Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '11

 
Kategori
Öykü
 

Bir gün daha bitti

Bir gün daha bitti
 

Uyanıyor. Yatağına yattığında saat 3’ü geçmişti. Demek ki yaklaşık beş saat uyudu. Daha fazla uyuyamayacağını anlayınca yatağından doğruluyor. Eli istemsizce telefonuna gidiyor. Kimse aramamış. Gülümsüyor. Yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltı etmek istemediğinin farkına varıyor. Ama en azından bir kahve içmek zorunda ayılabilmek için. Kahve yapmak için ocağa koyduğu su kaynamaya başlayıncaya kadar geçen sürede, O da üstünü giyiyor. Saçıyla başıyla uğraşmak istemiyor bugün. Elindeki kahve dolu kupasıyla kendini bir koltuğa atıp ayaklarını uzatıyor. Kahvesini bitirene kadar bugün neler yapacağını kurguluyor kafasında. Sonra boşalan kupayı mutfağa bırakıyor ve evin kapısını çekip, çıkıyor sokağa. 

Yağmur yağıyor ama sorun etmiyor bunu. Islanmayı her zaman sevdi ve bugün önemli bir buluşması olmadığı için bu yağmurun altında sırılsıklam olsa bile sorun değil kendisi için. O’nu Taksim’e götürecek olan otobüse biniyor. Cam kenarında bir koltuk arıyor. Bu şekilde sadece bir tane koltuk var. Ona oturuyor ama bacakları sığmadığı için gayet rahatsız edici bir yolculuk O’nu bekliyor. Artık bir kere oturduğu için yerinden kalkıp başka bir koltuğa geçemez. Bunu yaparsa otobüsteki herkesin O’na bakacağını düşünüyor ve bundan çok rahatsız olacağını biliyor. Otobüste yer değiştirmenin ayıplanacak bir tarafı yok ama kendine anlatamıyor bunu. Başkaları tarafından ayıplanmak bu dünyada en çok çekindiği şeylerin başında geliyor. Bu yüzden toplum içinde her zaman en sessiz insan olmayı tercih ediyor. Sesi bir yudum fazla çıksa herkese rezil olacağı gibi hastalıklı bir düşüncesi var. Çoğu zaman ağzını bıçak açmamasının sebebi de bu düşünce. 

Koltuğun verdiği rahatsızlığı unutmak için müzik dinlemeye başlıyor. Elbet duyduğu bir sözle hatırlayacak birilerini bulur, dizlerinin acısını unutur. Beklediği gibi oluyor biraz zaman geçince. Dinlediği her şarkıyı birilerine gönderiyor. Şu şarkı şuna gitsin, bu şarkı buna… Kendilerine şarkı ithaf edilenlerin bundan haberleri yok tabii ki. Zaten gönderdiği şarkıları sadece kendisinin bilmesi daha çok mutlu ediyor O’nu. “Beni isteselerdi zaten bu şarkılara gerek kalmazdı, o yüzden bilmelerine de gerek yok” diye düşünüyor. Böyle diye diye yolun sonuna geliyor. 

Otobüsten inip başka bir otobüse biniyor. Kahvesinden ilk yudumu aldığında aklına gelen şeyi gerçekleştirmek amacında: Oraya gidecek. Kendisi için niye bu kadar önemli olduğunu bir türlü bulamadığı ama orada bulununca bir süreliğine her şeyden uzaklaşıp kendi kendisiyle kaldığı için, belki de daha önemlisi aklına sadece istediği kişiyi getirebildiği için vazgeçemiyor bundan. Yine saatlerce yürüyecek, yine saatlerce O’nu düşünecek, yine bir gün burada O’nla birlikte olma hayalleri kurup, gülümseyecek. Sonra karşıdan birisinin geldiğini görüp kendi kendine güldüğü görünmesin diye toparlayacak kendisini. Başkasına içindekileri değil dökmek, bir şekilde, kıyısından köşesinden belli etmek bile aşırı derecede rahatsız ediyor O’nu. Neye güldüğünü, kimin O’nu gülümsettiğini sadece kendisi bilmeli. Hatta onu güldüren bile bilmemeli bunu. Hem ne gerek var ki! 

İniyor tekrar otobüsten. Yürüyor da yürüyor. Önceden düşündüklerini sırasıyla gerçekleştiriyor. Şu banka oturacaktı, orayı geçince şöyle bir geri dönüp bakacaktı, manzara en güzel oradan gözüküyordu çünkü, biraz ileride de yemeğini yerdi. Dönüşte O’nla yürürdü sanki. Keyfi yerinde olacağı için durmadan konuşurdu. Ama O’nu dinlemeyi de ihmal etmezdi, çünkü çok beklemiş olacaktı o an için. Zamanı kestiremiyordu şimdiden ama beş ayı geçecekti, bunu biliyordu. Belki yedi ay, belki bir, belki bir buçuk sene. Belki de hiç. Hiçliği istemedi. Hava karardı sonra. İstemeye istemeye otobüse bindi eve geri dönmek için. 

Eve geliyor. Odasına doğru gidiyor. Her zamankinden farklı geçmeyecek yine akşamı. Bir-iki lokma bir şey yiyor önce. Sonra yatağına doğru gidiyor. Kulaklıklarını kulağına takıyor. Porcupine Tree dinlemek istiyor bu akşam. Önce “Shesmovedon” açıyor. Sonra “A Smart Kid”... Şarkıyı dinlerken anlayabildiği son sözler “and i will wait for you until the sky is blue… and i will wait for you what else can i do?” oluyor. Uyuyor. Bir günü daha bitiriyor. Daha ne kadar olacağını bilmiyor. Uyanıyor. Saat 8’i geçmiş. Eli telefonuna uzanıyor… 

 
Toplam blog
: 6
: 607
Kayıt tarihi
: 26.01.11
 
 

Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü'nde okuyorum ve bölümü çok sevdiğim için hiç ayrılasım gelmiyor. ..