Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '11

 
Kategori
Felsefe
 

Bir kişinin ya da kuşağın talihli olup olmadığına nesnel ölçütler içinde karar vermek mümkün müdür?

Bir kişinin ya da kuşağın talihli olup olmadığına nesnel ölçütler içinde karar vermek mümkün müdür?
 

Bir insanın talihi hakkında konuştuğunuzda, yanılma payınız çok yüksek olabilir.


Celâl iyi dostlarımdan birisidir. O da benim gibi, 12 Eylül öncesinde Türkiye Sosyalist hareketine sempati duyuyordu. Tanışıklığımız, 2008’in sonunda emekli olmamızın ardından, ortak tutkumuz olan koleksiyonerliğimiz sayesinde müzayede salonlarında oldu. Ben kitapları, Celâl ise efemera ve objeleri kovalıyoruz. Dün yine Bakırköy’deki ofisimde muhabbet ediyorduk. ‘Ziyaver, bi düşünsene, 2 dinazor olduk çıktık, sen 53 ben 57 yaşındayız. Allah aşkına bir gün olsun şöyle içten ve derin bir ‘ooohhh!’ dediğini hatırlıyor musun?’ diye soruverdi. ‘Hakikaten önemli bir soru bu Celâl. Doğru, bizim kuşağımız ‘rahat yüzü görmedik’ dese haklıdır. En az Balkan muhacirleri kadar örseledi hayatlarımız bizi’ diye cevapladım onu.

‘Çok talihsiz bir nesilmişiz, geldiğimiz noktada durumumuzu en iyi bu özetliyor bence. Hatta, genel olarak Türkiye’de doğanların, dünyanın bir çok yerinde yaşayanlara göre çok talihsiz olduklarını’ ileri sürmek bile mümkündür bana kalırsa’ diye devam etti Celâl.

‘Talih gibi çok tartışmalı bir kavram etrafında sorgulayacaksak hayatımızı; hele de bunu bir kişinin değil, bütün bir kuşağın yaşadıkları üzerinden yapacaksak, çok ama çok özenli davranmak durumundayız bu muhasebe sırasında. Bildiğini sandığım, ama yine de paylaşmak istediğim bir Çin öyküsüyle argümanımın altını doldurmaya çalışacağım’ deyip başladım o çok sevdiğim Uzak Doğu bilgeliğinin zirvelerinden olan kıssayı anlatmaya:

‘Uzun zaman önce, koca Çin ülkesinin bir köyünde yaşlı bir adamla genç torunu birlikte at yetiştiriyormuş. Köylüler bir gün yaşlı adama ‘ne talihlisin seyis, hem seni dinç tutan sevdiğin bir işin, hem de sana yardım eden hakikatli bir torunun var’ deyince, o, ‘birisine talihli demeden önce, onun hayatının daha uzun bir bölümüne bakmak lâzım’ diye cevaplamış onları. Köylüler bu cevaba anlam veremeden ayrılmışlar yaşlı adamın çiftliğinden.

Torununun, üç günlük mesafedeki kasabaya gidip, oradaki at cambazlarından ata nasıl daha usta binebileceği, vahşi atları nasıl yakalayabileceği ve onları ne şekilde ehlileştirebileceği konularında ders almak istediğini dedesiyle paylaşması hemen bunun ardından olmuş. Yaşlı seyis bu durumdan tabii ki hiç de memnun olmamış. Zira, o sırada azan eklem romatizmaları yüzünden bırakın atlara uğraşmayı, kendine bile bakmakta zorlanıyormuş. Torunu, dedesinin muhalefetine rağmen kasabaya gidince, köylüler dedesine gelip ‘ne kadar talihsiz bir adamsın! Kendine bakmaktan acizken, hayırsız torunun seni terk etti’ diye üzüntülerini bildirmişler. Yaşlı seyis, metanetini koruyarak ‘birisine talihsiz demeden önce, onun hayatının daha uzun bir bölümüne bakmak lâzım’ diye cevaplamış onları. Köylüler bunun üzerine şaşkınlıkla birbirlerine bakıp ayrılmışlar yaşlı adamın çiftliğinden.

Bir müddet sonra, torun, yedeğinde harikulâde bir vahşi küheylânla dönmüş köye ve hemen başlamış onu eğitme çalışmalarına. Köyün ileri gelenleri toplanıp ziyarete gitmiş yine yaşlı seyisi. Onu durgun görünce de ‘amma garipsin be seyis! Torunun ülkenin en mahir at cambazlarından ders aldı, dönüşte de görülmemiş güzellikte bir küheylan kapıp geldi, daha ne somurtursun? Senin şimdi ülkenin en talihli seyisi olman gerekmez mi?’ demişler. Yaşlı seyis, sıkkın bir ifadeyle ‘birisine talihli demeden önce, onun hayatının daha uzun bir bölümüne bakmak lâzım’ diye cevaplamış onları. Köylüler bu cevap üzerine, memnuniyetsizliklerini belli eden tavırlarla uzaklaşmışlar oradan.

