğu geniş uzun salonun kokusunu derinden hissettim. Oğlanla kızın boyları birbirine yakındı... Kızın kapkara gözlerinde ürperti uyandıran şeytani acımasız derin bir yüz ifadesi vardı. Fotoğraftan fırlayıp karşıma dikiliverecekmiş hissini uyandırıyordu.

Doğrusu kızı hiç gözüm tutmamıştı ancak oğlumun kızı aşırı sevmesi karşısında, seçeneğim kalmamış, sessiz kalıp onaylamıştım... Gönülsüz olduğumu, oğlumu bırakmasını istediğimi söylemiştim... Aynı gece evimize gelip, oğlumun bir ara yerinden kalkmasını fırsat bilip çantasını açıp küçük bir albümü yüzüme doğru sert bir şekilde uzatıp sayfalarını rastgele çevirerek “Bunlara iyice bak!” diye sert bir biçimde sessizce söyleyip yerine oturmuştu. “Seni de onu da süründürürüm...” demişti... Ürkmüştüm... Albüme bakmaya cesaretim yoktu... Oğluma izah etmeye çok çalıştım... Nafile... Bir hafta sonra kız hiçbir iz bırakmadan çekip gitmişti... Oğlum, perişan olmuştu. Teselli edecek hiçbir sözümüz kalmamıştı... Başarılı bir öğrenci olan oğlum, kendini odasına adeta hapsetmiş, okulun ismini anmaz olmuştu... Kızın gidişinden beni sürekli suçluyordu...

Öfkeyle evden çıkıp, kızın gezdiği barları dolaşmaya başlamıştım. Barlardan birinde onu görmüştüm. Saçlarını hep toplamış halde görmüştüm. Serbest bıraktığı gür parlak simsiyah saçları, oturduğu sandalyenin yan tarafına, adeta gece yere kadar akan su gibiydi... Yanına geçip oturdum... Alaycı bir tavırla, “ Önceleri beni oğluna istemeyen sendin...” Kendi aramızda sözlenmiştik... Beni reddetmiştin.... Şimdi ben seni istemiyorum, oğlun umrumda değil... Uzun siyah boyalı tırnaklarını bardağın üzerinde gezdirerek, “ Hiç tasalanma; biricik oğlun o albümdeki yerini alacak! Hepsi hayranlarım!..” Bu sözler karşısında şaşkındım... Yalvardım benimle gelmesi için... Acımasız bir tavırla, oralı bile olmadı, sonra; istemeye isteye kalkıp benimle birlikte yürüdü... Eve gelince, odasının kapısını çaldım, açılmayınca kolunu oynattım kilitliydi... Cevap yoktu.... Polis çağırmıştım... Yeğenimin ölümünün kırkıncı günü, oğlum kendini asmıştı... Oysa, yeğenimin intiharına öylesine sinirlenmiş, çaresizlikle suçlamıştı ki... Bu gün, benim oğlumun kırkıncı günü.... Yurduma getirdim.... Yeğenimle yan yana yatıyor....

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..