Torun, vahşi küheylanı eğitirken, at onu sırtından aniden atıverince, bacağını kırmış. Köylü yine seyisin yanına gelmiş ve bu sefer de onu beklemedikleri kadar neşeli görünce adeta çıkışmışlar: ‘seni anlamak hakikaten giderek zorlaşıyor seyis. Torunun bacağını kırdı, aylarca iş göremeyecek. Vahşi küheylanı ehlileştiremediğiniz için satamayacaksınız. Köyün belki de en talihsizi sizsiniz. Buna rağmen hiç üzülmüşe benzemiyorsun’. Yaşlı seyis belli belirsiz gülümseyerek bakmış ve cevaplamış konuklarını: ‘birisine talihsiz demeden önce, onun hayatının daha uzun bir bölümüne bakmak lâzım’. Köylüler, memnuniyetsizliklerini açıkça ortaya koyan öfkeli hareketlerle terk etmişler dede ve torununu.

Bundan 2 gün sonra, köyün bağlı olduğu senyörün bir şövalyesi, adamlarıyla gelip, yaşı 18 – 45 arasındaki bütün sağlıklı erkekleri askere almış. Sadece yaşlı seyisin torunu, kırık bacağı sayesinde bunun dışında tutulmuş. Durumu yerinde görmek için yaşlı seyisin evine giren şövalye, bir bacağı kırık toruna, bir de çiftliğin özel bir bölümünde öfkeyle çitlere saldırıp duran vahşi küheylana bakıp sessizce terk etmiş orayı. Köylüler de hemen damlayıvermişler çiftliğe. Bir de bakmışlar ki, yaşlı seyis, endişeli bir eda ile bir küheylana, bir de köyün erkekleriyle birlikte ufukta kaybolmak üzere olan şövalyenin kafilesinin toz bulutuna dalmış gitmiş. ‘Pes be adam! Köyün en talihlisi sizsiniz, bak, torunun savaşa gitmekten kurtuldu. Ama senin yüzünden düşen bin parça’ diye çıkışınca köylüler, yaşlı seyis gözlerini ufuktan ayırmadan cevaplamış onları: ‘birisine talihli demeden önce, onun hayatının daha uzun bir bölümüne bakmak lâzım’. Köylüler, ‘sen delisin!’ diye bağırarak aceleyle terk etmişler çiftliği.

Gel zaman, git zaman savaşa giden erkeklerin ancak çok küçük bir kısmı, onlar da yaralı ve perişan bir halde dönebilmişler geriye. Onlarla birlikte köye gelen senyörün habercisi, yaşlı seyisin çiftliğine giderek senyörün o vahşi küheylanı istediğini bildirmiş. Çaresiz kalan yaşlı seyis, yeni iyileşmiş olan torunuyla vahşi küheylanı yollamış haberciyle birlikte. Köylüler de bunu fırsat bilip, bitivermişler yaşlı seyisin çiftliğinin kapısında. ‘Vah dostum, vah yaşlı adam, vah çaresiz ihtiyar! Torununu savaşta ölmekten kurtardığını sanmıştın, ama, bak şimdi hem onu, hem de o muhteşem küheylanı kaybediverdin. Sen çok talihsizmişsin doğrusu!’ dediklerinde, seyis gülümseyerek yapıştırmış cevabı: ‘‘birisine talihsiz demeden önce, onun hayatının daha uzun bir bölümüne bakmak lâzım’. Bu cevabın köylüleri nasıl öfkelendirdiğini, nasıl kızdırdığını anlamak için orada olmaya gerek yoktur sanırım!

Aradan dört hafta geçmiş. Torununun, küheylanı eğitip çiftliğe dönmesini bekleyen yaşlı seyisin kapısına bir sabah senyörün adamları dayanıvermişler. Kudretli senyörün şatafatlı ve tepeden tırnağa silahlı adamlarını görünce ihtiyar seyis, torununun büyük bir hata yaptığını sanıp endişeli gözlerle bakmış onlara. Gelenler, torununun vahşi atını eğitirken senyör tarafından, olgun tavırları sayesinde, çok beğenildiğini, bu arada biricik kızının da genç, maharetli ve yakışıklı seyise aşık olduğunu, senyörün bu duruma, ancak masallarda rastlanacak bir şekilde yaklaşarak evlenmelerine izin verdiğini, artık sarayın baş seyisi olduğunu, kendisini de yanına aldırmak istediğini bildiren fermanı büyük bir saygı içinde okumuşlar. Haberciler gidince, bu fevkalâde durumu öğrenen meraklı köylüler yeniden doluşmuşlar çiftliğe. Onların ‘ah, biz biliyorduk zaten senin ve torununun dünyan en şanslı, en talihli insanları olduğunuzu!’ diye konuşmaya başlamaları üzerine, yaşlı seyis klasik repliğini söyleyivermiş: ‘birisine talihli demeden önce, onun hayatının daha uzun bir bölümüne bakmak lâzım’. Köylülerin bir kısmı bu cevabı duyunca şaaakk diye düşüp bayılmış, bir kısmı öfke nöbetine girmiş, bir kısmı da sinir krizi geçirmeye başlayarak çılgınca gülmüşler.

Yaşlı seyisle yakışıklı ve becerikli torunun talihli mi, yoksa talihsiz mi olduğuna bu meselin anlatıldığı asırlar boyunca ne Çin’de ve ne de dünyanın diğer yerlerinde insanlar tam olarak karar verememişler.

Öykü bitiğinde hem Celâl ve hem de ben, özel olarak ikimizin ve genel olarak da kuşağımızın talihi hakkında, yaşadığımız onca sıra dışı, üzücü, yorucu olaydan sonra fikir yürütmekte doğrusu çok zorlandık.

Acaba sizin bu soruya verebileceğiniz net bir cevabınız var mıdır?

 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..